Eleştiriye tahammül sorunu

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, “Suni gerilimleri aşarak yapıcı eleştirilere geçmeliyiz” dedi ve yeni anayasa, TBMM İçtüzüğü reformlarını konuşmak için muhalefet partilerinden randevu istediğini açıkladı.

Haberin Devamı

Kuşkusuz ki olumlu bir tutum.

Türkiye’nin çok ciddi sorunları var, memleketin güneydoğusu kaynıyor, insanlar evlerini barklarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Komşularımızla problemlerimiz var, sınırımızda savaş sürüyor. Bütün sorunları çözebilmek için herkesin birbiriyle konuşabiliyor olması gerek.
Yıllardır süren siyasi gerilimden kurtulmak, medeni bir tartışma ortamına geçmek gerek.
Ama hepsinden de önce eleştiriye tahammüllü olmak şart! AKP hükümetleri, bugüne kadar eleştiriye tahammül konusunda olumlu bir sınav veremedi.
Her eleştiri “bir düşmanlık göstergesi” gibi algılandı, öyle davranıldı.
Tek sesli bir medya ortamı yaratmak için yapılanlar bunun uzantısıdır. Başbakan’ın önerdiği “yapıcı eleştiri ortamını” sağlayacak ilk siyasi aktör de bu nedenle hükümettir. Eleştiriyi yapıcı kılan şey, eleştirinin muhatabı olanın bunları dinleyip, eleştiride belirtilen endişeleri dikkate almasından başka bir şey değildir.
“Ben çoğunluğum, istediğimi, istediğim gibi yaparım” anlayışından kurtulmak, “çoğulcu” olmak gerekiyor.
Başbakan’ın istediği ortamı yaratmak, kendi ellerindedir.

 

Haberin Devamı


İhanet, hain ve yapıcı eleştiri

 


“YAPICI eleştiri dönemine geçmek için” parti liderlerinden randevu isteyen Başbakan Ahmet Davutoğlu, Moskova’da “Rus uçağının düşürülmesi hatalıydı” diyen HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın sözlerini “Bu millete ihanet” olarak değerlendirdi.
Özlediğimiz “suni gerilimlerden arındırılmış ortamı” yaratabilmek için her şeyden önce, eleştirileri “ihanet” olarak değerlendirmemek gerektiğini Başbakan’a hatırlatmak isterim.
Bu “hain–ihanet” gibi kavramları siyasi tartışma lügatımızdan kaldırmalıyız ki insanların ne demek istediklerini dinleyebilecek tahammülümüz olsun.
Rus uçağının düşürülmesi çeşitli nedenlerle eleştirilebilir bir durumdur.
Sonuç olarak Türkiye bundan ciddi bir ekonomik zarar görüyor, Suriye sorununda bu nedenle mevzi kaybedildi, sağı solu belli olmayan bir otokratın yönetimindeki bir ülkeyle adeta savaş durumuna geçtik.
Bunları öngörmek gerekirdi.
Sınır ihlalini başka bir yolla bertaraf edip etmeyeceğimizi tartışmak, neden ihanet olsun?
Konu ulusal güvenlik olunca herkesin söz söylemeye hakkı olmalıdır. Ayrıca unutmamak da gerekiyor ki artık iç politika ile dış politikayı da birbirinden ayırabilmek mümkün değil.
TBMM’de bir grup kuracak sayıda milletvekili kazanmış bir partinin liderinin de bu konularda söz söyleyebileceğini kabul edersek, suni gerilimleri de düşürebiliriz.
Demirtaş’ın bu açıklamasını “ihanet” kavramıyla karşılamak yerine, Rus uçağının neden düşürüldüğünü bir kez daha açıklamak, insanları ikna etmeye çalışmak daha doğru ve “yapıcı” bir tutum olurdu.

 

Haberin Devamı


Doğru söylüyor ama eylem yok

 


BİLİM, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, orta gelir tuzağını aşabilmek için “İleri teknoloji ve nitelikli üretimi arttırmak gerekir” dedi.
Bakan’ın bu sözlerine kim itiraz edebilir?
Aynı toplantıda konuşan İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, sanayicilerin “nitelikli işgücü bulamıyorum” diye yakındıklarını belirtikten sonra “Eğitim sistemine nitelik kazandıracak adımlar atılmalı” dedi. İSO Başkanı’nın sözleri, Bakan Işık’ın yakındığı problemin tek çözümüne işaret ediyor.
İleri teknoloji yaratabilmenin, nitelikli ürün geliştirip, üretebilmenin başka yolu da zaten yok.
Rakamlar üzerinden gidecek olursak. Evet, Türkiye’nin eğitime ayırdığı bütçe her yıl artıyor ama eğitim kalitesi de maalesef o oranda artmıyor, hatta ciddi bir geriye gidişten bile söz edebiliriz.
Bunun nedeni AKP iktidarlarının aklına “eğitim” denilince bir tek şey geliyor olması: İmam hatiplerin sayısı artsın, dini eğitim yaygınlaşsın!
Öğretmen kalitesinin geliştirilip yükseltilmesi, eğitimin fiziksel ortamının iyileştirilmesi, nitelikli öğrenci yetiştirecek eğitim programlarının hazırlanması hükümetin eğitim gündeminde imam hatipler kadar yer almıyor.
Geleceğin mesleklerine çocuklarımızı yöneltecek, eğitim programlarını buna göre yeniden şekillendirecek Milli Eğitim Şûraları’nda tartışılan konuları alt alta yazın, Türkiye’nin eğitimdeki tek sorunu sanki din eğitim ve öğretimiymiş gibi görünüyor.
Hükümetin eylem programlarında eğitim konusu, cek–caktan ibaret.
Somut bir hedef yok: Önümüzdeki 10 yılda, şu branşlarda sadece master dereceli öğretmen çalışabilecek, bunların sayısı şu rakama çıkarılacak, eğitim programları için şu üniversiteler görevlendirilecek ve onlar şu kadar yılda bütün sistemi çağın gereklerine uyduracak, 10 yıl içinde sınıflar en çok 20 kişilik olacak gibi somut hedeflerden söz ediyorum.
Bakan Işık’ın söylediği söz evet çok doğru ama bunu sağlayacak altyapı için hükümetin bir planını da henüz görebilmiş değiliz.

Yazarın Tüm Yazıları