Mutluluğun formülü çok açık

HARUKİ Murakami’nin, ‘Sahilde Kafka’ isimli romanında bir kütüphane görevlisi olan Oşima, romanın baş karakteri Kafka Tamura’ya şöyle diyordu:

Haberin Devamı

“Mutluluğun bir tek türü vardır, ama mutsuzluk bin bir şekilde ve büyüklükte gelebilir.” (Doğan Kitap, Çeviren: Hüseyin Can Erkin.)


Geçtiğimiz yazın başından beri toplumumuzda gözle görülür, elle tutulur bir mutsuzluk var.


Ağır bir atmosfer içinde yaşıyoruz.


Bir yandan şehit cenazeleri, diğer yandan vahşice katledilen sıradan masum insanların haberlerini okuyoruz.


Sınırımızın hemen öteki tarafında ne zaman biteceği belli olmayan bir iç savaş sürüyor.


Savaş rüzgârlarının savurduğu insanların her gün beşer onar denizlerimizde boğulduklarını öğreniyoruz. İç acıtıcı fotoğraflarla beslenen derin bir mutsuzluk olarak yansıyor bize.


Bir yandan da hayat devam ediyor.


Kalıcı bir mutsuzluk içinde yaşayamayacağımızı bilmek, bunun toplumumuzu tedavisi zor bir depresyona sokmasını önlemek zorundayız.

 

* * *

 

Haberin Devamı

Yarın, 20 Mart’ın, Dünya Mutluluk Günü olduğunu biliyor muydunuz?


Hayır, benim arada bir aklıma esince uydurduğum “Dünya Palamut Günü” ya da “Dünya Kadınbudu Köfte Günü” gibi bir gün değil bu.


Birleşmiş Milletler (BM), dünya üzerindeki insanların mutluluğu hatırlamaları ve kutlamaları için 2012 yılında 20 Mart’ı “Dünya Mutluluk Günü” olarak ilan etti.


O tarihten beri de dünyanın değişik yerlerinde konferanslar, etkinliklerle kutlanıyor.


Ve biz Dünya Mutluluk Günü’nde türlü endişeler içinde olacağız:


Nevruz’da olaylar çıkacak mı, alçağın biri yine bir yerlerde hain bir plan yapıyor mu?


Baharın gelişini müjdeleyen binlerce yıllık bir bayramı bile ağız tadıyla kutlamak konusunda sorunlarımız var.


Bir silkinişe ihtiyacımız olduğu çok açık.


İngilizcede “resilience” diye bir kelime var.


Dirençlilik, zorlukları yenme gücü anlamına geliyor.


Tüm zorluklar, belirsizlikler ve değişim karşısında ‘yılmazlığımızı’, ‘esnekliğimizi’ koruyabilmek, zor zamanlarda var olabilmek, her şeye rağmen iyi olabilmek için “resilience kasımızı” güçlendirmemiz lazım.

 

* * *

 

Haberin Devamı

Eski Yunan’da yaşıyor olsaydık, Stoacı felsefeyi benimseyerek kolayca mutlu olabilirdik.


Stoacı mutluluk formülü son derece basit çünkü.


1– Karnını doyuracak kadar yiyecek.


2– Örtünmeni sağlayacak kadar giysi.


3– Barınmana yetecek kadar bir kulübe.


4- Bilimin ve erdemin sırlarına birlikte varacağınız, sohbet edebileceğiniz dostlar.


Medeniyetimiz gelişip ulaşabileceğimiz maddi varlıkların sayısı arttığı için şimdi buna uyacak olsak çevremizden “deli” muamelesi de görebiliriz tabii.

 

* * *

 

Zor zamanlarda, hayatın tadını çıkarmaya çalışmak, bize dayatılan mutsuzluk ile baş edebilmenin en doğru yolu olmalı.


Sanıyorum önce ilk iş haber televizyonlarından uzak durmak. En azından benim için böyle.

Haberin Devamı


Hiç olmazsa bu hafta sonu için diyorum!


Alain de Botton, “Romantik Hareket–Seks, Alışveriş ve Roman” isimli kitabında (Sel Yayıncılık, Çeviren: Ahu Sıla Bayer) “Kendinden kaçmak için okumak” adını verdiği bir yolu öneriyor.


Bildiğiniz çok satan polisiyelerden söz ediyorum.


Da Vinci Şifresi, Panama Terzisi, Şibumi (ki bu son ikisi favori romanlarımdır, okumadıysanız bu hafta sonunuzu bunlara ayırabilirsiniz.


Ahmet Ümit’in son romanı Elveda Güzel Vatanım’ı da öneririm.) gibi kitapları okurken insan şunu fark ediyor: Kimse ölümden korkmuyor, kimsenin canı sıkılmıyor, kimse durduk yerde bir şarkı dinleyince hülyalara dalmıyor.


Ortada Hz. İsa’nın gizli yönlerini ortaya çıkaracak bir şifrenin ele geçirilmesi gibi ciddi bir sorun varken ya da bir kredi kartı darbesiyle kötüleri cehennemin dibine yollarken kimse akşam ne yemek yiyeceğini, sevgilisinin onu neden terk ettiğini, televizyondan durmadan yükselen “o ses”i de düşünmüyor.

Haberin Devamı


Alain de Botton bu tür kitapları okumanın böyle bir yararı olduğunu anlatıyor: “Okurları içebakışın ezasından ve cefasından kurtarmak!”


Şöyle yazıyor: “(Okuyucuyu) bu tür kitaplar okumaya iten neden, bilmediği şeyleri keşfetmek değildi, aksine bilmediği şeylerin içine düşmeyi engelleyebilmekti. Peşinde olduğu şey tutarlılık da değildi, eğer bir şeyden korkuyorsa okumak isteyeceği son şey, korkusunu dile getiren bir kitap olurdu. Afrikalı bir silah kaçakçısının, onu takip eden birinci sınıf bir sahil korumadan kaçarken yaşadığı korkuyu okumak hoşuna gidebilirdi belki, ne de olsa söz konusu olan kendi korkusu değildi.” 


Bu tür kitaplar içerdikleri gerilimle okuyucuyu kendilerine bağlıyorlar elbette. Ama o gerilim, okuyucunun kendisine dönük psikolojik ve kişisel sorularıyla ilgisi olmayan, zararsız ve güvenli bir gerilim.

Haberin Devamı


Kendinizi sorgulamaya, kendinizi gözlemlemeye ihtiyaç duymuyorsunuz bu tür “çok satanları” okurken.


Aynı şekilde toplum olarak yaşadığımız sorunları da kısa bir süreliğine de olsa bir kenara bırakmaya yarıyor.

Geçen gece yarısı Digiturk’teki kanallardan birinde Steven Seagal’ın oynadığı bir filme takıldım.


Filmin adı bile aklımda kalmadı, Steven de yaşla birlikte bir hayli kilo almış, bir tosuncuğa dönüşmüş.


Elinde tabancalar, bıçaklar, tüfeklerle bütün kötüleri öldürüp duruyor.


Tuhafınıza gidecek ama bana çok iyi geldi doğrusunu isterseniz.

 

* * *

 

Ama kuşkusuz ki asıl önereceğim şey, bu hafta sonunda sevdiğiniz insanın elini tutup tabiatın canlanışını hissedebileceğiniz bir yere gitmek.


Çiçek açan ağaçlar, yumurtadan yeni çıkmış kuşların cıvıltısı, Boğaz’dan esen rüzgârı yüzünüzde hissetmek!


Sevgilinizin saçını okşayıp bir öpücük kondurmak.


Dünyayı değiştirmeye yetmez bunlar ama size iyi gelir, güvenin bana!

 

Not: Power of Happiness Platformu tarafından, Dünya Mutluluk günü çerçevesinde, 23 Mart’ta bir konferans düzenleniyor. “İş’in Sırrı Mutluluk Konferansı”nın bu seneki teması “Resilience”, “Zor Zamanlarda Mutlu Olma Sanatı. Konferans ve konuşmacılarla ilgili bilgilere platformun internet sitesinden ulaşabilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları