Davutoğlu hediyeleri beyan etmiş

ÇARŞAMBA günü bu köşede yazdığım yazıda, Suudi Kralı’nın bonkörlüğüne dikkat çektikten sonra “Ahmet Hoca, bu hediyeleri beyan eder diye ümit ediyordum, o da fos çıktı” diye yazdım.

Haberin Devamı

Bunun üzerine sakıt Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “basın bürosundan” bir açıklama aldım.

 

Önce bu açıklamayı bilginize sunuyorum:

 

“25 Mayıs 2016 tarihli köşe yazınızda Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlık döneminde gerçekleştirdiği yurtdışı seyahatlerine ilişkin gerçeklerle bağdaşmayan iddiaları gündeme getirmiş bulunuyorsunuz.

 

Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Davutoğlu’nun ilişkilerine dönük temelsiz bu iddialarınızı kamuoyumuz zaten ciddiye almamaktadır. Kaldı ki köşenizde sürekli dile getirdiğiniz eleştirilerin halkımız tarafından ciddiye alınmadığının göstergesi de 14 yıldır milletimizin AK Parti’ye gösterdiği teveccühtür.

 

Haberin Devamı

Ancak yazınızın ardından okurlarınızın zihinlerinde soru işareti kalmaması için kendisine bugüne kadar verilen hediyelere ilişkin açıklama yapma ihtiyacı doğmuştur.

 

62., 63. ve 64. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri Başbakanı olarak görev yapan Sayın Ahmet Davutoğlu’na ve aile fertlerine gerek yurtdışı, gerekse yurtiçi ziyaretlerinde takdim edilen hediyeler, bu süre zarfında fotoğraflı bir şekilde kayıt altına alınmıştır.

 

Verilen hediyelerin bir kısmı gelen ziyaretçilerin görebilmeleri için Çankaya Köşkü’nde sergilenmektedir.

 

Değerli nitelikteki diğer hediyeler, ilgili mevzuat çerçevesinde Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nca görevlendirilen Takdir Komisyonu’nca değer tespitleri yapılarak Başbakanlık envanterine kayıt edilmiştir.

 

Görev süresi boyunca Sayın Başbakan’a ve aile fertlerine verilen tüm hediyeler, Başbakanlık’ta muhafaza altındadır.”

 

***

Davutoğlu’na açıklaması için teşekkür ederim.

 

Haberin Devamı

Davutoğlu, partisindeki diğer politikacıların yapmadığı bir işi yapmış ve kendisi ile aile fertlerine verilen hediyeleri kanuna uyarak beyan etmiş, değer tespiti yaptırmış ve Başbakanlık envanterine kaydettirmiş.

 

Kanunlara ve ahlak kurallarına uymak konusundaki bu hassasiyeti için de kendisini kutlarım.

 

Örnek bir davranış sergilemiş. Keşke böyle bir açıklamayı eski Cumhurbaşkanı, eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı’ndan da alabilseydim.

 

Ama onlar bu konudaki sorularımı duymazdan gelerek geçiştirmeye çalıştılar.

 

Davutoğlu’nun açıklamasının benimle ilgili bölümüne gelince:

 

Davutoğlu’nun küresel komplonun bir piyonu olduğunu yazan kişi, eskiden Fethullahçıların çanağını yalıyordu, şimdi Şems Ethem’in çanağını yalıyor.

 

Haberin Devamı

O yazıdaki diğer bilgiler ise AKP çevrelerinde çok muteber bir gazeteci tarafından yazıldı. Dolayısıyla bu tespitler bana ait değil. Açıklamanın o bölümü, o yazarlara gönderilmeliydi.

 

Halkımızın, yazdıklarımı ciddiye almayarak AKP’ye oy vermesi meselesine gelince: Ben siyasi parti değilim, seçime girmiyorum. Herhangi bir partinin üyesi ve yandaşı da değilim. Açık söylemek gerekirse bugün Türkiye’deki siyasi partilerin herhangi birine üye ya da yandaş olmak istemem.

 

Ama şunu söylemeliyim: Beni ciddiye almayıp AKP’ye oy verenlerle, AKP’yi ciddiye almayıp muhalefet partilerine oy verenlerin sayısı, son seçimde neredeyse eşit çıktı.

 

İşin bu kısmı bir tarafa, gazetecinin “seçmeni” okuyucusudur ve bütün yandaş medyayı (kâğıt baskı + online + tablet + mobil olarak) okuyanların sayısı, bir Hürriyet etmiyor.

 

Haberin Devamı

Yani o “seçimi” Hürriyet gazetesi kazanmış bulunuyor!

 

AMERİKALI SAVCININ EK İDDİANAMESİ

 

ZATEN bildiğimiz bir şeyi, Reza Zarrab hakkında ABD’de açılan dava nedeniyle bir kez daha öğrenmiş olduk.

 

Reza Zarrab, Amerikalı savcının ifadesiyle “zenginliğini kullanarak birçok yolsuz politikacıya erişim sağlamış”.

 

Amerikalı savcının, mahkemeye yeni sunduğu 55 sayfalık ek iddianamede, Zarrab’ın Türkiye’deki rüşvet ilişkileri ortaya konuluyor.

 

Buna göre Reza Zarrab, Zafer Çağlayan’a toplam olarak 32 milyon 53 bin 600 Euro (464 bin 100 Euro’luk saat dahil), 6 milyon 766 bin 750 dolar (729 bin 850 dolarlık saat dahil) ve 3 milyon 465 bin TL, 300 bin İsviçre Frangı rüşvet vermiş.

 

Haberin Devamı

Biz Çağlayan’ın bir tek saat aldığını biliyorduk, böylece saatlerin birden fazla olduğunu da öğrenmiş olduk. Zafer Çağlayan’a verilen “ayni rüşvet” arasında bir de piyano varmış.

 

Zarrab, zamanın İçişleri Bakanı Muammer Güler’e de toplam olarak 5 milyon 800 bin dolar rüşvet vermiş.

 

Savcının kayıtlarında Egemen Bağış’a da 500 bin dolar gittiği görülüyor.

 

Aynı belgede evinde ayakkabı kutuları içine doldurulmuş dövizlerle yakalanan eski Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın ise 2.5 milyon Euro ile 1.4 milyon dolar aldığı belirtildi.

 

Bunların hepsini biliyorduk ama bağımsız Türk adaleti, takipsizlik kararıyla dosyayı kapattı ve rüşvetçilerden ele geçirilen paraları da faiziyle birlikte iade etti.

 

Aynı şekilde bakanlar hakkındaki dosyalar da TBMM’de, AKP’lilerin oylarıyla örtbas edildi.

 

Ama görüyorsunuz, burada üstünü örtmeyi başarsanız bile rezalet bir yerlerden patlak veriyor.

 

Türkiye’nin tefessüh etmiş siyasi düzeni, pislikleri halının altına süpürüyor ama sonunda birisi halıyı çekip bir kez daha ortaya saçabiliyor.

 

ABD ve Almanya’nın, Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkenin yöneticilerini dinlediği ortaya çıkmıştı, hatırlarsınız.

 

Türkiye’de “montaj” olduğu söylenen o meşhur telefon konuşmalarının da çok yakın bir gelecekte ortalığa saçılacağını göreceğiz.

 

Türkiye’de halkı kandırmak belki kolayca mümkün olabiliyor ama uluslararası bir rüşvet ağının parçası olmak, dışarıda kolayca atlatılabilecek bir suçlama değil. Ben haber vermiş olayım.

Yazarın Tüm Yazıları