Panislamist mezhepçi politikanın bedeli

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da sadece “uslu gazetecilerin” davetli olduğu bir toplantı yaptı.

Haberin Devamı

Toplantıya katılanlar, orada konuşulanları “haber” olarak aktarmadıkları için bunun bir “bilgilendirme” toplantısı olduğunu söyleyebiliriz.
Sadece “yandaş medyanın” çağırıldığı bir bilgilendirme toplantısı olduğuna bakarak bunun bir “talimat” toplantısı olduğunu da söylemek mümkün tabii.
Star Medya Grup Başkanı Mustafa Karaalioğlu, çıkışta gazetecilere toplantı ile ilgili açıklamalarda bulunmuş.
IŞİD ile ilgili olarak sorulan sorulara Cumhurbaşkanı’nın verdiği yanıtla ilgili açıklaması şöyle:
“Misyonu gereği daha ölçülü ve daha farklı cümleler kullanarak bu soruları cevapladı.”
“Ölçülü cümle”
kurmak” ve Recep Tayyip Erdoğan!
Bir tür oksimoron örneği olarak da değerlendirmek mümkün bunu tabii ama konumuz o değil.
Yerli yabancı birçok yorumcu, Türkiye’nin IŞİD ile ilgili olarak “ölçülü” davranmaya çalışmasının nedeninin, IŞİD’in elindeki 49 Türk rehinenin varlığı olduğunu yazıyor, konuşuyor.
Bence bunun nedenini
49 rehinede değil, çok daha derinde, ideolojik yakınlıkta aramalı.

Çünkü aralarında bebek ve çocukların, kadınların, konsolosun, polislerin bulunduğu Musul Konsolosluğu personelinin, tehlike kapıya geldiğinde tahliye edilmemesinin nedeni de o yakınlıkta yatıyor.
Artık biliyoruz ki IŞİD’in Musul’u ele geçireceği belli olduğunda MİT, konsolosluk personelinin tahliye edilmesini önermişti.
Bu öneriyi reddeden kişi bugün Başbakanlık koltuğunda oturuyor!
Öneriyi reddetti çünkü ideolojik olarak inanıyordu ki “IŞİD bizimkilere dokunmaz”!
Muhtemelen “Hepimiz Sünniyiz” diye düşünüyordu. “Düşmanlarımız” diye tanımladığı gruplar da ortaktı: Suriye’de Esad ve Rojava’daki PKK’lı Kürtler, Irak’ta Şii Maliki hükümeti!
“Düşmanımın düşmanı dostumdur” diye düşünüyordu, mezhep kardeşliğine güveniyordu, öğrenciliğinden beri kafasından atamadığı romantik panislamist hayaller ile görüşleri buğulanmıştı!
Onun için Türkiye, IŞİD karşıtı belgelere imza atamıyor, IŞİD’e karşı kurulacak koalisyona katılmak için gönülsüz davranıyor.
Cumhurbaşkanı da onun izinden gidiyor, “ölçülü konuşuyor”.
Sabah’ta Erdal Şafak
’ın yazdığına göre aynı “yandaş medya toplantısında” IŞİD ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle bir çerçeve çizmiş:
“Uluslararası arenada prim yapmak isteyenler, Türkiye’nin hassasiyetlerini göz ardı etmesin! Bölgedeki tek terörist oluşum IŞİD değil, başkaları da var ve hepsine karşı aynı uluslararası dayanışma sergilenmeli.”
Kim IŞİD üzerinden “uluslararası prim yapmak peşinde” ki Türkiye buna alet olmak istemiyor?
Kim bölgedeki terör örgütleri arasında ayırım yapıyor ki Türkiye bu ayırıma karşı?
Yanıtları kolayca verilebilecek sorular değil, çünkü bu soruları sordurtan durum, bölgenin objektif gerçeklerinden değil, bizim yöneticilerimizin sübjektif politik duruşlarından kaynaklanıyor.
Erdoğan–Davutoğlu
ikilisi, Başbakan ve Dışişleri Bakanı olarak Türkiye’yi sonu belirsiz bir maceraya sürüklediler.
Hayallerinde yaşadıkları mezhepçi dayanışma duygularıyla politika oluşturdular ve şimdi o politikanın rehinesi durumundalar.
Sınırımız, hep söylediğimiz gibi Peşaver’e döndü, şimdi aynı ikili, yetkileri ve pozisyonları daha da gelişmiş olarak Ortadoğu bataklığında dibe gömülmek üzereler, hepimizi de kendileriyle birlikte götürerek!

Haberin Devamı

TOKİ tapuyu neden devretmedi?

Haberin Devamı

MECİDİYEKÖY’de 10 işçinin hayatını kaybettiği kaza, devlet eliyle yaratılan bir vurgun düzeninin daha gözler önüne serilmesine vesile oldu.
TOKİ bu işte de başrol oynuyor.
Hatırlayacaksınız kazanın meydana geldiği inşaatın yapı denetiminden TOKİ’nin sorumlu olduğunu belirten tabela inşaatın kapısında asılı olarak bulunuyordu.
Ancak kazadan sonra yapılan açıklamada öğrendik ki TOKİ, gelir paylaşımı modeliyle yaptırdığı bu işten, sahibi olduğu arsayı Torunlar’a devrederek çekilmiş.
Buna neden gerek duyuldu, bu bilgi o vakit kamuoyundan neden saklandı, bilmiyoruz.
Belki devletin “kupon arazi sorumlusu” biliyordur!
TOKİ’de bu işlerden sorumlu bürokratı telefonda nasıl fırçaladığını unutmayalım!
TOKİ’nin 2013 yılında devrettiği arsanın tapusu ise Torunlar üzerine aktarılmamış.
Nasıl bir işse parayı verip arsayı almışlar ama tapudaki devir işini ihmal etmişler.
Belli ki TOKİ’nin de işi çokmuş, onlar da “Yahu sattığımız arsanın tapusunu hâlâ devredemedik, bu ne iş” dememişler.
Çünkü bu işlemin yapılmamış olmasının Torunlar isimli şirkete sağladığı avantaj yıllık 2 milyon liraya yakın.
Bu kaza olmasaydı, kuşku duymayın ki inşaat tamamıyla bitip kat mülkiyetine geçilene kadar da bu devir işlemi yapılmayacak, kimse tarafından da takip edilmeyecekti ki Torunlar vergi bağışıklığına sahipmiş gibi yaşayabilsinler.
Ortaya çıkıyor ki TOKİ hükümete yakın şirketler ile böyle ortaklıklar kuruyor ve onlara hem yapı denetimi muafiyeti hem de vergi avanta-j-ları sağlıyor.
Başbakan Davutoğlu, hükümet programını açıklarken her türlü şaibeli işin üzerine gideceğini de söylemişti.
Şimdi bir araştırılsın bakalım:
TOKİ neden tapuyu zamanında devretmedi, bu işten Torunlar ne kadar avantaj sağladı, arada bal tutan parmağını yalayan da oldu mu?

Yazarın Tüm Yazıları