Savcı Bey adına korktum

AKP’nin özgül ağırlıklı isimlerinden Bülent Arınç, darbenin ertesinde “Silahlı terör örgütünün Fetullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz” dedi.

Haberin Devamı

Böyle dedi ama ben gene de “Bülent Bey” demeye devam edeceğim. Terbiye sınırlarının dışına çıkmak iyi değildir.

 

Bülent Bey’in bu sözlerinin üzerine Manisa Cumhuriyet Başsavcısı da konuşmadan duramadı. Şunları söyledi:

 

“Bunlara destek olan kişiler, bugün çıkmış ‘Biz ahmakmışız, bilmemneymişiz’ diyor. Böyle bir şeyi ben kabul etmiyorum. İsme girmiyorum. Ne demek istediğimi anladınız. Hiç kimse kusura bakmasın. Bugüne kadar bu ülkeye ihanet eden kişilerin içerisinde yer alan, bunlara destek olan, bunların suiistimallerine göz yuman, karşılarında bize saldıran herkes hesap verecek.”

 

Savcı Bey’in bu sözlerini okuyunca tüylerim diken diken oldu, korktum doğrusunu isterseniz.

 

Haberin Devamı

Hayır, kendimden değil, Savcı Bey’in geleceğinden korktum.

 

Çünkü “Bugüne kadar bunların (Fetullahçıların yani) içerisinde yer alan, bunlara destek olan, bunların suiistimallerine göz yuman” denilince aklıma çok isim geliyor ama bir tanesi var ki özellikle Savcı Bey’in ondan çekinmesini öneririm.

 

Üstelik o kişi, bu Fetullahçıların bugün bu hale gelmelerinde birinci derecede sorumlu.

 

“Ne istedilerse verdim” dedi ki o “verdiği” şeyin koca bir devlet mekanizması olduğunu da gördük.

 

Sonradan “Safmışım” dedi, “Kandırdılar” dedi. Bir gazeteci olarak bu konuda vicdanım rahat. Ben kendisini bu köşeden kaç kere uyardım, bunlar “çete” dedim, “gizli örgüt” dedim. Ama o beni dinlemedi, gidip bütün devleti bunlara teslim ediverdi.

 

Sonra uyandı ve geri almaya çalışıyor ama bunu da ne kadar başarabileceğinden emin değilim.

 

Bir not da Bülent Bey için: Savcı Bey’in sözlerinden sizin de soruşturmaya konu olabileceğinizi anlıyorum. Ama Savcı Bey, bu soruşturmayı “Devleti kim teslim etti” diye genişletirse, rahat olun. Oradan bir şey çıkmaz!

 

Haberin Devamı

SORUMLUSU ASKERİ OKULLAR MI?

 

- HABERLERE göre hükümet, askeri liseleri kapatacak. Harp Okulları’nın bile kapatılması söz konusu olabilecek.

 

Askerin yetiştirilmesi sivil okullarda gerçekleştirilecek, polis alımlarına benzer bir model geliştirilecek.

 

Profesyonel askerlik için yüksek lisans benzeri bir eğitim modeli oluşturulacak.

 

Askerin tüm atama, yetiştirme süreçleri sivil idarenin içinde yönetilecek.

 

Öyle görünüyor ki bir yanlışı düzeltmek için bir başka yanlış yapılacak.

 

Kapatılması düşünülen askeri liseler, Türkiye’nin lise düzeyindeki en iyi eğitim kurumları olarak biliniyor.

 

Önce şunu sormak gerek: Darbeye kalkışan Fetullahçıların, orduda böylesine kadrolaşabilmeleri ve yüksek rütbelere kadar ulaşabilmelerinin nedeni bu okullar ve bu okullarda verilen eğitim midir?

 

Haberin Devamı

Yoksa, sivillerin buna göz yummaları ya da “saflıklarından kullanılmış olmaları” mıdır?

 

Ordudaki parlak subayların tasfiye edilmeleriyle sonuçlanan Balyoz, casusluk davaları vs kimin göz yummasıyla hayata geçirilebildi?

 

Bu davaları yürüten hâkim ve savcıları kim korudu, kolladı, o makamlara getirdi?

 

Bu davaların dosyalarını oluşturan polisleri, kim seçip o makamlara getirdi?

 

Bütün bunların gerçekleşmesinde askeri okulların rolü mü vardı, yoksa sivillerin aymazlıkları mı bu sonucu doğurdu?

 

Bu soruların yanıtı neyin yapılması gerektiğini gösteriyor. Tıpkı sivil idarede olduğu gibi, asker içinde de bu çetenin yerleşip güç kazanabilmesinin nedeni hükümettir.

 

Haberin Devamı

Daha doğru deyişle, sivillerin devlet yönetiminde partizanlık yapma kaygılarıdır.

 

Devletin sivil ya da askeri kurumlarına giriş, yükselme, eğer mesleki yeterliliğe göre yapılmıyor, partizanlık bu işe hâkim oluyorsa, varacağımız yer yine aynı noktadır.

 

Bugün bu cemaat siyasi gücün yardımıyla devleti ele geçirir, yarın bir başkası.

 

Hükümetin tutumu, ağaçlar nedeniyle ormanı göremeyen adamın durumuna benziyor.

 

Önce nerede hata yaptığınızı iyice anlamalısınız ve bir daha benzeri hataların, hangi siyasi iktidar olursa olsun tekrarlanmamasının yasal çerçevesini oluşturmalısınız ki bu musibetten bir hayır çıksın.

 

Yoksa dön dolaş, hep aynı yere geliriz.

 

Haberin Devamı

‘DEMOKRASİ EKLERİ’ KİTAP OLMALI

 

CUMARTESİ günü Hürriyet, darbe girişimiyle ilgili üç ayrı ek verdi. Pazar günü de Pazar gazetesinde darbe gününün farklı yönlerini ortaya koyan bir bölüm daha yer aldı.

 

Böylece, tarihi bir olay, o günü canlı ve sıcak olarak yaşayanların gözünden tarihe bir belge olarak aktarıldı.

 

Dört ayrı ekte yer alan fotoğraflar, haberler, tanıklıklar, analizler, gazetecinin tarihe tanıklık görevini de yerine getirmesi demek.

 

Bu köşede, kendi gazetemi övmeyi gereksiz görürüm ama bu kez bunun gerekli olduğunu düşünüyorum.

 

Hürriyet’in yerine getirmesi gereken bir görevdi bu ve Hürriyet’e yakışan bir başarıyla yerine getirildi.

 

Emeği geçen tüm meslektaşlarımı kutlamak istiyorum bu nedenle.

 

Belge saklama meraklıları için eşi bulunmaz bir koleksiyon oldu bu.

 

Ancak unutmamak gerekiyor ki gazete kâğıdına basılı ekler, eğer ciltlenmiyorsa önünde sonunda dağılabilir, kaybolabilir, tekrar tekrar bakmak istenler tarafından yıpratılabilir.

 

Hürriyet, bu ekleri, yer darlığı nedeniyle kullanılamayan haber, yorum ve fotoğraflarla da zenginleştirerek bir kitap haline getirmeli.

 

Bu kitap okuyuculara promosyon olarak verilebileceği gibi daha lüks bir baskısı da kitapçılarda okuyucuların ilgisine sunulabilir.

 

Bu, tarihe karşı bir yükümlülüğümüzdür diye düşünüyorum.

Yazarın Tüm Yazıları