Hak yemede zirve

Her gün trafikte hak ihlalleriyle deliye dönüyorsunuz, değil mi? Sürekli önünüze çıkıyorlar, sıranızı alıyorlar, üstünüze sürüyorlar ve bir de “Ne yapıyorsun be?” deyince kendilerini haklı görüyorlar.

Haberin Devamı

Hakkı yenen sizsiniz ama alıştınız artık, hakkınızın yenmesi yetmiyormuş gibi bir de “atar” görmeye, buna çare yok.
Bir anda önünüze sinyal vermeden direksiyon kıran adama o anda yapacak bir şey yok.
En fazla el-kol yapıyorsunuz, selektöre ve klaksona abanıyorsunuz, olmadı bir okkalı küfür sallıyor, geçiyorsunuz...
Ama o ukde, o yenmiş hakkın ciğerinizde oluşturduğu küçük delik kalıyor orada, sonra yavaş yavaş unutuyorsunuz.
Bir sonraki trafiğe çıkışınızda yeniden açılıyor. Yeniden, yeniden, yeniden...
Bu her gün, her trafiğe çıktığınızda oluyor. Olacak da.
Neden olacak biliyor musunuz?
Hak yiyen kişi sizi tanımadığı için, hakkınızı yemenin bir “hak” olduğunu düşünüyor. Adam sizi bir daha görmeyecek. Tanımıyor, bilmiyor, bilmediği insandan ona ne.
Bazıları için merhamet, eşitlik ve adalet ancak tanıdığı kişilere dağıtılabilecek özellikler. Seni tanımadığı için her an ensene vurup ağzındakini alabilir. Geride kalana ne olmuş, ölmüş müsün, kalmış mısın, ailen var mı, arkadaşların var mı, onlar ne hissediyor, umuru olmaz. Seni tanımadığı için sen, ailen ve çevren insandan sayılmıyor onun o küçücük algı dünyasında.
Bizim böyle pis bir kültürümüz var işte, tanımadığı insanlara da itinalı davranan nezaket sahibi Habitus okuru.
Bu kültürün en belirgin özelliği, empati yoksunluğu. Tanımadığımız insanlara, onların hayatlarına dair empati yapabilme yeteneğinin olmaması...
Eğer olsa, inanın çok başka bir iklimde yaşıyor olurduk. İnanın bana Twitter’ı veya bir gazetenin internet sayfasını açtığınızda, koca bir karanlık üzerinize üzerinize gelmezdi.

****

Konuyu trafikle açtım, çünkü trafikteki hallerimiz tam olarak bizi anlatıyor. Birbirimize karşı hoyratlığımızın, vaziyetimizin tam olarak resmini çiziyor.
Bakın şimdi trafikten nereye gideceğim...
İki gün evvel bir cümle okudum. Beynim aktı. Bildiğiniz, beynim gözlerimden, kulaklarımdan aktı, gitti.
Beyin akıtan bu haberi, gündem denen o koca çöplüğün içinde kaynamadan bir kere de burada tekrarlamak istiyorum.
Hani KPSS’ye çalışıyor, iş güç sabahtan akşama boğazınıza kadar meşgulken bir de kendinizi sınav sınav diye heder ediyorsunuz ya...
Bakın oralarda bir yerlerde, bir takım insani vasıflarını kaybetmişler ne yapmış:
“KPSS tarihinde daha önce hiçbir dönemde 120 sorunun 120’sini doğru cevaplayan olmadığı halde, 2010 sınavında tam 350 kişinin 120 sorunun 120’sini de doğru cevapladığı görülmüştür. Bu 350 kişinin 70’inin karı-koca, 23’ünün akraba, 52 adayın ise aynı adreste aynı apartman, site veya sokakta ikamet ettiği anlaşılmıştır.”
Bu insanlarla aynı havayı soluduğum için utandım. İnsan olmaktan utandım.
Ne düşündüm, biliyor musunuz? Her sektörde, her yerde hatta siyasette de olan bu insani özelliklerini yitirmişler, ayrı eve çıkmak için tutturan ergenler gibi ayrı bir ülkeye çıksalar ya. Şöyle tecrit edilmiş uzak bir adaya mesela.
Açgözlülükleriyle kendi kendilerini nasılsa imha ederler orada, biz de rahat bir nefes alırız...
Trafikte... Sosyal yaşamda... Memuriyet sınavında...
İnsana döneriz, insana.
2010 yılında kul hakkı yemeyi yepyeni bir seviyeye taşımış bu arkadaşlar şimdi ne yapıyor, ne düşünüyor, nasıl yaşıyor bilmiyorum ama...
İyi yemişsiniz ha... Yaptığınızı okuduktan sonra hislerimi ifade edecek kelimeleri bulmakta çok zorlandım.
Umarım kul hakkı yeme konusundaki eylemlerinizi zirvede bırakmışsınızdır...

Yazarın Tüm Yazıları