Üst akıl mı ast akıl mı?

HAVUZ medyasında yazılanlara göre Başbakan Ahmet Davutoğlu’na bir rapor verilmiş.

Haberin Devamı

Rapor, Anayasa Mahkemesi’nin önümüzdeki günlerde karara bağlayacağı, seçim barajının bir hak ihlali olup olmadığı ile ilgili dava hakkında yazılmış.
Kimin yazdığını bilmiyoruz tabii. Havuz medyasında zaman zaman böyle haberler yayınlanıyor. Bunu devletin kurumlarından biri mi yazmış, yoksa masa başında oturulup uydurulmuş mu, ayırt edebilmek kolay değil.
Bu rapora göre, seçim barajı ile ilgili tartışma bir “üst akıl” ürünü!
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuyu görüşmesi “bir siyaset mühendisliği hamlesi”!
Amaç da seçimlerden önce kaos yaratarak, AKP’nin Anayasa’yı değiştirip başkanlık sistemini getirecek bir çoğunluğa ulaşmasını engellemek olarak tanımlanıyor.
Amerika’yı Müslümanların keşfettiğine inananların, böyle bir komplo teorisine inanmalarından daha doğal bir şey olamaz zaten.
Eminim ki buna da inanmışlardır!
Bu “üst akıl” kim acaba diye merak ediyorum aslında.
Amerika mı, Avrupa Birliği mi, Fethullah Gülen mi, Rusya mı, İran mı, Suudi Arabistan mı?
Belirsiz bir kimlik!
Her kime ait ise öyle bir akıl ki bu, her şeyin üstüne çıkabiliyor ama yakayı AKP’lilerin eline vermekten de kurtulamıyor!
Neyse, bunu geçiyorum!
Her şeyden önce Anayasa Mahkemesi’nin nasıl bir karar vereceğini bilmiyoruz.
Eski kararını tekrarlayıp barajı haklı bulabilir, bu bir.
Barajı hak ihlali gibi görse bile bunun seçimler için bir sonuç doğurması için TBMM’nin barajı kaldıracak bir yasal değişiklik yapması gerekiyor, bu iki.
Mahkeme, barajı hak ihlali olarak kabul etse de etmese de, yüzde 10’luk seçim barajının varlığı zaten demokratik serbest seçimi sakatlayan bir husus olmaya devam edecek.
Avrupa demokrasilerinin çoğunda baraj yok, olanlarda da beşi geçen yok!
Bizim ülkemizde niye var? Çünkü Kenan Evren ve arkadaşları öyle istiyordu!
Aslında yüksek seçim barajından en çok çekinmesi gereken partinin de AKP olması gerekiyor.
Çünkü büyük olasılıkla bu seçimlerde Kürt partisi bağımsız adaylarla değil, parti olarak yer alacak ve onların barajı geçememesi demek, ciddi bir oyun temsil edilememesi demek.
Böyle bir seçim sonucunun meşruiyetinin olamayacağını en çok dert etmesi gereken, o seçimi kazanacak olandır.
Bir yandan “Silahı bırakın siyaset yapın” diyeceksiniz, öte yandan siyasetin önüne barajlar koyacaksınız.
Buna da acaba “ast akıl” mı demeliyiz?

Haberin Devamı

Zorunlu hurafe eğitimi!

Haberin Devamı

MİLLİ Eğitim Şûrası toplandı ve kararlar aldı. Heyecanlanmayın, aldıkları kararların eğitim sistemimizin sorunlarını çözmek ile bir ilgisi yok!
Matematik ve fen öğretimimiz yerlerde sürünüyor, onunla ilgili bir gelişme yok.
TIMMS a
raştırmasında, Türkiye fen ve matematik eğitiminde 50 ülke arasında 35. sırada.
Mesela şöyle bir konu yok: Önümüzdeki on yıl içinde matematik ve fen eğitiminde şu gelişmeler sağlanacak ve Türkiye 5 sıra daha ilerleyecek!
OECD ülkeleri arasında matematik, fen ve okuma düzeylerini ölçen PISA testlerinde Türkiye 64 ülke arasında 42. sırada.
Bu da konuşulmuyor: 2023 senesinde Türkiye, 64 ülke içinde ilk otuza girecek, bunun için şu önlemler alınacak, bu ders kitapları yenilenecek, öğretmenler şöyle eğitilecek vs.
Çocuklara ikinci bir dili iyi öğretmekten vazgeçtim, doğru dürüst Türkçe öğretemiyoruz, onunla ilgili bir konu da yok.
Ne kararlar var peki?
Öğretmen kalitesini yükseltmek ve öğretmenlerin durumunu iyileştirmek için bir plan yok, onun yerine “sözlü imtihan” ile öğretmen almak var.
Niye? Belli değil mi, başka türlü eşi dostu nasıl öğretmen yapabilecekler ki?
Matematik, fen ve Türkçe eğitimi ile ilgili bir hareket yok ama ilkokulların ilk üç sınıfına zorunlu “din dersi” koymak var!
Neden? Çünkü onlar da biliyorlar ki o çocuklar büyüyüp akılları başlarına geldiğinde, bunların “din” diye öğrettikleri hurafelere inanmayacaklar.
Biliyorlar ki çocukların beyinlerini küçük yaştan itibaren din öğretiyoruz diye hurafelerle doldururlarsa, “kinine” sahip bir gençlik yetiştirebilecekler!

Cüzdani ret!

Haberin Devamı


BEDELLİ askerlik çıktı ve 18 bin lirayı denkleştirebilenler zorunlu askerlik hizmetini para ödeyerek yerine getirebilecekler.
Buna karşı mıyım? Hayır, değilim.
Böyle büyük bir ordu beslemenin bu devirde bir anlamı yok, ordu ne kadar çabuk profesyonelleşir ve modernleşirse o kadar iyi.
Ama 18 bin lirayı denkleştirmek de o kadar kolay değil.
Zaten şöyle düşünmek gerek: 18 bin lirayı bir araya getirmeye zorlananlar, askere gitmek yerine daha çok çalışmak zorunda olanlardır.
Onun için gerçekten eşitlik arıyorsak, bu parayı bir defada ödeyemeyecek durumda olanlar için de uygun şartlar yaratılmalıydı. Düşük faizli borçlanma gibi mesela.
Ama iktidar partisi zihniyetinin böyle dertleri yok tabii.
Onlar da bütün sağcı iktidarlar gibi parası olanı severler!
Tabii bir de “vicdani retçilerin” durumu var, gazeteciler bunu Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a sordular, şöyle yanıtladı:
“Vicdani ret ile işimiz olmaz.”
Söylemese de bunu tahmin edebilirdik zaten!
Vicdan dediğin nedir ki, önemli olan cüzdandır, cüzdan!

Yazarın Tüm Yazıları