Yanlış Suriye politikasının bedeli

İSTANBUL’daki terörist eylem aslında beklememiz gereken bir saldırıydı.

Haberin Devamı

7 Haziran seçimi öncesinde HDP binalarına ve Diyarbakır mitingine yapılan bombalı saldırılar, Suruç ve Ankara’daki canlı bomba saldırıları, yılbaşında Ankara’da saldırı hazırlığı yaparken yakalanan teröristleri hatırlarsak, bu hiç de beklenmeyen bir saldırı değildi.


Hepsinin kökü aynı yere dayanıyor.

Hatırlayacaksınız, Ankara’daki canlı bomba saldırısından sonra Emniyet, İstanbul’da eylem planlayan dört kişinin Türkiye’ye girdiği ile ilgili bir uyarı yayınlamıştı.

Teröristlerin sahte kimlik taşıdıkları, gerçek isimleri bu uyarıda yer almıştı.

İstanbul’daki dünkü saldırıyı gerçekleştirenler bunlardan biri miydi, bu yazının yazıldığı saate kadar bilinmiyordu.

Belki onlardı, belki IŞİD’in başka hücreleri.

Belki yurtdışından eylem amacıyla Türkiye’ye gelmişlerdi, belki de IŞİD’in burada yerleşik hücrelerinden biriydi.

Bugün yarın kim olduklarını öğreneceğiz nasıl olsa.

Ama kolayca öğrenemeyeceğimiz şey IŞİD’in Türkiye’deki
eylem kapasitesinin ne olduğu.

Suriye içsavaşının kızıştığı ve göç dalgalarının sınırlarımızdan içeriye doğru yayıldığı günlerde, kaç kişi cihatçı örgütlerle savaşmak için Suriye’ye gitti? Ne kadarı geri döndü? Bunların cihatçı terörist gruplarla ilişkileri devam ediyor mu?
Suriyeli göçmen kılığında kaç “uyuyan eylemci” ülkemizin şehirlerine dağıldı?

Patlamaya hazır bir bombanın üzerinde oturuyor gibiyiz ve bunun en başta gelen nedeni Esad’ı devireceğiz diye bu cihatçı gruplara göz yumulmasından başka bir şey değil.

Dünkü saldırının İstanbul’daki turistleri hedef almasının, Rus boykotundan sonra turizm üzerinde nasıl olumsuz bir etki yaratacağı da işin ekonomik boyutu.

Türkiye, başından beri yanlış Suriye politikasının bedelini ödüyor.

 

Haberin Devamı


Yayın yasağı teröriste yarar

 


İSTANBUL Sultanahmet’teki terörist saldırının üzerinden bir saat geçmeden radyo ve televizyonlara yayın yasağı getirildi.

Bu artık genel bir uygulama haline dönüştü.

Ankara’daki bombalı saldırıdan sonra da yayın yasağı getirilmişti. Normal olarak “hazırlık soruşturması” zaten gizli. Bu gizliliği korumak da soruşturmayı yürütenlerin işi, gazetecilerin değil.

Ve yayın yasağı getirilerek bu tür olayların aydınlatılamadığını da Uludere’den tutun, Reyhanlı’ya, Ankara saldırısına kadar her örnek olayda yaşadık.

Zaten daha da ilginci yayın yasağını ilk bozan da bizzat Cumhurbaşkanı oldu, saldırının Suriye kökenli olduğunu televizyon ekranlarından açıkladı.

Bu tür olaylarda en tehlikeli husus, doğruluğu kanıtlanamayan haberlerin, bilgilerin fısıltı gazetesi aracılığıyla yayılmasıdır.

Günümüzde “fısıltı gazetesi” o kadar güçlü ki Twitter’dan tutun, diğer sosyal medya organlarına kadar birçok olanak var ve bunlar “fısıltıyı” eskisinden katbekat daha hızlı ve daha geniş olarak da yayabiliyorlar.

Böyle durumlarda asıl olan doğru bilginin halktan gizlenmemesidir.

Doğru bilgi, güvenilir kaynaklardan yayılmalıdır ki fısıltı gazetesinin yaratacağı tahribat önlenebilsin.

Ama bizim yöneticilerimize bu en kolay iş olarak geliyor.

İlk tepki, yayın yasağının getirilmesi oluyor ki halkın bilgilenme hakkı ve ihtiyacı engelleniyor.

Yöneticilerimize tekrar hatırlatmak isterim ki dedikodunun önlenmesi ve doğru bilginin zamanında verilmesi, teröristlerin gerçekleştirmek istediği sonucu engelleyecek en önemli araçtır.

 

Haberin Devamı

Türkiye’den ders almamışlar

 

İSPANYA Kralı’nın kız kardeşi Prenses Cristina ve eşi Urdangarin, vergi kaçırma, zimmete para geçirme, resmi görevi suiistimal ve para aklamak suçlarından mahkeme karşısına çıktılar.

Prensesin 8 yıla kadar, eşinin ise 19 yıla kadar hapsi isteniyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun eşi Sara Netanyahu da devlet ödeneklerini özel işlerinde kullandığı suçlamasıyla 7 saat süreyle sorgulandı.

Bu tür haberleri okuyunca gülmekten kendimi alamıyorum.

Belli ki bu arkadaşlar, dünya yüzünde Türkiye diye bir ülke olduğundan haberdar değiller.

Haberdar olup gazeteleri filan takip ediyor olsalardı, şimdi kendileri değil, onlara bu suçlamaları yöneltenler yargılanıyor olurdu.

Çok basit aslında: “Darbe yapılıyor” diye ortalığı ayağa kaldırmaları yeterliydi.

Ama bu kadar basit bir şeyi bile akıl edemedikleri için savcıların, yargıçların karşısında ter döküyorlar.

Yazarın Tüm Yazıları