Konuşmayı yazan dünyadan habersiz

SUUDİ Arabistan Kralı’na “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Nişanı” verildi.

Haberin Devamı

“Kaz gelecek yerden, ördek esirgenmez” diye bir söz var, bu nişanın verilmesi bu çerçevede değerlendirilebilir ama bildiğimiz kadarıyla Kral Selman’ın bize bir tavuk budu bile getirdiği yok.

Verdiği hediyeler dışında tabii, ama o da biz vatandaşları hiç ilgilendirmiyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ödül töreninde yaptığı konuşmayı gazetelerden okudum.

Kral Selman’a bu nişanın verilme nedeni iki ülke arasındaki ilişkileri geliştirmesiymiş.

“Aferin Kral’a” dedim, içimden tabii. Tahta geçeli şunun şurasında 14.5 ay oldu ama bu kadar kısa sürede iyi iş çıkarmış demek ki.

Cumhurbaşkanı’nın sözlerini okurken, konuşmasını kimin yazdığını merak ettim. Çünkü yazarı her kimse konuşmada, “iki toplum arasında kökünü tarihten alan dostluk ve kardeşlik bağlarından” söz ediliyor.

Haberin Devamı

“Ecdadımız” ile Kral’ın ecdadı aslına bakarsanız pek iyi geçinmezdi. Hatta Abdullah bin Suud’un kellesi, Beyazıt Meydanı’nda uçurulmuştu.

İmparatorluğun en dar anında, Birinci Dünyası Savaşı’nın ilk yıllarında, İngiliz altınlarını avuçlayıp, Osmanlı’ya cihat açanlarla da nasıl “tarihten gelen dostluk ve kardeşlikten” söz ediliyor anlayamadım.

Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını yazan başdanışman, biraz tarih de okumalı.

Sadece tarih değil tabii, günümüz gazetelerini okuyup televizyon haberlerini de izlemeli.

Mesela şöyle yazmış: “Büyük sorunlarla yüzleşen coğrafyamızda, dirayetli yönetiminiz bölgesel barış, güvenlik, huzur ve istikrar için bir teminat teşkil etmektedir.”

İyi de Bahreyn ve Yemen’e askeriyle müdahale edenler bu Suudiler değil miydi? Bugünkü Kral o vakitler savunma bakanı değil miydi? Suriye’de cihatçıları besleyip silahlandıran kimdi? Dünyanın huzurunu ve bölge barışını tehdit eden Selefi akımları kim destekliyor?

Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarını yazma işini daha ehil birisine vermelerinde yarar var.


KAMU YÖNETİCİSİ 'ADAM' OLMAYINCA


HINCAL Uluç, Sabah’taki köşesinde İstanbul’un kamu yöneticilerinden yakınıyor.

“İstanbul sahipsiz” diyor. Kuralları göz göre göre ihlal edenlerin polise rüşvet verdiklerini açıkça yazıyor. Ama bir türlü tek satırlık bile bir yanıt alamıyor.

Bunun nedenini biliyorum: Türkiye’de kamu yöneticileri, böyle sorulara cevap vermezler, sipere yatıp unutulmasını beklerler.

Çünkü bizim kamu yöneticilerimizin hesap verecekleri makam halk değildir.

Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan onlar için yeterlidir.

Bizim kamu yöneticisi tipi, astını ezen, üstünün karışışında ise ezik bir tiptir.

Afra tafrayla dolaşırlar, pahalı makam arabalarına binerler, iyi semtlerde güzel lojmanlarda otururlar ama bütün bu imkânları kendilerine sağlayanın halkın vergileri olduğunu düşünmezler.

Arada bir bu çizginin dışına çıkanlar olur. Görevlerinin halka hizmet olduğunu bilen, bunun için şartları sonuna kadar zorlayan kamu yöneticileri de vardır.

Çünkü görevini hakkıyla yerine getiren bir kamu yöneticisi, çok şeyi değiştirebilir.

Onların isimlerini yıllar geçse bile hatırlarsınız. “Efsane vali, yürekli emniyet müdürü” gibi sıfatları da onlara halk verir ve unutmaz. Şu anda İstanbul’da bu makamlarda oturanların isimlerini, tayin olup bu kentten gittiklerinden iki ay sonra kimse hatırlamaz.

Valilik ya da Emniyet Müdürlüğü’nün duvarına büyütülmüş bir vesikalık fotoğrafları asılır, orada da kalırlar.

Mesela İstanbul’u ele alalım.

Bu şehrin Valisi, Belediye Başkanı, Emniyet Müdürü, sadece bir ay kentin sokaklarında normal vatandaş gibi dolaşsalar, trafik sorununun en az yarısını halledebilirler. Çünkü bu kentin trafik sorununu yaratan faktörlerden biri magandalık ve polisin boşvermişliğidir.

Çıkamayacağı kavşağa girenler, dönüşlerde hakkına razı olmayıp ikinci, üçüncü şeridi oluşturanlar, zırt pırt şerit değiştirenler, park yasağına uymayanlar, çift sıra park edenler, dörtlüleri yakınca trafikte her şeyi yapabileceğini zannedenler, ters yollara girenler vs.

Trafik polisi sadece bunları takip etse ve gereğini yerine getirse trafik akışı birçok yerde rahatlar, tıkanmalar kalkar.

Ama bunu kendine dert edecek bir kamu görevlisi gerekir. Sirenleri çalarak lojmanından işine, işinden havaalanına bakan karşılamaya gidenler, bunları görmezler. Görmedikleri için de çözemezler.


BEN BU İŞİ HİÇ ANLAMADIM

Haberin Devamı


MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP’yi “paralele teslim etmeyeceğini” açıkladı.

Bahçeli’ye göre, partiyi kongreye götürecek olan muhalifler Fethullahçı çetenin uzantısı.

Hepsi mi öyle, yoksa içlerinden bir-iki tanesi mi, bilemedim.

Mesela Koray Aydın, ben bildim bileli MHP’li, bakanlık da yaptı, onu bakan yapan da Bahçeli’den başkası değildi.

Meral Akşener’in, MHP’ye üye yapıldığı töreni de hatırlıyorum. Kocaeli bağımsız milletvekili iken AKP’nin kuruluş çalışmalarına katılmış, onlarla anlaşamayınca törenle MHP’ye katılmıştı. Bilin bakalım, rozetini kim takmıştı?

Sinan Oğan’ı, Ümit Özdağ’ı MHP listelerinden milletvekili seçtiren de Devlet Bahçeli idi.

Demek ki o da tıpkı Recep Tayyip Erdoğan gibi kandırılmış!

Biri “ne istedilerse” vermişti, diğeri ise “uyumuş” partinin ağır topları paralelcilerden seçilmiş!

Tuhaf bir durum yani.

Bahçeli konuşmasında şöyle diyor: “Tüzük kurultayı için imza veren her kardeşim benim için değerlidir. Hepsinin iradesine saygı duyuyor, taleplerini biliyor ve anlıyorum.”

Peki o zaman bu parti neden mahkemelik, kayyumluk oldu?

Madem hepsinin iradesine saygı duyuyordunuz, tüzük de açık olduğuna göre neden tüzük kurultayını toplamadınız?

Anlayabilmek gerçekten zor!

Yazarın Tüm Yazıları