Durumdan vazife çıkarmak

Davut Güloğlu, Sıla’ya canlı yayından küfür ediyor ve “Başkalarının görüşüne demokrasi kılıfını giydirenler benim vatanına hizmet etmeyenlere karşı olan görüşümü demokrasi olarak görmüyorlar” diyor.

Haberin Devamı

Demokrasi kelimesine bir kılıf giydirildiği yok, olan tek şey demokrasi meselesini biraz yanlış anlayanların, demokrasinin başkalarına küfür etme özgürlüğü kazandırdığını sanması.
Demokrasi “suçlu olduğunu düşündüğün insana kendi cezanı verme” hakkı tanımıyor. Bunun için hukuk var. Kanunlar var, mahkemeler var.
Eğer meseleyi gerçekten “kılıfa sokmadan” gerçek demokrasi ve medeniyet çerçevesinde tutmak istiyorsa Sıla’ya dava açabilir.
Fakat küfretmek? Mitinge katılmak istemeyen birinin vatana hizmet etmediğini iddia etmek?
Biraz fazla değil mi?
Hülya Avşar ise konunun gereksiz uzadığını dile getirerek Instagram hesabında “Söylediği sözler yanlış olsa da demokrasi için mücadele verdiğimiz bugünlerde Sıla’ya yapılanları fazla buluyor, konunun gereksiz yere uzadığını düşünüyorum” açıklamasını yaptı.
Ne güzel birbirlerine arka çıkmaları...
Hülya Avşar’ın davranışı şık ve yerinde fakat vaziyet öyle bir hale geldi ki Sıla’ya arka çıkmak isteyen kim olsa önce “Elbette sözler yanlıştı” vurgusu yapmak zorunda kalıyor. O vurgu yapılmadığı anda istediği kadar kendini anlatsın, açıklama yapsın, kabul görmüyor. Eğer “Elbette sözler yanlıştı” demese Hülya Avşar’ın da linç edilmesi an meselesi.
Kraldan çok kralcı birinin “Nee, yoksa sen darbe yanlısı mısın?” sorusunu sormasıyla başlayacak ve çorap söküğü gibi gelecek olaylar silsilesinin altında ezilmesi an meselesi.
Bu linç etmeler, küfürler, düşmanca tavırlar, nefret söylemleri, herkesin “Hepimiz aynı gemideyiz, ne yapıyoruz biz Allah aşkına?” diyeceği, o bilince erişeceği gün son bulacak ancak.
Umarım o gün çabuk gelir.

 

Haberin Devamı

Büyük aşkta ikinci perde

Bir filmin, dizinin izleyiciyi etkileme oranı, onu senaryoda yazılan hayatın içinde hissettirebilmesiyle doğru orantılı. Hani film izlerken ara verirsiniz ve hayat gözünüze bambaşka görünür, kendi hayatınızdan kopmuşsunuzdur, eviniz, çevreniz veya yürüdüğünüz sokak gözünüze bambaşka görünür...
Kendinizi o dizinin bir parçası, bir karakteri gibi hissedersiniz...
Son zamanlarda Türk televizyonlarında izlediğiniz kaç dizi/yapım bu hissi verdi bilmem ama vaktiyle Asmalı Konak’ın her bölümünde dünyadan koptuğumuzu hatırlıyorum. Oyunculuk, renkler, mekan, konu, sanat yönetimi... Tek kelimeyle nefis bir diziydi.
İşte tam da bu sebeple “İkinci Şans”ı merakla bekliyorum.
2000’lerin başında pek güzel tutturulan o kimya yeniden yakalanacak gibi görünüyor.
Özcan Deniz ile Nurgül Yeşilçay’a bol şans...

 

Yazarın Tüm Yazıları