Çankaya’nın terbiyesi bozulacak

CUMHURBAŞKANI adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun eşi Füsun Hanım, belediye başkanlığı döneminden beri tanıdığı, ailesi ile dostluğu olduğunu söylediği, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerine çok üzüldüğünü söyledi.

Haberin Devamı

“Türkiye’nin en önemli makamı için bir seçim yapılıyor. Bu makama uygun, nezaketi hiç eksik etmeyen, onun kurallarına uyun bir dil kullanmalı, herkes buna dikkat etmeli” dedi.
Füsun Hanım kişisel olarak elbette üzülüyordur ama üzülmesi gereken aslında bütün bir ülkedir.
Zaman zaman siyasi tartışmaların odağında olsa bile ülkenin birliğini temsil eden cumhurbaşkanlarından hiç biri, Recep Tayyip Erdoğan kadar kırıcı ve hakaretamiz sözler kullanmadı.
Recep Tayyip Erdoğan, eğer seçimi kazanacak olursa, Çankaya’da terbiye sınırlarını zorlamak konusunda hiçbir çekincesi olmayan bir cumhurbaşkanını ilk kez görecek.
Çankaya’nın terbiyesi bozulacak, zaman zaman ağzına biber sürülecek noktalara kadar gelecek.
İstanbul’daki konuşmasında “kılavuzu karga olanın nokta nokta” demekten bile çekinmedi, “nokta nokta” diye tanımladığı boşluğun nasıl doldurulması gerektiğini de sanıyorum en iyi kendisi biliyor.
Daha önce de argo konuştuğuna çok tanık olmuştuk ama aynı üslupla cumhurbaşkanı yarışına girmek, oy uğruna adaylara hakaretler yağdırmak Erdoğan’a kısmet oldu!

Haberin Devamı


Bir dil, bir insan!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “Cumhurbaşkanlığı makamı için yetersizliğini” anlatmaya çalışırken, şunu söyledi:
“Neymiş profesörmüş, neymiş 3 dil biliyormuş. Yahu biz tercüman mı arıyoruz? Tercüman arıyorsak çok. 3 dil bilen de var, 5 dil bilen de var. Ben işte tercümanlarla götürüyorum işi.”
Evet, kuşkusuz tercüman seçmiyoruz ama karşılaştığı yabancı devlet adamlarıyla tercüman aracılığı olmadan anlaşabilen bir cumhurbaşkanı daha iyi olurdu diye de düşünmek mümkün.
O vakit “van minits” gibi insanların dalga geçtiği sözler söylemez, derdini daha derli toplu ifade edebilecek, düzgün cümleler kurabilirdi.
Yabancılarla konuşurken tercümanlığını yapan insanların, daha sonra arkasından “Kullanın bu adamı, deliğe süpürmeyin” demesinin de önüne geçebilirdi.
Tabii Erdoğan’ın dil bilmemesi aslında kendi kabahatinden de çok Türk eğitim sisteminin sorunu.
Gerçi meydanda konuşurken “dil bilmediğini, tercümanla idare ettiğini” söylüyor ama TBMM albümüne de “İngilizce biliyor” diye yazdırtmakta da sakınca görmemiş. Hangisi doğru acaba?
Ama kendisi bu sorunu bizzat yaşadığı halde, düzeltmek için, okullarda adam gibi yabancı dil eğitimi sağlayabilmek için 12 yıldır kılını bile kıpırdatmadı.
Bütün okulları imam hatibe çevirmekten başka bir marifetini görmedik.
Ve şunu da söylemeliyim ki, Erdoğan bu dil bilgisiyle birçok şirkette işe bile giremezdi.
Onun için başkasının bildiği dillerle dala geçmek yerine, bir dil öğrenmek için biraz çabalasa iyi olurdu.

Haberin Devamı


Türkiye’de rüşvet veren iki şirket daha!

ABD’de, şirketlerin uluslararası yolsuzluklara bulaşmaları halinde cezalandırılmalarını öngören bir kanun var.
Foreign Corrupt Practices Act (FCPA) olarak bilinen bu kanuna aykırı hareketler (ihale almak için rüşvet vermek gibi) ağır para cezalarının ödenmesine yol açtığı gibi sorumlularının şahsi olarak cezalandırılmasına da neden oluyor.
Türkiye’de kamu görevlilerine rüşvetler veren Siemens, Daimler, 3M, Smith&Wesson gibi şirketler bu kanun nedeniyle para cezaları ödemek zorunda kaldılar.
Normal olarak bu tür cezalara maruz kalan şirketlerin, kimlere rüşvet verdiğini merak etmek yerel otoritelere düşüyor olmalı.
Savcılıkların bu haberleri ihbar kabul etmesi, sonra ABD resmi makamları ile Adalet Ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla temasa geçmeleri ve ellerindeki ilgili bilgileri talep etmeleri gerekiyor.
Ama Türkiye’de savcılıkların böyle bir merakının olduğuna pek rastlamıyoruz.
Siemens soruşturması, Metin Münir ve benim yazılarımdan sonra başlayabildi, bir bakanın da işin içinde olduğu biliniyor ama soruşturma açıkça uyutuluyor!
Dün yazdığım Smith&Wesson rüşveti de muhtemelen sumen altı edilecek, tıpkı öteki soruşturmalar gibi!
Amerika’da FCPA kapsamına giren suçları takip eden bir internet blogu var.
www.fcpablog.com adresine girerseniz, hangi ülkelerde hangi şirketlerin rüşvet dağıttığını görebiliyorsunuz.
Bu siteye dün bir kez daha girdim ve Türkiye ile ilgili olarak iki rüşvet soruşturmasının daha FCPA çerçevesinde yürütülmekte olduğunu gördüm.
Bu iki soruşturma, yukarıda yazdıklarımdan farklı. Çünkü onlar sonuçlandı, Amerika’da cezalandırıldı. Belli ki bu iki yeni rüşvet olayı.
Bunlardan biri, New York borsasına kayıtlı Gold Fields Ltd. isimli bir İngiliz firması. Güney Afrika’da altın madenleri işletiyor ve şu anda Türkiye’de rüşvet verdiği için soruşturma altında.
Amerika’da sermaye piyasasını denetleyen düzenleyici organ olan Security and Exchange Commision (SEC) kayıtlarındaki bir diğer rüşvet soruşturması da Tyco International Ltd. isimli şirket ile ilgili.
Bu şirket, güvenlik sistemleri ve yangından korunma sistemleri satıyor.
SEC, soruşturma sırasında bir şirket yetkilisinin e–postasını da ele geçirmiş. O belgede şöyle deniliyor: “Cehenneme gitsin, Türkiye’de rüşvet vermeden iş yapmanın mümkün olmadığını herkes biliyor.”
Savcılarımız, yabancıların bildiklerini öğrenmek için hiç merak duymuyorlar mı acaba?
Eğer merak ediyorlarsa şu iki siteye bir tıklık ziyarette bulunmaları yeterli:
www.sec.gov ve www.fcpablog.com

Yazarın Tüm Yazıları