Selvi’nin “Soma’da acı qeyfiii” selfie’si dönemin özeti

Kaç kişinin birileri daha fazla kazansın diye can verdiğini yazamayacağım. Nasılsa “alıştıra alıştıra” veriyorlar.

Haberin Devamı

Bir anda büyük sayıları telaffuz edip herkesi şoka sokmayacaklar tabii, onlar da haklı.
Algı yönetimi bunu gerektirir, değil mi?
Haliyle, herkeste öfke ve üzüntü bir arada.
Önce üzüntümüzü yaşayıp sonra öfkeye geçemiyoruz. Madenciler bile bile öldürülmüşken, “Önce acımızı yaşayalım, sonra birilerini eleştirelim” diyemiyoruz.
Zira malum kişiler gereken önlemleri almış olsaydı, bugün yüzlerce madencinin ölümünü, Türkiye’nin en büyük maden faciasını konuşmuyor olacaktık. O yüzden, evet, sorumluları eleştireceğiz, kızacağız, karşılarında duracağız ve bu, “siyaset” olmayacak.
Bu, siyaset değildir. Bu, sorumlulardan hesap sormaktır arkadaşım.
Doğal ölümler söz konusu olduğunda önce acı yaşanır, sonra öfkeye gelir sıra.
Fakat burada bir cinayet var.
Şimdi eleştirmezsek, şimdi öfkemizi dillendirmezsek, daha önce olduğu gibi bu konuyu da halının altına süpürmeyi, sonra da “halının altı temiz” demeyi iyi bilirler.

*****

Tepemize çöreklenmiş anlayış nasıl “acı” seçiyor, insan seçiyor, olay seçiyor, bunun vesikaları dökülüyor önümüze üç gündür.
“Usta” Soma’daki katledilen işçilerin cenazeleriyle ilgili ne diyordu evvelki gün? “Vatandaş geliyor, resmine (cesedin resmine) bakıyor, alıyor köyüne götürüyor.”
Hükümetin yeni projelerini açıklar gibi... Güzel bir haber verir gibi... İnsan Esma’ya dökülen gözyaşlarını hatırlıyor ister istemez. Ona da dök, 700 işçimize de dök. Acı ayırma.
Fakat bir damla acı, bir damla gözyaşı değil, cesetlerin kimliklerinin belirlenmesi işi nasıl da mükemmel organize edilmiş, onu tarif edişini izliyoruz...
Abdülkadir Selvi’nin “Soma’da acı qeyfiiii” selfie’si...
Belki de yaşadığımız dönemin, desteklediği ve inandığı anlayışın simge fotoğrafı olacak kadar gerçek. Sonra sildi ama dijital çağda yaşıyoruz şükür. Sonsuza kadar duracak o fotoğraf. “İbretlik” diye...
Binlerce insanın ocağına ateş düşmüşken bunun altında “sabotaj” aramaları, “Gezi’nin yıldönümüne gelmesi manidar” demeleri... “Kelle koltukta turizm” diye bir şirket var, onun başında bulunan şahıs mesela. Nasıl bir kara vicdanlılıksa artık, işin içinde sabotaj arıyor.
Sosyal medyada tepkisini dile getirenlere iktidara tapınanların ağız dolusu küfürlerle karşılık vermeleri, provokasyonla suçlamaları...
Haklı ile haksız, doğru ile yanlış, Türkiye tarihinde hiç bu kadar karışmamıştı.
Sonra...
Yusuf Yerkel gibi insanlıktan nasibini almamışların kocaman bir “ölü evi” olan Soma’da insan tekmelemesi... İnsan tekmeliyor. İnsan. Bu adam Başbakan’ın Özel Kalem Müdürü.
Yandaş kanallarda mikrofon uzatılanların devletin hizmetlerini, maden işletmesinin “kusursuzluğunu”, (tekrar ediyorum KUSURSUZLUĞUNU), mevzuata uygunluğunu, bakanların
yakın alakalarını vıcık vıcık övmeleri...
Mesela geçen akşam 24 kanalında sunucu “Soma’dan iyi haberler geliyor” diyordu. Ceset çıkıyordu o esnada oysa ki... Bakanların alakasını uzun uzun öven vaziyetten memnun Aziz Üstel’den sonra sözü tekrar devralan sunucu “Tabii bir de işin facia boyutu var” dedi çok şükür, yoksa izleyenler madencilerin aşağıda neşe içinde sohbet edip oturup çay içtiğini düşünecekti.
Bunları bir kenara bırakalım hadi, en fenası nedir, onu konuşalım:
Dünyada sıkı sıkıya uyulan madencilik kanunları, kuralları varken bizim işgüzarların bunları es geçmeleri nedeniyle, yüzlerce insan toprağın altında can vermiş. Başbakan ise 19. yüzyılda madencilikte güvenlik protokollerinin büyük değişimine sebep olan ölümlü vakaları örnek veriyor... Konuşmasının sonunda ise “Bu elim olayı fırsat bilecek provokatörlerden” bahsediyor...
Soma A.Ş.’nin sahibi şahıs, geçmiş röportajlarında utanmadan “Aşağıda 500 madencinin günlerce kalabileceği kaçış odaları var” diyor... Hani, nerede?
İşte tüm bunlar insana “Ben ne şanssız, ne bahtsızmışım ki, bu kadar üst seviye vicdansızlığı görecek bir dönemde yaşıyorum” dedirtiyor.

Yazarın Tüm Yazıları