Milli iradeden korkan yok

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Milli iradeden korkanlar başkanlık sistemine karşı çıkıyor” dedi.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı’na üzülerek söylemek zorundayım ki doğru bir tespitte bulunmamış.


AKP’nin önerdiği biçimiyle başkanlık sistemine karşı çıkanlar, milli iradeden değil, kendini bütün milletin yerine koyacak bir tek adam rejimine sürüklenmekten korkuyorlar.

Tam tersine “milli iradeye önem verdikleri için” bu sisteme karşı çıkıyorlar.

Milli iradeden korkuyor olsalardı, gerçek temsile izin veren demokratik bir sistemi savunuyor olmazlardı.

Bu tartışmanın bir tür kör dövüşüne benzemesinin bir tek nedeni var:

AKP, nasıl bir başkanlık sistemi istediği ile ilgili olarak “ser verip de sır vermiyor”!

Elimizde geçen dönem Meclis’teki Uzlaşma Komisyonu’na verdikleri öneri ve AKP sözcülerinin “zavallı Obama” türünden açıklamalarından
başka bir şey yok.

Ve o öneri ile o öneriyi destekleyen açıklamaları, istedikleri şeyin esasen demokratik bir başkanlık sistemi değil, tek adam yönetimine dayanan ve otoriter bir yönetimi kurmayı kolaylaştıran bir sistem olması.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni bir şeyler önereceklerinin sinyalini veriyor ancak henüz ortaya bu yeni öneri de konmuş değil.

Ortaya demokratik denge–fren mekanizmaları gelişmiş bir başkanlık sistemi koyacak olurlarsa belki bugün parlamenter sistemi savunanlardan bazıları da başkanlık sistemini uygun bulabilir, ama bu yapılmıyor.

Onun yerine ortada “başkanlık da başkanlık” diye bir rüzgâr estiriliyor, karşı çıkan da “milli iradeden korkan” ilan ediliyor.

Tekrarlıyorum: Korkulan şey milli irade değil, bir tek kişinin kendisini milletin yerine koymasına yol açacak bir sistemin getirilmek istenmesidir!

 

 

Haberin Devamı

İleri demokrasi ülkesi cezası

 

 

RTÜK, ‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’ dizisi ile ilgili olarak Star TV’ye para cezası verdi.

Star TV, bir ay önceki reklam gelirinin yüzde biri tutarındaki parayı RTÜK’e ödeyecek.

Dizinin ceza kesilen bölümünde, tahta geçen Sultan Ahmet’in, kardeşi Şehzade Mustafa’yı öldürteceğini anlayan Halime Sultan’ın, küçük oğlunu kaçırmaya çalışması ve sonra yakalanarak birlikte zindana atılmaları ile ilgili bir öykü anlatılıyor.

Halime Sultan’ın zindandaki feryat ve ağlamalarının öldürülmeyi bekleyen Şehzade Mustafa üzerinde yarattığı etki, dramatik bir şekilde izleyiciye aktarılmış.

Ve RTÜK de bunu cezalandırıyor!

Çünkü “Küçük bir çocuğun en güvendiği aile bireylerinden biri olan ağabeyi tarafından öldürülmesini, günümüz şartlarında yetişen çocuklar anlayamazlar” imiş!

Sanki günümüz şartlarında “büyükler” bunu anlayabilirlermiş gibi!

Bunun için de para cezası verilmiş, böylece “çocuk ve gençlerin zihinsel ve ahlaki gelişimine zarar verilmesi” önlenecekmiş.

Fatih Sultan Mehmet’in ünlü fermanının, belli bir dönem Osmanlı Sarayı’nda, kardeşlerin, çocukların boğdurulması ile sonuçlandığı tarihsel bir gerçek.

Tarihsel bir dönemi anlatan bir televizyon dizisinin bunu konu ediyor olmasında da bir tuhaflık yok aslında.

Ve RTÜK’ün ceza gerekçesine bakılırsa, dizinin senaristleri, yönetmenleri, oyuncuları da bunu etkileyici bir şekilde anlatmayı da başarmışlar.

O zaman bu nasıl bir ceza diye sormak gerekiyor.

Tarihsel gerçekler mi değiştirilmeliydi? Yoksa yeteneksiz bir yönetmen ve oyuncular marifetiyle bu sahneler kimseyi etkilemeden mi geçiştirilmeliydi?

Dünya yüzünde herhalde ilk kez “başarılı dramatik yapı nedeniyle” bir televizyon dizisi cezalandırılıyor!

İleri demokrasi ülkesi ne de olsa!

 

 

Haberin Devamı

Bundan da bir sonuç çıkmaz

 

 

ALMANYA savunma sanayi şirketi Atlas Elektronik’in Yunanistan’da rüşvet vermesi ile ilgili soruşturma Türkiye’ye de uzandı.

Alman savcılığının Airbus ve Thyssen Krupp şirketleri ile ilişkili Atlas Elektronik’in Bremen’deki merkezine yapılan baskında çok sayıda belgeye el konulduğunu, Celal Özcan’ın Hürriyet’teki haberinden öğrendik.

Bremen Savcılığı’nın açıklamasında “Türkiye ile silah ticareti ilişkilerinde Türk ordu mensuplarına rüşvet ödendiği şüphesi var” deniliyor.

Normal olarak böyle durumlarda Türkiye’deki savcılık da harekete geçer ve Alman savcılığından ilgili belgeleri Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla talep eder.

Sonrası uzun bir süreçtir, belgeler gelir gider, çeviriye verilir filan.

Ama sonunda hiçbir zaman bir soruşturma çıkmaz, çıksa da sonuca varamaz.

Bunun birçok örneğini yaşadık. Lockheed rüşvet skandalından beri böyle uluslararası skandalların Türkiye uzantıları hiçbir zaman cezalandırılmadılar.

Mesela 2009 yılında Smith Wesson şirketinin Türkiye’de polis alımlarında rüşvet verdiği, Endonezya’daki soruşturmada ortaya çıktı.

Ben bunu, Smith Wesson’a rüşvet nedeniyle ceza verildiğini duyuran Financial Times’ın bir haberinde okudum ve 4 Ağustos 2014 tarihinde bu köşede yazdım.

Ne oldu? Hiçbir şey!

Ondan önce de 2008 yılının eylül ayında ortaya çıkan ve bir bakan ile Siemens yetkilisinin görüşmelerindeki esrarı yazdım. Ne oldu? Hiçbir şey!

3M şirketinin bazı belediye ve kamu ihalelerinde rüşvet dağıttığını ABD’deki soruşturmada öğrendik. 2009 yılından beri kaç kere yazdım. Sonuç: Yok!

ABD Adalet Bakanlığı, Mercedes üreticisi Daimler aleyhine 22 ülkede 1997-2008 yılları arasında milyonlarca dolar rüşvet dağıttığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Rüşvet dağıtılan ülkeler arasında kolayca tahmin edebileceğiniz gibi Türkiye de vardı.

Amerikan gazeteleri “Bay X ve Bayan X”in rüşvet aldıklarını yazdılar ama savcılarımız bunların kim olduğunu merak etmedikleri için kimliklerini öğrenmemiz mümkün olamadı.

Onun için diyorum ki Atlas Elektronik skandalı ile ilgili de kimse kılını kıpırdatmayacak.Kısacası rüşvet, bir kez daha yiyenin yanına kâr kalacak!

“Gâvurun parası rüşvet sayılmaz” diye bir fetva veren hoca da çıkarsa, ne âlâ!

Yazarın Tüm Yazıları