Gerçek ortaklara bir mesaj

TÜRKİYE’de “hayırsever işadamı” unvanı kendisine layık görülen Reza Zarrab, Amerika’da tutuklandı.

Haberin Devamı

Zarrab’ın, ABD bankacılık sistemini dolandırarak karapara akladığı, İran’a yönelik ambargoyu deldiği iddia ediliyor.

Aslında iddia ediliyor sözü de biraz tuhaf kaçıyor bu işte.
Çünkü biz burada biliyorduk ki, Reza Zarrab, İran’a yönelik ambargoyu Halkbank aracılığıyla ve “altın ve değerli taş ticareti” ile deliyordu.
Türkiye’de rahatça çalışabilmek için bakanları maaşa bağladığı, saat gibi pahalı hediyeler verdiği, elbise torbalarında, ayakkabı kutularında rüşvet dağıttığı bir sır değildi.
17 Aralık soruşturması sırasında bütün bunlar, kayıtlarıyla belgeleriyle ortalığa dökülmüştü.
O dönemin Halkbank genel müdürünün evinden de ayakkabı kutularında, banyo keseleri içinde milyonlarca liralık döviz ele geçirildiğini de hatırlıyoruz.
Reza Zarrab ve suç ortakları, Türkiye’de paçayı kolayca kurtardılar.
Nasıl ve neden olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ama bu kez işleri zor.
FBI bölge direktörünün şu sözlerini bir kenara not edin:
“Bugün ilan edilen suçlamalar, bu kişilerin gerçek ortaklarını gizlemeye çalışanlara bir mesaj göndermeli.”
Şimdi bir yerlerde paçaları tutuşan birileri olmalı.
Amerika’daki yargılama sürerken ortaya çıkacak olan şeylerden ürkecek, korkacak birileri. Üstelik savcı bırakın “siyasi dokunulmazlığı”, diplomatik dokunulmazlık filan da tanımayan bir tip.
Buradaki savcılara hiç mi hiç benzemiyor yani!

 

Haberin Devamı


Sabah’ın bu telaşı neden?

 

 

REZA Zarrab’ın önüne gelen bakana rüşvet dağıttığı ortaya çıktığında Sabah gazetesi, Türk bayrağı önünde kocaman bir fotoğrafını kullanarak manşet yapmış ve Zarrab’ın Türkiye’nin cari açığını kapatan önemli bir işadamı olduğunu iddia etmişti.
Rakamlar öyle demiyordu ama onlar için ne önemi var?
Zarrab’ı meşru bir işadamı gibi göstermek istiyorlardı, uyduruverdiler gitti.
Zarrab, Amerika’da tutuklanınca, Sabah gazetesi yine harekete geçti.
Zarrab’ı tutuklayan savcının Fethullahçı olduğunu iddia etti.
Bunu kanıtlamak için de Fethullah Gülen cemaatinden ödül alırken çekildiğini iddia ettiği bir fotoğrafı yayımladı.
Fotoğrafın montaj olduğunun anlaşılması çok zaman almadı.
Sosyal medyada fotoğrafın orjinali dolaşmaya başlayınca da haberi apar topar internet sitelerinden kaldırdılar.
Reza için bu fedakârlığı neden yapıyorlar acaba?
Belli ki korku dağları bekliyor, savcıyı itibarsızlaştırırlarsa, burada işleri idare edebileceklerini düşünüyorlar.
Çünkü Reza Zarrab, Amerikan mahkemesinde az ceza almak için savcı ile anlaşmaya varıp bütün bildiklerini, kimlere ne paralar verdiğini filan ortaya dökebilir.
Bakalım önümüzdeki günlerde ne olacak?

 

 

Haberin Devamı


Arada bir aynaya bakmak iyidir

 

 

AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır, Brüksel’deki terör saldırısını değerlendirdi.
“Suriye sorunu ve illegal göç çözülemediği takdirde terör saldırıları, bombalarla karşı karşıya kalacağız” dedi.
Böylece başımıza Suriye sorununu açan politikaların yanlışlığının, artık hükümet düzeyinde de anlaşıldığını mı düşünmeliyiz acaba?
Bakan Bozkır, “DAEŞ’in kaynağı AB ülkeleridir. Türkiye ile işbirliği yapılmadığı için uzun zaman bu kaynak kurutulamamıştır” da diyor.
IŞİD’in insan kaynakları arasında Batı ülkelerinden savaşmak üzere Suriye’ye giden cihatçıların da olduğu zaten bilinen bir gerçek. Ama Bakan bu gerçeği biraz abartıyor.
IŞİD gücünü Irak’ın Baas rejimi artıklarından ve bölgedeki Sünni aşiretlerden alıyor. Batılı militanların varlığı, IŞİD’in varlığını ve gücünü açıklamak için yeterli değil.
Tabii bir de o Batılı militanlar, Suriye’ye nasıl kolayca geçebildiler sorusu da var.
Suriye sınırımız, yolgeçen hanına dönüşmemiş olsaydı, bu kadar Batılı cihatçı Suriye’ye gidip IŞİD saflarına katılabilir miydi?
Bakan Bozkır’ın söylediği şu sözleri de not ettim:
“Türkiye’nin uzun zamandan beri AB sürecinden yavaşlatılmış ve hafif dışarıda tutulan bir konumda olması kayıp olmuştur. Türkiye üye olsaydı veya bu ilişkiler çok sağlıklı bir şekilde yürüyor olsaydı ne terör ne de illegal göç bu boyutlara gelirdi. Şimdi AB bu gerçeği anlamış vaziyette.”
Evet AB’nin büyüklerinin Türkiye’nin üyeliği konusunda gönülsüz olduklarını biliyoruz.
Ama acaba Türkiye, bu konuda ne kadar gönüllü?
AB’ye uyum için çıkarılan kanunların “yapboz kanunlarıyla” ne hale getirildiğini, düşünce ve basın özgürlüklerinin nasıl sınırlandığını ve bu sınırların daha da genişletilmek istendiğini de biliyoruz.
AB Bakanı, bunun nedenlerini dışarıda arayacağına, dönüp kendi hükümetinin yaptığına, çıkardığı ve çıkarmak istediği kanunlara bakmalı.
Böyle bir ülke, Kopenhag Kriterleri’ne nasıl uyum sağlayacak da, AB’ye üye olabilecek?

Yazarın Tüm Yazıları