‘Sarı Cem’ ile ‘Deve Erol’ darbe yapacakmış!

TÜRK hukuk tarihine nasıl harflerle yazılacağını bilemediğim (artık altın mı, olur, bakır mı) bir iddianame daha mahkeme tarafından kabul edildi.

Haberin Devamı

Böylece Beşiktaşlı Çarşı Grubu liderlerinin de aralarında bulunduğu 35 kişi “Hükümeti yıkmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi ile yargılanacak.
Meğerse bu arkadaşlar silahlı örgüt kurmuşlar ve “Arap Baharı imajı” yaratarak hükümeti devirmeye kalkışmışlar.
Gezi Parkı protestoları sırasında halkı hükümete karşı kışkırttıkları iddia edilen bu kişiler, “demokratik olmayan yöntemlerle” hükümeti yıkacaklarmış!
Memleketin savcılarının hayal güçlerinin geniş olduğunu, aynı anda saçlarını kestiren gençlerin bile “gizli örgüt kurmaktan” yargılandıklarını biliyoruz.
Bu da o tip örneklerden biri işte.
Savcıların hayal güçleri geniş ama işin ilginci mahkeme de iddianameyi okuyup kabul etmiş!
Mesela savcıya “Silahlı örgüt diyorsun da silahlar nerede kardeşim” diye sormamış!
Sormuş olsaydı, önüne uzatılan iki tane ruhsatsız tabanca yakalama tutanağına bakar ve “İki tabancayla hükümet devrilir mi” diye sormayı akıl edebilirdi mesela!
Hükümetin elinde NATO’nun en kalabalık ordularından biri var, her türlü silahla donatılmış polis var ama iki tribün lideri ve 33 takipçisi, iki tabancayla bunları bertaraf edip hükümeti yıkacakmış ha?
Protesto gösterisi düzenlemek, protesto gösterisine katılmak artık bizim de mevzuatımız sayılması gereken Avrupa hukukuna göre suç değil.
Bu arada çevreye zarar verildi ve suç oluştuysa, bunu da “Hükümeti yıkmaya teşebbüs” iddiasıyla yargılamak için belli ki “Bağımsız Türk Adaleti” olmalı!

Haberin Devamı

Gerçekten soruşturulacak mı?


BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Mecidiyeköy’deki inşaatta ölen işçilerin “şehit olduğunu” söyleyip, “helal rızık için 32. kata çıkmış kardeşlerimiz için Fatiha okuyun” dedi.
Eski Başbakan yetersiz iş güvenliği koşulları nedeniyle ölüp gidenlerin ardından “Bu işin fıtratında var” diyordu, yenisi hiç olmazsa “Fatiha okuyun” diyor.
Gerçi başbakanlardan beklediğimiz şey iş kazalarında ölenler için dua etmesi değil, o işçilerin hayatta kalmasını sağlayacak önlemleri almaktır ama olsun.
Koltuğa yeni oturdu, eskisinin yapmadıkları nedeniyle yenisini suçlamak doğru olmaz.
Ama Çalışma Bakanı yeni değil, eski!
Ve o bakan olduğundan beri işçiler beşer–onar ölmeye devam ediyor ve o “Ben bu işi bir türlü beceremiyorum” deyip görevi daha iyi yapabilecek birisine yer açmayı akıl edemiyor.
İnşaatı yapan şirketin sahibi Aziz Torun ise işçileri suçluyor. “İş güvenliklerine rağmen çalışanların dikkatli olmadığını görüyoruz” diyor.
Başta Başbakan olmak üzere herkes “ciddi bir soruşturma yapılacağından” söz ediyor ama inşaat sahibinin bu iktidarın en ziyade müsaadeye mazhar işadamlarından biri olduğu gerçeğini bildiğim için ben o kadar ümitli olamıyorum.
Bekleyip görelim, bakalım bu iş ne kadar “ciddi” soruşturulacak?

Haberin Devamı

Bana her şey Deniz Feneri’ni hatırlatıyor!


HAVUZ
gazetesinin yazdığına göre, Fethullah Gülen cemaatinin Kimse Yok mu Derneği, İçişleri Bakanlığı Dernekler Başkanlığı tarafından denetlenmiş.
Denetim sonuçları şöyle:
Somali’ye 4 bin ton yardım yapmışlar, “6 bin 700 ton gönderdik” demişler.
Mağdur bir vatandaş için 30 bin lira toplamışlar, parayı amacının dışında kullanmışlar.
Milyonlarca liralık yardım parasını banka kayıtlarına sokmayıp, izini kaybettirmişler!
Hükümetçiler ile cemaatçiler arasındaki “kavgada yumruk sayılmadığı için”, bunların ne kadarı doğrudur elbette bilemiyorum.
Doğru dürüst bir yargılama yapılırsa öğreniriz.
Bu haberi okurken, “eski göz ağrım” Deniz Feneri e.V. yolsuzluğunu hatırladım ister istemez!
Suçlamalar birbirine o kadar çok benziyor ki!
Orada da yardım paraları gemi satın almak, televizyon kurmak için kullanıldı. “Yardım yaptık” dedikleri kişilere o yardımları yapmadıkları anlaşıldı. İbraz ettikleri yardım makbuzlarındaki imzaların sahte olduğu belirlendi. Eski savcının ifadesiyle “zekât paralarını dostlarıyla yediler”!
Sonra bir dümen daha çevirdiler, olayı soruşturan savcıları az kaldı hapse atacaklardı!
Davaya sonradan atanan savcı da “suç vasfını” değiştirdi, şimdi usulen bir yargılama yapılıyor ama ne zaman yapılıyor, o bile belli değil!
Hatırlayacaksınız, dosyaya bakan eski savcı Abdülvahap Yaren, şöyle demişti:
“Zekât hırsızlarını koruma altına alan bir güç var. Bu güce ‘Hırsızlar İmparatoru’ diyorum. Bu imparator hem altında yer alan figürleri koruyor, hem de kendisine ulaşılmasını engelliyor.”
Tabii havuz medyasının yazdığı doğruysa ortaya şöyle bir durum da çıkıyor:
Kendine Müslüman görüntüsü verip mütedeyyin Müslümanların yardım paralarını toplayanların neredeyse hepsi, bu paraları başka yerlerde kullanıyorlar!
Herhalde geçmişteki “cami yaptırma–yaşatma dernekleri” tecrübelerinden kaynaklanan bir durum bu!

Yazarın Tüm Yazıları