Mutluluk bir başkasını sevmektir

DÜNYANIN en yaşlı insanı, 116 yaşındaki İtalyan Emma Morano’nun uzun yaşamasının sırrı 80 yıldır bekâr olmasıymış.

Haberin Devamı

Kendisine şiddet uygulayan kocasını 36 yaşında boşamış, bir daha hiç evlenmemiş.

 

Doğurduğu tek çocuk da daha bebekken öldüğü için hiç çocuğu da yok.

 

Yardımcısı olan kadına da sık sık erkeklere karşı dikkatli olmasını öğütlüyormuş.

 

“İlk önüne çıkanla nişanlanma” diyormuş.

 

Modern dünyada ilk önüne çıkanla nişanlanan bir genç kız kaldı mı acaba?

 

Emma Morano ile hiç tanışmadım ve bir kadının arkasından ileri geri konuşmayı “ayıp” bulsam da söylemeden edemeyeceğim: Morano, belli ki huysuz ve mutsuz bir tip.

 

Haberin Devamı

80 yıl önce yaşadığı olumsuz bir deneyime takılıp kalmış, bu takıntıdan hiç kurtulamadığı için sevebileceği birisini bulmamış, belki de hiç aramamış.

 

116 yıllık ömrünün 80 yılını bekâr geçirdi diye, bekârlığın “uzun yaşam sırrı” sayılmasını çok da doğru bulmadığımı baştan söyleyeyim.

 

‘Hayat Şarkısı’ dizisinin müziğini dinleseydi ve aramaktan vazgeçmeseydi, hiç kuşkusuz ki daha uzun da yaşayabilirdi.

 

Mithat Can Özer’in söz ve müziğini yazdığı şarkıyı, dizide Burcu Biricik söylüyor.

 

Geçen akşam yapım şirketinin dizide görev alan ekip için verdiği yemeğe ben de davetliydim.

 

Hasan Cemal bu dizinin en sıkı hayranlarından biri, onu davet ettikleri için ben de davet edilmiş sayıldım ve gittim.

 

Şarkıyı Burcu Biricik o yemekte de söyledi:

 

“Asla vazgeçmedim, yeni yollar aramaktan / Asla pes etmedim, yorulmadım, ayakta durdum / Sen aksine inansan bile, sen uzağa kaçsan bile / Ümidi sırtıma vurup, düştüm yollara / Düşünürüm kara kara / Şu halimi görse annem, ak düşer saçlarına / Öptüm gözlerinden / Öptüm ellerinden / Ah bu hayat şarkısı her şeye rağmen.”

 

Haberin Devamı

Bu dizi son yılların en çok tutulan dizilerinden birisi olmuş.

 

Ahmet Mümtaz Taylan’ın canlandırdığı (ruhunu verdiği de diyebilirim sanırım) karakterin halleri, tavırları, sözleri bizim arkadaşlar arasında sıkça anlatılıyor.

 

Doğrusunu söylemem gerekirse, dizinin bütün bölümlerini izlemedim. Ama değişik çevrelerden arkadaşlarımın bu dizi ile ilgili yorumlarına çok muhatap oldum. Zaten reytingleri de gösteriyor ki memleketimizin her sosyal kategoriden insanları bu diziyi sevmiş.

 

O akşam filmin şarkısını dinlerken, bu diziyi diğerlerinden ayıran şeyin sadece iyi oyunculuk, iyi yönetim, sağlam senaryo olmadığını düşündüm.

 

Evet, bunlar bir dizi için olmazsa olmaz koşullar zaten. Fakat bu şarkı da önemli.

 

Haberin Devamı

Her gün üçer beşer gelen şehit haberleri, televizyonda siyasi liderlerin bitmek bilmez kayıkçı kavgaları, her dakika, her yerden üzerimize yağan “o ses”, görmezden gelemeyeceğimiz mülteci dramları, memleketin bir köşesinde yakılıp yıkılan kentler, aşağılık sinsi katillerin bombaları, Kilis’e yağan roketler, hepimizin örtülü bir depresyon yaşamasına neden oluyor aslında.

 

Böyle bir ortamda mutlu olursak, bunu gösterirsek ayıp olur diye düşünerek yaşama sevincimizi baskılıyoruz.

 

Ve bu depresif halimizde, yeni yolların bulunabileceğini söyleyen, pes etmemeyi, ayakta kalmayı öğütleyen bir şarkıyı dinlemek, ruhumuza iyi geliyor.
Neyse lafı uzatmayayım, Emma Morano’dan çıktık, nereye geldik!

 

Haberin Devamı

Belli ki Morano’nun genetik kodları iyiymiş, sarılıp başını koyabileceği bir omuz bulamadan geçen 80 seneye rağmen hayatta kalmış. Oysa geçmişte dediğimi yapsa ve ‘Hayat Şarkısı’ndaki gibi aramaktan hiç vazgeçmeseydi, mutlu olabileceği bir ruh eşi mutlaka bulacaktı.

 

Onu, bu mutluluktan alıkoyan şey, geçmişteki bu kötü anıya saplanıp kalmasıydı.

 

Herman Hesse şöyle yazmış: “Sevilen bir kişi üzerinde düşünmek kadar başarı sağlamayan bir şey yoktur. Bu gibi düşünmeler halkın söylediği şarkılara, askerlerin söylediği marşlara benzer, içlerinde bin bir şeyden söz edilir, ama nakarat inatla dönüp dolaşıp yinelenir, şarkı ve marşlara uygun düşmediği durumlarda bile sürer gider yineleme.” (İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez – Aforizmalar, Yapı Kredi Yayınları, Çeviren: Kamuran Şipal.)

 

Haberin Devamı

Bu aforizmadaki “sevilen kişi” yerine “nefret edilen kişi” de yazıp okusanız aynı yere varırız.

 

Çünkü bu noktadan itibaren söz konusu olan şey bir diyalog değil, iç monologdur.

 

Kendi iç konuşmamızda söyleyeceğimiz her şeye vereceğimiz yanıt aynı olur.

 

Ve bu yanıt zaten daha önce kendi kendimize defalarca tekrarladığımız bir şeydir.

 

Oysa, o insanı karşımıza alıp aklımızdan geçenleri söylesek farklı yanıtlar alabilirdik.

 

Morano’nun hatası da sanırım buydu. Kendisine şiddet uygulayan iğrenç bir tipi terk edebilmiş ama içinden söküp atamadığı için de erkeklerden uzak durmuş.

 

Muhtemelen karşısına çıkan her erkek ile ilgili olarak kendi kendine sorduğu sorulara verdiği yanıtlar, ilk deneyiminin tekrarı niteliğindeydi.

 

Onun için de uzun yaşamasının sırrını, 80 yıllık bekârlığına bağlıyor. Yazının başında “mutsuz bir tip” olduğunu söylememin nedeni bu.

 

Hesse şöyle diyor: “Sevilmek mutluluk değildir. Her insan kendi kendini sever; ama mutluluk bir başkasını sevmektir.”

 

Artık Morano için çok geç.

 

Bizler onun düştüğü hataya düşmeyelim.

 

116 yıl yaşamasak bile sevdiğimiz bir insanla paylaşarak, mutlu olacağımız bir hayatımız olsun.

 

Çünkü yanınızda sevdiğiniz birisi yoksa, 116 yıl yaşamasanız bile o hayat size gerçekten çok uzun gelebilir; bir türlü geçmek bilmeyen zamanlardaki saniyelerin, saatler gibi hissedilişine benzer!

Yazarın Tüm Yazıları