Genç ölüler arasında bile ayrımcılık yapıyor

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Evine gitmek için bindiği otobüste teröristler tarafından diri diri yakılan kızımız için ses çıkarmayanlar, eylem sırasında ölenler için Türkiye’yi ayağa kaldırmaya çalıştılar” dedi.

Haberin Devamı

Latin Amerika gezisindeyken de Obama’ya çağrıda bulunmuş ve “Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz. Tavrımızı ortaya koymak zorundayız. Çünkü halk size oylarını verirken ‘Benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın’ diye veriyor” demişti.
Evine gitmek için bindiği otobüste, molotofkokteyli ile yapılan bir saldırı sonucunda yanarak ölen Serap ile protesto gösterileri sırasında polis şiddetine maruz kalarak ölenler arasında bir ayrım yapmak, “seçilmiş siyasiler” için tutarlı bir davranış sayılmaz.
Obama’ya seslenirken doğru bir noktaya işaret ediyor ama iş dönüp kendi ülkesine gelince, şiddet kurbanları arasında ayrım yapıyor.
Başına isabet eden gaz fişeği sonucunda yaralanıp, aylarca komada kaldıktan sonra ölen çocuğun annesini meydanlarda yuhalatmak bahsine artık girmek bile istemiyorum.
O gençler gösterilerde hayatlarını kaybettiler, çünkü polis belli bir açıyla atması gereken gaz fişeklerini, bir tüfek kullanır gibi hedef gözeterek atmıştı.
O tarihte Başbakan olan Erdoğan’ın polisin bu tür eylemlerini “destan yazmak” diye yorumladığını da hatırlayalım.
Öte yandan eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de, talihsiz Serap’ın ölümüyle sonuçlanan molotoflu saldırıda MİT ajanlarının da bulunduğunu iddia etmişti.
Bu olay da henüz aydınlatılabilmiş değil.
Cumhurbaşkanı, siyasilerin ülkede işlenen cinayetlerden sorumlu olduğunu söylerken, bu olaylardaki sorumluluğunu da hatırlamalıydı.
Hatırlamalı, bu konuların etkin soruşturulmasını ve varsa suçluların ortaya çıkarılmasını sağlamalıydı.
Şiddetin genç kurbanları arasında ayrım yapmak, “herkesin Cumhurbaşkanı”na yakışıyor mu?

Haberin Devamı


‘Siyasi sorumluluk’ hatırlandığına göre

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın Obama’ya söylediği “Biz siyasiler, ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz” sözlerinin mürekkebi kurumadan, Uludere’de çoğu çocuk yaştaki 34 vatandaşımızın öldürülmesi ile ilgili bugüne kadar bilinmeyen bazı gerçekler de ortaya çıktı.
2. Ordu İstihbarat Başkanı Albay Aygün Eker’in askeri savcıya verdiği ifadeyi Milliyet’te Kemal Göktaş’ın haberinden öğrendik.
Albay Eker, insansız hava araçlarının geçtiği görüntüleri değerlendirdikten sonra, sınırdaki kişilerin “kaçakçı” olduğu değerlendirmesini yapmış ve üstlerine bildirmiş.
23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı da kaçakçıların sınırdan girer girmez yakalanmaları için plan yapmış.
Ama bütün bunlara rağmen operasyon uçaklarla yapıldı ve 34 vatandaşımız öldü.
Bu kararın nasıl verildiğini de daha önce öğrenmiştik.
Hatırlarsınız zamanın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, o bölgede istihbaratın askere MİT tarafından sağlandığını söylemişti.
MİT, grubun içinde PKK yöneticilerinin de bulunduğu istihbaratını verince, bölgedeki birliklerin aksi yöndeki istihbaratına rağmen, bombalama emri Genelkurmay Başkanı’na “elden” götürülerek imzalatılmıştı.
34 kişinin ölümünün ardından yapılan soruşturma da “önlenemeyecek hata” gerekçesiyle kapatılmış, vatandaşlar kim vurduya gitmişlerdi.
Cumhurbaşkanı, şimdi bu tür olaylar ile ilgili “siyasi sorumluluğunu” hatırladığına göre, bu işin aydınlatılması ve varsa yanlış yapanların cezalandırılması için harekete geçmelidir.

Haberin Devamı


Her bakanın keyfine göre yeni sistem

AKP’nin 12 yıllık iktidarında Milli Eğitim bakanlıklarına şu isimler geldi:
Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer ve Nabi Avcı.
Erkan Mumcu, görevde dört ay kalabildi, ona haksızlık etmeyelim, geçelim.
Hüseyin Çelik bakan olunca LGS kalktı, OKS geldi. İlk OKS 2006 yılında yapıldı.
2007’de Bakan Çelik, sistemi yine değiştirmeye karar verdi
. Bu kez 6., 7. ve 8. sınıflara Seviye Belirleme Sınavı (SBS) getirildi.
Bakanlık böylece dershaneye ihtiyacın azalacağını savunuyordu ama bu sınav yüzünden dershaneye başlama sınıfı 4’e kadar düştü.
Nimet Çubukçu, üç yıl uygulanan üçlü SBS’nin doğru olmadığına karar verdi, yeniden tek sınava dönüldü.
Ömer Dinçer
bakan olunca, kesintisiz eğitime son verdi, 4+4+4 olmak üzere 12 yıllık zorunlu eğitime geçildi. Bakan Dinçer, SBS’nin kaldırılacağını, son sınavın 2013’te yapılacağını, yepyeni bir sistem üzerinde çalıştıklarını söyledi.
AKP’nin Milli Eğitim’deki kafa karışıklığının son değişikliğini 2013’te yeni Bakan Nabi Avcı yaptı.
2014 için SBS kaldırıldı, TEOG getirildi. Yeni sistemde, öğrencinin 6., 7. ve 8. sınıf ortalamasının yüzde 30’u ile, 8. sınıf puanının yüzde 70’inin toplamını esas puan alan Temel Öğretimden Ortaöğretime Geçiş Sınavı (TEOG) getirildi.
Ve dün Hürriyet’te Gönül Koca’nın haberinden öğreniyoruz ki bakanlık yeni bir TEOG yerleştirme kılavuzunun taslağını hazırlamış!
Dünkü Hürriyet’te eğitimcilerin bu yeni sistemde buldukları aksaklıkları okuyabilirsiniz, buradan tekrarlamama gerek yok.
Bu iktidarın elinde Milli Eğitim bir yazboz tahtasına çevrildi, neredeyse iki yılda bir her şey değişti, çocuklar ve veliler serseme döndü, öğretmenler ne yapacaklarını bilemez hale getirildi.
Şunu söylemek istiyorum: Şu işi adam gibi yapın. Konunun uzmanları, enine boyuna çalışsın ve artık bir daha değiştirilmesine, düzeltilmesine gerek kalmayan bir sistem bulunsun.
Çocuklarımızı deneme tahtasına çevirmeyin lütfen.

Yazarın Tüm Yazıları