Egonun küçük oyunları

Dün Ayşe Arman, kendisine sorulan “Haleti ruhiyen nasıl?” sorusuna “Nasıl olsun... Hâl ve gidiş sıfır! İstikamet felaket!” dediğini aktardı... Yazının sonunda hepimize sordu “Haleti ruhiyeniz nasıl? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” diye.

Haberin Devamı

Ağlamaklı oldum. Bazen bir “Nasılsın?” ile tetiklenir ya duygular...
“Nasılsın?” ile başlayan sohbetler böyle sürüyor bu aralar.
Nasıl hissediyoruz kendimizi sahi? Bir çözümü var mı? Varsa ne?
Bir çözüm sunabilmek için önce sorunun tanımını yapmak gerekir. Özetle “Karanlık, geleceğe dair umut besleyememe hali” diyelim...
Nasıl düştük bu hisse? Önce “Nasıl bir ülkede yaşıyoruz?” sorusuna yanıt arayalım.
Aslında kendimizden yola çıkarak ülkenin durumunu da tarif etmek mümkün. Yazar Eckhart Tolle, “Her ego, görüşleri ve bakış açılarını gerçeklerle karıştırır. Bir olayla, o olaya verilen tepki arasındaki farkı göremez. Bir durum veya kişiyle ilgili sınırlı bir bakış açısı sürdürmek yerine resmin tamamını görmek için bu ikisi arasındaki farkı bilmek gerekir” der.
Egonun, varlığını sürdürebilmek adına yaptıkları kollektif ölçüde olunca, tarafçılık, “Sen haksızsın ben haklı”cılık, kamplaşma ve çatışma kaçınılmaz oluyor. İçinde bulunduğumuz durum da tam olarak bu.
Siyah/beyaz karşıtlığı, doğru/yanlış karşıtlığı veya haklı/haksız karşıtlığı üzerinden dünyayı okumak... Hayatın akma prensibinin, birbirinin zıddı olan kavramların çatışmasıyla belirlendiğini düşünmek... Egonun hayatta kalmak için oynadığı ve bize “hayatın akışı prensibi” olarak bellettiği oyuna kanıyoruz.
Belki de en büyük hatamız bu.

Haberin Devamı

“Ben doğruyum sen yanlış”

Haklıyım, doğruyum, inandıklarım da doğru, seninki yanlış türü yaklaşım, tüm çatışmaların, mücadelelerin, savaşın, kinin kaynağı.
İnsan egosu, varlığını sürdürmek için zihinde zıtlık yaratıyor. İlişkilerinizi sabote ediyor, karanlık düşüncelere yönlendiriyor, kendini haklı çıkarmak ve rahatlamak için türlü yollara sapıyor.
İşte bu yüzden insan “Ben haklıyım ve her türlü aksi fikre kapalıyım” deme eğilimi gösteriyor, egosu ancak kendini böyle rahatlatıyor ve varlığını sürdürebiliyor.
Yine kişi bazında konuştuğumuz ego, toplumsal ölçüde olduğunda, haklılığını ispat etmek için mücadeleye giriştiğinde toplumsal çatışma doğuyor. Kendini bunun ortasında hisseden kişinin çaresizlik hissetmesi kadar doğal bir sonuç yok. Fakat problemi çözmenin tek yolu, “sorun”un farkında olmak ise eğer, bir adım öne geçtik diyelim.
Toplumsal ego, tüm sağduyuyu ele geçirdiğinde, dilerseniz “Ben haklıyım, gerisi haksız”cı olabilirsiniz... Bu bir tercih.
Veya mutlak doğrunun olmaması, hayatın siyah-beyazdan değil, grinin tonlarından oluşması, bir/birkaç kişinin doğrusunun veya doğrularının tüm insanlığın evrensel doğruları olamayacağı yönünde davranabilirsiniz. Bunların “kişisel/kollektif egonun hayatta kalma yöntemleri” olduğunun farkına varabilirsiniz.
Bu fikirler doğrultusunda, “Ben ne yapabilirim?” sorusuna somut yanıt, “Ne kadar karanlık olursa olsun, hayatımı en iyi biçimde yaşamaya, işimi en iyi biçimde yapmaya, kendime bakmaya, kendime yatırım yapmaya çalışabilirim”e çıkıyor.
Biliyorum zor. Ben yapabiliyor muyum? Hayır. En azından yapmaya çalışıyorum. Bazen oluyor, bazen olmuyor.
Bilhassa böyle zamanlarda kolaylıkla çıkıyor en derinlerde kalmış travmalar, kişisel kriz anları, kendimizi yönetemediğimizi düşündüğümüz zamanlar...
“Yapmayı en iyi şekilde becerdiğiniz işleri, en iyi şekilde yapmayı sürdürün. Kendinize yapacağınız yatırım, en büyük yatırımdır” dedi bir büyüğüm. Hepimiz onun sözünü dinleyelim.

 

Yazarın Tüm Yazıları