Şov yapılacak yer var, yapılmayacak yer var...

Dünyada anormal ne varsa “çok normal” kabul edilen, bir işi kuralına göre yapmanın “kekoluk” sayıldığı, meslek ilkelerinin ayaklar altına alındığı, herhangi bir işi bilinen yollarla yapmanın para etmediği Türkiye’de yaşayınca, sapla samanı ayırt etmek pek zor.

Haberin Devamı

Bu her konuda, neredeyse her meslekte böyle. Devlet adamından tutun gazetecisine, şarkıcısından tüccarına, böyle. En “şov” olmayacak yerde bile şovla karşılaşıyoruz.
Sapla saman, belki de en çok sosyal medyada karışıyor. Tabii “Sosyal medya nasıl doğru kullanılır?” diye ahkam kesecek değilim, zira aynı anda haber yazmak, ilginç bulduklarımı paylaşmak, eğlenmek, gülmek ve sızlanmak için kullandığım bu mecrayı ne kadar “doğru” kullanıyorum, açıkçası bilmiyorum.
Fakat şunu biliyorum:
Bakanından şarkıcısına herkes sosyal medyayı aynı maksatla, yani “kişisel şov” için kullanınca sapla saman karışıyor. Mesela ben bir bakanın kim olduğuyla ve hangi seminerde konuştuğuyla, nerenin açılışını yaptığıyla ilgilenmiyorum.
Onun makamıyla ve o makamda neler olup bittiğiyle, vatandaşın hayatını değiştirecek neler yapıldığıyla ilgileniyorum. Fakat bakanlıkların gov.tr uzantılı sitelerine bakın, icraattan ziyade “Twitter’da bakanımızı takip edin”, “Bakanımız falanca yerin açılışında konuştu”larla; kendi yöneticisine yaptığı dalkavukluklarla karşılaşırsınız.
Çözülecek milyon tane sosyal sorun varken, ünlü olmak için kellesini olur olmaz her yere yapıştıran şöhret sevdalıları gibi her yerden bir “bakan kafası” çıkıverir.
Şovu şarkıcılar, sanatçılar veya kişisel olarak ilgi beslediğimiz kişiler yaptığında bunun çok tuhaf bir yönü yok, zaten onları şahsen merak ettiğimiz için takip ediyoruz. Fakat konu devletin vatandaşa hizmeti olunca “kişilerin şovu” rahatsızlık veriyor.
İnsana, “Bana ne senin kişisel hayatından, yaptığın açılış konuşmasından?” dedirtiyor.
Biz bu kişilerden hizmet bekliyoruz ancak kişisel halkla ilişkiler çalışmasından ve “Bu görevi benden daha iyi yapacak başka birisi yoktur” algısı yaratmaktan başka bir iş görmüyoruz.

Dahası, güzel bir iş yaptın diyelim. “Ben yaptım, beeeen yaptım” diye durmadan haykıran bir insanın işini, güzel olsa da takdir etmek gelir mi içinizden?
“İyi iş” gizli kalmaz. Zaten konu toplumsal boyutta iyi iş ise, bunun çözümlediği bir dolu konu olur, binlerce kişiye faydası dokunur. Dolayısıyla “Kim yaptı bu işi?” diye mutlaka soranı vardır, “Vay be, kim düşünmüş bunu” dedirtir, merak uyandırır.
Bir de bizimkilere bakın... En ufak hizmeti bile köpürtüyor, adam toplayıp alkış tutturuyorlar. Mesela yapılan tesislere “Başkanımıza teşekkür ederiz-semt sakinleri” afişleri asılıyor. Bu afişleri semt sakinlerinin asmadığını hepimiz biliyoruz. (Bari belediyenin resmi afişlerinden farklı renk ve font kullanın da hakikaten semt sakinleri astırmış sanalım!)

Makama gelme sebebi “halka hizmet” olanlar, neden en ufak işte bile bu kadar alkış, bu kadar takdir bekliyor?
Zaten devletin içinde yer alan bakanlıkların, makamların tek konusu halka hizmet değil mi?
Bu kadar alkış beklentisi şöyle bir tat oluşturuyor vatandaşın ağzında: “Kişisel refahımızı sağlarken arada hizmet de vermeyi ihmal etmiyoruz, kendi büyük ve önemli işlerimizi bırakıp vatandaş daha iyi yaşasın diye filan uğraştığımız için, bu zahmetlerimize çok çok teşekkür bekliyoruz...”

Yazarın Tüm Yazıları