Alain de Botton ile hayat dersleri (1)

Alain De Botton’un “Hayatla ilgili iyi fikirler sunan kültürel bir girişim” olarak tanımlanan meşhur “School of Life”ı Bilgi Üniversitesi’nde açıldı.

Haberin Devamı

School of Life’ın yanıtını aradığı soru, “Günlük sorunlarla nasıl başa çıkarız?”
Dünya üzerindeki her insanın yanıt aradığı aşk, iş, ilişki ve mutluluk gibi konular ortak gibi görünse de, tüm bunların durdukları yer ve önem sırası, ülkelere göre değişkenlik gösteriyor. Farklı ülkeler ve kültürlerin temel endişeleri birbirinden hiç şüphesiz farklı. Bir İngiliz vatandaşının sorunlarını veya Amsterdam’daki School of Life öğrencilerinin kafalarını kurcalayan soruları Türkiye’de yaşayan ortalama bir insanla karşılaştırmak naiflik olur.
Alain De Botton da buradan yola çıkarak, School of Life’ın evrensel sorunların lokal unsurlarla buluştuğu bir yerde olduğunu söylüyor.
Derslerin başlıklarından birkaçı şöyle; “Tek başına nasıl zaman geçirilir, aşkı nasıl zinde tutarız, nasıl daha iyi sohbet ederiz, kendine güven nasıl sağlanır, sevdiğimiz işi nasıl buluruz, sakin kalmayı nasıl başarırız...”
Tabii bunlar, kültür farklılığı gözetmeksizin dünya üzerinde yaşayan herkesin sahip olabileceği endişeler.
Gözler ister istemez Türkiye’de yaşayan insanın günlük yoğun endişelerine dair birkaç başlık arıyor ama bulamıyor. Zira en apolitik insanın dahi politikadan başka bir söz konuşmaz olduğu, adaletsizliğin ve yalanın “sıradan günlük hallerden” sayıldığı, yalanla algı yönetimine bel bağlayan bir sistem içinde çırpındığımız...
Günlük hayatın yoğun dozda “ölüm tehlikesi” içerdiği ve tüm bunların yarattığı bir “mutsuzluk bulutu” içinde yaşamaya mecbur edildiğimiz bir hayat bizimki. Bir başka deyişle, Türkiye’de yaşamak, “3. dünya ülkesinde modern hayat yaşama” illüzyonu. Ve bununla başa çıkmak, hepimizin temel mücadelesi.
Bir “hayat okulu” söz konusu ise, bana öncelikle her gün yüz yüze kaldığım adaletsizlik, yalancılık, yaygın cehalet, yobaz istilası, yaygın taciz, vicdan yoksunluğu, kural/kanun tanımazlık, güven eksikliği gibi “bizim için günlük” dertlerle başa çıkıp normal kalabilme yöntemlerini göstermesini isterim.
Alain De Botton, Türkiye’deki School of Life’ta işlenecek konuları “ucu açık” olarak değerlendiriyor. Yani şimdilik seçilmiş dersler bir “ilk ve son” değil. Bundan sonraki dönemlerde evrensel dertlerin yanında, “Bir 3. dünya ülkesinde modern hayat illüzyonu” gibi konulara eğilmelerini dileyelim...
School of Life’ın çıkış noktasını ve tam olarak çerçevesini yazı dizimizin ilerleyen günlerinde okuyacaksınız.
Botton’la olan sohbetimize bu kadar adaletsiz, dengesiz, deli saçması konularla hayatımızın işgal edildiği bir ülkede nasıl “normal” kalabileceğimizi sorarak başladım.

Haberin Devamı

“Zemin her zaman sallanır”
“Size, iki felsefe önerebilirim. Bunlardan ilki, Antik Yunan’da ortaya çıkmış olan Stoacılık. Stoacılık, ekonominin güçlü, fakat politikayla ilgili büyük kaosun hakim olduğu, sınırların tehlike altında bulunduğu, aynı zamanda deprem tehdidi altında olan Antik Roma’da da son derece popülerdi.
Eğer Seneca’nın düşüncelerine kulak verirseniz, şunu görürsünüz: Yarının neye benzeyeceğini kestiremediğiniz bir dünyada, birilerinin kapınızı çalıp sizi hapishaneye tıktığı, sizi veya sevdiklerinizi öldürdüğü bir dünyada yaşıyor olabilirsiniz.
Bir gün dünyanın en zengin ve güçlü insanıyken, ertesi gün tüm bunların elinizden gittiğini, bastığınız zeminin sürekli kaydığını, barbarların istilasının her an ensenizde olduğunu hissedebilirsiniz... Böyle bir dünyada nasıl yaşarsınız?
Seneca’nın buna verdiği cevap şu idi: Kendi içinizde güçlü olmak zorundasınız. Felaket gelmeden önce, kendinizi hazırlamalısınız. Her şeyinizi kaybedebileceğinizi kabulleneceksiniz. Siz veya sevdikleriniz hayatını kaybedebilir. Bağlandığınız her şey yok olabilir. Stoacılık, felaket için kendini eğitmekle ilgili bir felsefedir. Felaketle yüz yüze kaldığınızda, onunla baş edecek gücü, ancak kendinizi eğittiğinizde bulabilirsiniz.
Aynı zamanda hayat koşullarının değişken olduğunu kabullenmelisiniz.
Doğu kaynaklı birçok felsefe, hayatın değişkenliğinin altını çizer. Lao Tzu ise doğaya bakmamızı salık verir. Doğanın durmaksızın bir değişim içinde olduğunu görürsünüz. Bu durum, insan hayatı ile ilgili de çok şey söyler.
Durağanlık ve değişmezlik isteriz ancak bu bir illüzyondur. Normal olanın durağanlık olduğunu düşünmek yerine, insanoğlunun tehlikeyle ilk defa karşılaşmadığını ve hayatın, ‘sürekli tehlike riski ile yüzleşme hali’ olduğunu kabul etmek gerekir. Şu anda yaşadıklarınız, bir sene sonra başlayacak olan muhteşem hayatınıza hazırlık değil, hayatın ta kendisidir.
Sürekli kendinizi tehlike içinde hissettiğiniz hayat ile başa çıkabilmenin tek yöntemi, bakış açınızı, “normal” olarak algıladıklarınızı değiştirmek. Ayağınızın altında duran zemin kaya gibi sağlam mıdır yoksa durmaksızın sallanır mı? Hangisi ‘normal’ sayılır?
Lao Tzu ve Stoacılık der ki, ‘Zemin her zaman sallanır.’”

Yazarın Tüm Yazıları