Daha çok polis ölmeden bir şeyler yapın

İKİ polisin şehit olmasıyla başlayıp, Diyarbakır Baro Başkanı’nın öldürülmesiyle sonuçlanan olay, aslında bize çıplak bir gerçeği gösteriyor:

Haberin Devamı

Polisin eğitiminde ve kullandıkları taktiklerde sorun var!

Gazetelere yansıyan haberler, iki polisi şehit eden katillerin arandığını ve o gün Sur ilçesine gelecekleri bilgisinin polislere verildiğini gösteriyor.
Nitekim katiller bir taksi ile geldiklerinde polisler herhangi bir önlem almadan araca yaklaşıyorlar. Üzerlerinde çelik yelek bile yok.
Katillerin silah kullanarak kaçmaya çalışacakları düşünülerek, çevrede tertibat da alınmamış.
Çevrede yeterli önlem alınmış olsaydı, taksi durduğunda hemen harekete geçmek yerine, katillerin açık alana çıkmalarını beklemek ve sonra harekete geçmek mümkündü.
Çünkü her şeyden önce operasyona katılan polislerin can güvenliklerini korumak gerekirdi.
Ama bunların hiçbiri yapılmadı ve iki polis yok yere hayatlarını kaybetti, küçücük çocuklar babasız kaldı.
Olay başladığında Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi basın açıklaması yapıyor.
Ve o sırada güvenlik şubesinden polisler de Elçi ve yanındakileri korumak için oradalar.
Normal olarak silah sesleri duyulduğunda ilk yapmaları gereken şey, korumakla sorumlu oldukları insanları güven altına almak olmalıydı.
Onları hızla bölgeden uzaklaştırmak, o an için bu mümkün değilse çatışma ortasında kalmamaları için bir binaya sokmak belli ki kimsenin aklına gelmemiş.
Aklına gelmemiş çünkü yine belli ki söz konusu güvenlik şubesi görevlilerinin bu konuda yeterli eğitimleri yok.
Yakın korumanın ne demek olduğunu, hangi olayla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiğini bilmiyorlar, koruyacakları insanları bırakıp silaha sarılıyorlar.
Hareketli hedefe karşı da eğitimli değiller, katiller önlerinden koşarak gelip kaçabiliyorlar.
Ve bu polisler, kendileri için hayati tehlikenin çok yüksek olduğu bir bölgede görevlendirilmişler.
Kimse onların kendilerini nasıl koruyacaklarını öğretme gereği duymamış sanki.
Polisin eğitiminden kim sorumlu?
En başta İçişleri Bakanı olmak üzere, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü.
Olayın üzerinden kaç gün geçti.
İçişleri Bakanı’nı gören, Emniyet Genel Müdürü’nü duyan oldu mu?
TBMM’nin polisin eğitimi ile ilgili olarak ciddi bir soruşturma yapması ve eksiklikler nereden kaynaklanıyorsa onların üzerine gidilmesi gerekiyor ki başka polisler de, Elçi gibi değerli insanlar da hayatlarını hiç yoluna kaybetmesinler.

 

Haberin Devamı


Adam doğru meslek seçmiş

 

Haberin Devamı

İSTANBUL Sancaktepe’de 16 yaşındaki lise öğrencisi Elif Dağyeli’nin hayatını kaybettiği kazaya neden olan sürücü, çıkarıldığı nöbetçi mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Çocuğa çarptıktan sonra kaçan ve üç gün sonra teslim olan sürücü tutuksuz olarak yargılanacak.
Kararı veren yargıç, “delillerin toplanmış olduğunu” düşünmüş olmalı.
“Tutuksuz yargılama” da esas olduğu için sürücü serbest kalmış.
Yargıç, sürücünün olay yerinden kaçtığını, durup çarptığı çocuğu hastaneye götürmeye teşebbüs bile etmediğini dikkate almamış.
Kim bilir, o anda durup çocuğu hastaneye yetiştirseydi, belki de Elif hâlâ yaşıyor olacaktı.
Yargıç, sürücünün ifadesinde “60-70 kilometre hızla gidiyordum” demesini doğru kabul etmiş. Oysa ailenin iddiasına göre kamera kayıtları aracın daha süratli olduğunu gösteriyor.
Yargıç bunu da incelemeye gerek görmemiş olmalı.
Sürücünün kaza anında alkollü olduğu için üç gün ortalıktan toz olup, sonra ortaya çıkmış olabileceğini de düşünmemiş.
Sürücü kimdir, bilmiyorum. Ama doğru bir meslek seçtiğine hiç kuşku yok.
Bir gazeteci olarak yargıcın eline düşmüş olsaydı, şu anda Silivri Cezaevi’nde bir tecrit hücresinde yatıyor olacaktı.

 

Haberin Devamı


Acemi siyasetçinin sonu

 

DÜN okuduğum en eğlenceli haberin mahreci Sırbistan’dı.
Sırbistan’da yayınlanan Kurir gazetesi, Sırbistan Başbakanı Vucic’in bir şantaj olayına karıştığı ile ilgili bir haber yayınlamış.
Olaylar da bundan sonra gelişmiş, Sırbistan İçişleri Bakanı’nın açıklamasını okuyalım:
“Kurir gazetesinin ağır ithamları karşısında, Başbakan bu suçlamaları reddederek kendi isteğiyle yalan makinesi testine girdi. Yalan makinesi, Başbakan’ın doğru söylediğini tespit etti.”
Yalan testinde Başbakan’a, şantajcıyı tanıyıp tanımadığı, siyasi telkinde bulunup bulunmadığı ve yalan haber yayınlaması için bir başka gazetenin yöneticisine bir şey teklif edip etmediği gibi sorular sorulmuş.
Tabii testi kim yaptı, bu test yapılırken tarafsız gözlemciler salonda hazır bulunuyor muydu gibi konuları bilmiyoruz. Onlar haberde yer almamış.
Hep söylüyorum, bu genç ülkelerin siyasetçilerinin Türk siyaset okulundan kendilerine gerekli dersleri çıkarmaları lazım!
Hatta belki bir tür öğrenci değişimi programı bile yapabiliriz, bunlar gruplar halinde Türkiye’ye gelip siyaset nasıl yapılır öğrensinler.
Koskoca Başbakan, bir gazetenin haberi için yalan makinesine bağlanır mı?
Önce vergi müfettişlerini gönder. Baktın olmuyor, bir terör örgütüne üye olduklarını söyle. “Darbe yapacaklar” de. Mahkemeden karar çıkar, git makinelerine el koy.
Çok acemiler bunlar, çok!

Yazarın Tüm Yazıları