Suriye’ye taş atmanın sonucu

GEÇTİĞİMİZ cuma günü Çukurca’da Türk Kara Kuvvetleri’nin bir helikopteri düştü ve iki üsteğmen şehit oldu.

Haberin Devamı

Genelkurmay’dan yapılan açıklamada Kobra helikopterinin teknik bir arıza nedeniyle kırıma uğradığının “değerlendirildiği” söylenmişti.


Bugüne kadar bununla ilgili olarak Genelkurmay’ın konuyla ilgili yeni bir açıklamasını duymadık.


Ancak daha sonra internete konulan bazı görüntülerden, helikopteri düşüren “şey”in Rus malı bir omuzdan ateşlenen uçaksavar füzesi olduğu ortaya çıktı.


Genelkurmay’ın bu konuyla ilgili neden bir açıklama yapmadığını bilemiyorum.


Her gün şehit haberlerine alışmış bir toplumun, helikopter düşürüldü diye paniğe kapılıp moralinin bozulacağını mı düşündüler, bunu da bilmiyorum.


Önemli olan konu omuzdan ateşlenen bu tür hava savunma füzelerinden PKK’nın elinde kaç tane olduğu.


Biliyoruz ki Ortadoğu’da bugünlerde sıkıntısı en az çekilen malzeme silahlar.


Suriye ordusunun soyulan depoları, peşmergeye dağıtılan silahlar, bizzat ABD, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye ve İran, Rusya gibi ülkeler tarafından dağıtılan silahlar adeta serbest bir pazarda işlem görüyor, alınıp satılıyor.


Onun için PKK’nın böyle bir silahı ele geçirmiş olması çok şaşırtıcı değil.


Ancak PKK’nın silah envanterinde bu silahlardan bolca var ise bu çok ciddiye alınması gereken bir durum.


Bu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, PKK’ya karşı yürüteceği operasyonların bir bölümünü tehlikeye düşürecek, kayıpların artmasına yol açabilecek bir
gelişmedir.


Böylece Suriye politikasının en başından beri yanlış kurulmuş olmasının bir bedelini daha ödemeye hazırlanacağız.


Suriye iç savaşının üzerine benzin döküp bölgeyi her türden örgütün savaş alanı olarak kullanmasına zemin hazırlamanın, Rusya’nın ne yönde davranabileceğini öngörememenin bedeli olacak bu.


Böylece eski bir atasözünün ne kadar doğru olduğunu bir daha öğrenmiş olacağız: Camdan bir köşkte oturuyorsan, kimsenin penceresine taş atma!


Haberin Devamı

‘BU DÜNYADA’ İŞE YARAMAZ

 

DİYANET İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürü Prof. Dr. Ali Erbaş, “500 imam hatipten 3 bin 500 imam hatibe çıkmışız. İlahiyat fakültesi sayısı 17’den 100’e çıktı. İmam hatip öğrenci sayımız ise 60 binden 1.5 milyona yaklaşmış durumda” dedi.


Erbaş, ayrıca “İmam hatipli olmak bir ayrıcalık ve imtiyazdır” dedi ve bu okullarda okuyanların gelecekte çok iyi noktalara geleceklerinin altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da iki hafta önce “Türkiye ile birlikte tüm ümmetin hatta tüm insanlığın geleceğini inşa etme vazifesinin imam hatiplilere verildiğini düşünüyorum” demişti.


AKP iktidarı döneminde eğitimin dini temeller üzerine oturtulmasına özel bir önem verildiğini biliyoruz.


Nitekim birçok düz lise, imam hatip lisesine çevrildi. Prof. Dr. Erbaş’ın övündüğü artışın bir bölümü bundan kaynaklanıyor.


Elbette zamanın ruhuna uygun olarak, Türkiye’nin muhafazakârlaşması ile birlikte çocuklarının dini eğitim almasını isteyenlerin sayısında artış olması da normal.


Ancak imam hatiplerdeki bu astronomik artışın nedeni bununla açıklanamaz.


Bu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bilinçli bir zorlama ile düz liseleri imam hatipleştirmesinin bir sonucudur.


Ve bu tablo aynı zamanda Türkiye’nin, Endüstri 4.0 diye tanımlanan yeni sanayi devrimini de tıpkı bundan öncekileri kaçırdığı gibi kaçıracağının da bugünden ilanıdır.


Günümüzün ihtiyacı, “dindar ve kinine sahip çıkan nesiller” değil, düşünen, sorgulayan, tartışan nesiller yaratmaktır ve onu da dini içerikli bir eğitimle başarabilen bugüne kadar görülmüş değildir.

 

 

Haberin Devamı

E HANİ NEREDE  İSTİKRAR VE GÜVENLİK?

ESKİ Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Turgut Özal Üniversitesi’nde katılacağı Anayasa Çalıştayı rektörlük tarafından iptal edildi.


Rektörlük, iptal gerekçesini “provokatif olaylara zemin hazırlayabileceği endişesi” olarak açıklıyor.


Arınç’ın konuyla ilgili açıklamasından da anlıyoruz ki bu ilk iptal değil.


Daha önce de başka üniversiteler, davet kendilerinden gelmesine rağmen bu tür gerekçelerle toplantıları iptal etmişler.


Belli ki “birileri”, Arınç’ın konuşmalar yapmasından hiç ama hiç hoşlanmıyor.


Kim bilir belki de kabahatli o “birisi” değil de, o birisinin kızabileceği korkusuyla tir tir titreyenlerdir, bilemiyorum.


Öte yandan üniversitelerdeki bahar şenlikleri de birbiri ardına iptal ediliyor.


Üniversite yönetimlerinin şenliklerin iptali ile ilgili açıklamaları, Arınç’ın konuşmasını engellemek için toplantının iptal edilmesindeki gerekçeyle uyumlu.


Şenlikler “ülkenin içinde bulunduğu durum ve güvenlik” olarak açıklanıyor.


İşte hükümetin büyük başarısı: Eski bir başbakan yardımcısı bir üniversitede konuşamıyor. Üniversite öğrencilerinin bahar şenlikleri yapılamıyor.


Çünkü ülkede güvenlik diye bir şey yok!


Peki İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, Jandarma Genel Komutanı ne iş yapıyor?


Hiçbir şey yapmıyor olmalılar ki en sıradan toplantılar bile iptal edilmek zorunda kalınıyor.


Bir şey soracağım:


Halkımız, bu hükümeti istikrar ve güvenlik endişeleriyle seçmemiş miydi?


Yazarın Tüm Yazıları