Spor manzaraları

Efendim, eğer deseniz ki, “Sevgili Habitus, şu hayatta seni en çok eğlendiren şey nedir?” diye, size rahatlıkla “insanları gözlemlemek” yanıtını veririm.

Haberin Devamı

İnsanların vücut dillerini, jest ve mimiklerini, konuşurken takındıkları tavrı, kendilerini gösterme biçimlerini, ortama-havaya göre girdikleri şekilleri incelemeye bayılırım.
İnsanları izlemek, yaşadığımız hayata dair pek çok ipucunu yakalamayı da sağlıyor. İnsanın yalancısını, çakalını, numaracısını, huysuzunu, fırsatçısını olduğu gibi, samimisini, tatlısını, iyi niyetlisini de biraz daha “hızlı” fark edebilir hale geliyorsun.
Neyse, bugün konumuz o kadar derin değil. Bırakalım şimdi bunları efendim.
Zaten bir tane daha “ciddili” yazı yazarsam kafamda bardak kıracağım. Yemin ediyorum tükendim.
Tamam ülke berbat, tamam korkunç olaylar vuku buluyor, tamam fırtınaya sürükleniyoruz ama yeter be kardeşim.
Biraz gülmek, biraz gevşemek istiyorum ben, çok şey mi istiyorum? Resmen başka bir şey düşünemez-yazamaz hale geldim ve isyan ediyorum EEEAAAH.
Neyse, konuya gireyim. “Yetti bu gündem, galiba depresyona giriyorum” dediğim günlerin çoğunda açık havada yürüyüşe çıkarak bünyeye serotonin takviyesi yapıyorum efendim. Size de tavsiye ederim, iyi geliyor.
Tabii rahatlamak için sokağa çıktığında, normalde günlük hayatında seni hasta eden durumlardan da kendini korumayı bileceksin.
Mesela nispeten “GARI VAR BURDA GARI” diye gözleri fıldır fıldır dönen aç erkek nüfusun daha düşük olduğu parklarda, bahçelerde, sahillerde, caddelerde, sokaklarda yürüyeceksin... Mümkün mertebe trafiğin içine az gireceksin. İmkanın varsa hiç araba kullanmayacak, her yere “tabanvay” gideceksin...

*

Açık havada spor imkanının bulunduğu semtlerde bir “bisikletçi, yürüyüşçü, koşucu” güruhu bulunmakta. Bir de onların bir alt grubu olarak, “süslü sporcular” var ki, işte bugünkü konumuz onlar.
Lütfen bana birisi şu arkadaşların maksadını açıklayabilir mi: Kadın turkuaz sentetik tayt giymiş (hava 50 derece), beline kadar saçlarını açmış (hava 50 derece diyorum), üzerine tek omzunu açık bırakacak şekilde tişörtünü geçirmiş, taytla aynı renk güneş gözlüğünü takmış, koşuyor.
Tabii şimdi bel çantası (evet, bel çantası) takıp içine “Neme lazım, ihtiyatlı olayım” diye için mendil, ıslak mendil, yedek kulaklık, mini havlu, yedek toka ve ufak bir not defteriyle kalem koyan temkinli bir teyze olarak, eleştireceğime gidip bir aynaya bakmam lazım ama en azından benim yanıma aldıklarım ihtiyaçlar doğrultusunda efendim.
Bir insan niye spor yaparken bu denli modaya uygunluk-seksi görünüm-gösteriş manyaklığı taşır? Üstelik koşu yolu zaten dar, kadının saçlar at yelesi gibi arkada bir sağa bir sola savruluyor, yanından geçerken bir de kırbaçlanıyoruz.
Ha bir de “Öyle tek omzu açmakla filan uğraşamam, göbeği açıkta bırakan ve vücuduma yapışan bir body ile kısa bir şortunu giyerim, koşarım, ÇÜNKÜ VÜCUDUM ÇOK GÜZEL”ciler var ve bu arkadaşlara yapacağım eleştiri tamamen kıskançlıktan.
Anladık, çok güzel vücudun var. Anladık, sporla formunu koruyorsun. Anladık, harikasın. Fakat yanından geçerken göz göze geldik diyelim. O memnuniyetsiz “HIH” ifadesi niye arkadaşım? “Hıh, çok güzelim, biliyorum!” mu? “Hıh, ne bakıyon?” mu? Ne demeye çalışıyorsun, lütfen açık konuş!
Yazımın son satırlarına gelirken, tüm sene spor salonlarında kas yapıp “Yaz gelsin de üstümü çıkararak koşayım” hedefine ulaşmış birtakım arkadaşlar var ki, burada onları anmadan geçmek istemem.
Güzel manzara oluyor bizlere, teşekkür ederiz. Fakat bir gün “Koşarken vücudum jöle gibi dalgalanmasın, kaslarımı ıkınarak kasılı tutayım” derken HIK diye gidivereceksiniz güneşin altında, bakın söylüyorum.

Yazarın Tüm Yazıları