‘Vur’ emrinin neden verildiğini açıklamalısınız

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Rus uçağının düşürülmesi ile ilgili emri bizzat kendisinin verdiğini söyledi.

Haberin Devamı

Ama neden bu emri “şimdi” verdiğini açıklamadı.

Niye daha önceki ihlallerde değil de bu son ihlalde vur emri verildi?
Sırayla gidelim ki yandaş medya tabiriyle “Putinci” olmayalım!
1– Türkiye’nin angajman kurallarını, bu kurallar bozulduğu vakit Türkiye’nin silah kullanabileceğini herkes gibi Ruslar da biliyordu.
2– Türkiye, her egemen devlet gibi sınırlarının ihlal edilmesini önleme hakkına sahip.
3– Düşürülen Rus uçağı sınır ihlalinde bulundu, uyarılara rağmen yanıt vermedi, geri dönmedi.
4– Bu durumda uluslararası hukuk açısından Türkiye’nin bir sorunu yok, müdahale meşru.
Bütün bunları biliyoruz.
Ama şunu da biliyoruz: Bu, Rus uçaklarının Türkiye sınırlarını ilk ihlali değil.
Daha önce de birçok kez ihlaller yaşandı. Hiçbirinde uçak düşürülmedi, ateş açılmadı. Rus Büyükelçisi, Dışişleri’ne çağrıldı, durum protesto edildi.
Zaten bir önceki yıl, değişik ülkelerin uçakları Türkiye hava sahasını 114 kez ihlal etmişti, hiçbiri düşürülmedi.
Suriye, hava sahasını ihlal etti diye askeri uçağımızı düşürdüğünde “Kısa süreli sınır ihlali saldırının nedeni olamaz” diyen de bugün Cumhurbaşkanı olan zamanın Başbakanı’ndan başkası değildi.
Niye Rus uçaklarının daha önceki ve daha uzun süreli ihlallerinde müdahale olmadı da 1.8 kilometrelik 17 saniyelik ihlal uçağın düşürülmesi için gerekçe oldu.
Onun için Rus uçağının vurulması emrinin neden bugün verildiğini merak etmek hakkına sahibiz.
Fakat kimse bunu açıklamıyor.

 

Haberin Devamı


Bağımsız medya bunun için var

 


İHALE havuzları ve devlet kuruluşlarının ilanlarıyla beslenen yandaş medya, Rus uçağının neden düşürüldüğünün sorgulanmasını eleştiriyor.
Onlara göre bu “milli bir mesele” ve milli bir mesele olduğuna göre de tartışmamak, konuşmamak, hükümetin arkasında dimdik durmak vs gerekiyor.
İstedikleri şey tek ses çıksın, aykırı ses çıkmasın, herkes aynı şeyi yazsın.
Anlayacaklarını düşünmemekle birlikte tekrar açıklamaya çalışayım:
Bir demokraside gazetenin ve gazetecinin işi budur.
Gazeteci, resmi makamların yanıtlamaktan kaçındığı soruları kurcalamalıdır ki halk neler olup bittiğini öğrensin.
Bu, bir diktatörlükte yapılabilecek iş de değildir zaten.
Demokrasilerde olur, çünkü halkın oyu ve görüşü demokrasilerde makbuldür.
Mesela Rusya’da, Mısır’da, Suriye’de böyle bir şey yapılamaz, izin vermezler.
Bizde kısmen yapılabiliyor çünkü hâlâ özgür olmaya, bağımsız kalmaya çabalayan gazeteler var.
Eğer Batı’nın ileri demokrasilerindeki gazeteler, sizin gibi hükümet yalakaları olarak davransalardı, bir sürü şeyden haberimiz olmazdı.
Mesela Ebu Gureyb cezaevindeki işkenceleri öğrenemezdik. Vietnam’da kullanılan napalmların çocukları diri diri yaktığını da öğrenemezdik. May Lai’yi hiç olmamış zannedebilir, Fransız paraşütçülerin Cezayir’de işledikleri insanlık suçlarından haberimiz olmazdı.
Anladık, sizler besleme basının besleme kalemleri olarak bu konulara girmek istemiyorsunuz.
Olabilir, canınızı sıkmayın, size kaşık uzatan ele ihanet etmeyin ama bırakın da biz işimizi yapalım!

 

 

Haberin Devamı

Rekor kıran hükümet programı

 


HÜKÜMET programı, Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından önceki gün TBMM’de okundu.
Yeni hükümet de zaten bundan bir gün önce atanmıştı.
Ahmet Hoca’nın hükümet programı sanıyorum, dünya parlamentolar tarihinin en kısa sürede yazılmış hükümet programı olma özelliğini taşıyor.
Belli ki önceden hazırlanmış bir program bu.
Ana hatlarına bakarsam da Saray’da değil, Köşk’te hazırlanmış izlenimi uyanıyor bende.
Mesela “rant vergisi ve güçler ayrılığına vurgu yapan başkanlık sistemi” önerileri, Saray’dan çıkmış olamaz.
Bunları duyunca Saray sakinlerinin tüyleri diken diken oluyordur, buna eminim.
Ama önceden de yazılmış olsa, programın Bakanlar Kurulu’na getirilmesi, nezaketen bakanların görüşünün de alınması doğru olurdu diye düşünüyorum.
Ne de olsa ortak bir sorumluluk yüklenilmiş bulunuyor, programı bizler gibi TBMM’de duymaları hoş olmadı.
Normal olarak yeni kurulan hükümetlere, programlarını hayata geçirmeleri için bir 100 günlük başlangıç süresi tanınır.
Bu süre içinde medyanın hükümete yönelik tavrı da “Bekleyelim, görelim” olur.
Ancak Davutoğlu’nun hükümeti, bir önceki hükümetin devamı niteliğinde.
O nedenle beklersek, neyi görebileceğimizi az çok tahmin edebiliyorum.
Hükümet programında yargının bağımsızlığı, güçler ayrılığı, yapısal ekonomik reformlar gibi dinlerken kulağa hoş gelen şeyler var.
Dilerim ki programı, kulağımıza hoş geldiği şekliyle hayata geçirmek mümkün olur.

 

Yazarın Tüm Yazıları