“Ekikiki ay dondum”

Babasını ALS’den kaybeden Başak Toraman, önceki gün Facebook post’unda şunu diyordu:

Haberin Devamı

“ALS hastalığı ile ilgili farkındalık kampanyasını gördüğümde sevindim aslında. Çünkü babamın hastalığını başkalarına anlatabilmemin tek yolu ‘futbolcu Sedat’ın hastalığı’ demekti. En azından insanlar hastalık hakkında bilgi sahibi olacaklar, hastaların ve yakınlarının neler yaşadığını biraz da olsa bilecekler, diye. Ama artık kampanyanın amacını aşarak, kafadan su dökülerek eğlence haline getirilmesinden babasını 5 ay önce ALS’den kaybetmiş biri olarak, rahatsız olmaya başladım...”
Bakın, bunu bir ALS hastası yakını söylüyor. Acısı taze olan bir ALS hastası yakını. Bu işin giderek eğlenceye dönüşmesini izleyen bir ALS hastası yakını. Ona kulak vermek lazım.
“Evet, insanlar artık hastalığın adını biliyor. Ama hastalığın nasıl başladığını, seyrini? Yakınlarının neler yaşadığını?” diye devam ediyor sözlerine.
Hakikaten, buzlu kovaları kafamızdan aşağı döküp “Ekikiki” kıkırdamalarımız bittiyse bunu konuşalım.
Türkiye’de bu hastalıkla ilgili ne değişti? Herkes ALS’nin adını duydu.
Ha, yanlış olmasın; bu kısaltmanın açılımını değil, ALS’yi. Ülkemizde artık “Futbolcu Sedat’ın hastalığı” değil, “Hani kafadan aşağı buzlu sular döküldü ya bir ara, hah işte o hastalık” diye hatırlanacak, şimdiden adı bu.
Ötesi yok, “buzlu sular döktüler ya hani...” O kadar.
Oysa hastalık nasıl başlar, nasıl ilerler, kişi neler yaşar ve hisseder, buzlu sularla donma hissiyle ürperen bedenlerimizle bunun empatisini yapıyor olmamız gerekirdi, öyle değil mi?
Türkiye’ye adımını güzel atan bir farkındalık kampanyası eğlence şovuna dönüşürken, “Buna da ihtiyacımız var, yetti ciddiyet, sıkıntı, biraz rahatlayalım” diyen de var.
Fakat, sonu ölüm olan; yaşayana da, çevresindekilere de acı çektiren bir hastalığa dikkat çekmek için başlamış bir kampanya bizde maksatsız bir eğlenceye dönüşürken “Tamam eğlenelim hadi” demek insafsızlık olur.
Hayır, mesele “Ekikiki ay dondum” eğlencesi ise, soğuk bir duş veya sahilde arkadaşlar arasında girilecek küçük bir iddia da aynı tatlı yaz eğlencesinin sebebi olabilir.
Kendimize küçük eğlenceler yaratmakta bir sorun yok, sorun olan kısmı bir hastalığa dikkat çekmek için başlamış kampanyayı bol “like” alacağımız, yardım yapmasak bile kovaları dökünce “yardım” adı altında bu işi yaptığımız için vicdanlarımızı rahatlatacağımız bir yaz eğlencesine dönüştürmek.
Kabul edelim, bazen “Yardımda payım olsun ki vicdanım rahat kalsın” duygusu yardımın kendisinin önüne geçiyor. Yüksek egolar “like” bağımlılığını bu kampanyaya taşıyor ve iş sadece bir oyuna dönüşüyor.
Bu, önlenemez bir biçimde yaygınlaştığı zaman ise, bir ALS hastası yakını -doğal olarak- isyan ediyor.
Bizim buralarda daha ziyade “Ekikiki ay dondum” olarak özetlenebilecek bu viral kampanyanın dünyada aldığı sonuçlar biraz daha farklı oldu tabii.
Toplanan bağış miktarı ile yaratılan farkındalığın yanında kalabalık ülkemizde elde ettiklerimiz devede kulak sayılır. (Amerika’da bir aydan az sürede 50 milyon dolardan fazlası, bizde ise 95 bin dolar civarı. Hatta devede kulak değil, filin üzerindeki karınca diyelim isterseniz.)
Tabii, şu bir gerçek; yine de hastalığın adı bir biçimde, artık iş eğlenceye dönmüş olsa da, duyuldu.
Zannederim ülkemiz koşullarında “Buna da şükür” demek icap ediyor.

Yazarın Tüm Yazıları