Buna espri değil ‘hiciv’ denilir

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Çin’de Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin ile görüşmesinde “MİT Müsteşarımız da burada” deyince, Putin gazetelerin yorumuna göre espri yapmış:

Haberin Devamı

“İstihbarat şefi burada olduğuna göre konuşacak bir şeyimiz kalmıyor. O size zaten her şeyi anlatmıştır.”

 

Cumhurbaşkanı ve beraberindeki heyet bu espriye güldü mü bilmiyorum ama Hakan Fidan’ın yüzü kızarmış olmalı.

 

Ve bence Putin espri yapmamış, buna espri değil olsa olsa “dokundurma” diyebiliriz.

 

Latife dediğin şey, latif olmalı. Bu daha çok hicve benziyor.

 

Çünkü Cumhurbaşkanı’na her şeyi anlatması gereken Fidan, ne yazık ki hiçbir şeyi anlatabilmiş değil, anlatmayı başardıkları da yanlış çıktı!
Bugünden geri doğru gidecek olursak, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerden birini zamanında öğrenip Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a anlatmayı başaramadı. Bu yüzden büyük bir darbe tehlikesi atlattık.

 

Haberin Devamı

Düşünün ki darbeci subaylardan biri savcılık ifadesinde, darbe hazırlığının geçtiğimiz mayıs ayından beri konuşulduğunu söyledi!

 

Mayıs ayından beri konuşulan bir şeyin 15 Temmuz’a kadar MİT’in kulağına gidememiş olmasını neyle açıklayacağız?

 

Yurtdışında eğitim görüp yurda geri dönen şeriatçı teröristleri de zamanında istihbar edemediği için, şehirlerimizde patlayan bombalarla yüzlerce kişi öldü, yüzlercesi yaralandı, turizm ve ekonomi bu nedenle büyük bir darbe aldı.

 

Suriye meselesi ayrı bir fiyasko!

 

MİT, Esad rejiminin bu kadar dayanabileceğini öngörebilmesini sağlayacak sağlam istihbarat kaynaklarına sahip olabilseydi, bugün askerlerimizin Suriye içinde operasyon yapmalarına gerek de kalmazdı.

 

Putin’in bu hicvi, Cumhurbaşkanı’nın da kalbinde bir yara açmış olmalı.

 

Haberin Devamı

Ama ne yapsın, dere geçiliyor, ata bir süre daha tahammül edecek.

 

SUÇ VE CEZA KİŞİSELDİR

 

- DARBENİN planlayıcılarından, Fetullahçı çetenin hava kuvvetleri imamı Adil Öksüz, bir türlü yakalanamıyor.

 

Ama Öksüz’ün kayınvalidesi Hatice Yıldırım tutuklandı.

 

Gazetelerde fotoğrafını görmüşsünüzdür, yaşlı bir kadıncağız, polis onu tekerlekli iskemleyle götürüyordu.

 

O haliyle darbe planlarının neresinde yer almış, Fetullahçı çete adına hangi faaliyetlerde bulunabilmiş, net değil.

 

Görünen o ki, Adil Öksüz yakalanamayınca, kayınvalidesini içeri almışlar.

 

Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın pasaportuna da havaalanında yurtdışına çıkarken el konuldu.

 

Dilek Dündar, herhangi bir suçla kovuşturulmuyor. Herhangi bir suç ile ilişkisi kurulmuş değil.

 

Haberin Devamı

Ama pasaportuna el konulabiliyor, çünkü Can Dündar’ın eşi ve Can Dündar yayınladığı MİT TIR’ları haberi nedeniyle hapse atılmak isteniyor.

 

Ceza hukukunun evrensel ilkeleri bir kez daha yok sayılıyor.

 

Kanunsuz suç ve ceza olmaz.

 

Ceza Kanunumuzda suçlanan birinin kayınvalidesi veya eşi olmak diye bir suç yok.

 

Öte yandan suç ve ceza kişiseldir.

 

Kimse, başkasının işlediği suç için cezalandırılamaz. Latincesi de var: Nemo punitur pro alieno delieto!

 

Bu tür uygulamalar, Türkiye’nin hukuk devletinden hızla uzaklaşmakta olduğunu gösterir.

 

Ve sadece ama sadece darbecilerin işine yarar!

 

Böyle uygulamaların yarattığı mağduriyet öykülerinin alıcısı Batı’da çok olur, çünkü onların aklı böyle şeyleri almaz.

 

Haberin Devamı

Bundan gerçekten şüpheleniyorum: Bütün bu işlerin arkasında kripto Fetullahçılar mı var?

 

HUKUKTAN UZAKLAŞMANIN TEHLİKESİ

 

POLİS devleti diye tanımladığımız olgu, devlet yönetiminde hukukun değil, keyfiliğin egemen olmasıdır.

 

Bir polis devletinde bugün suç olmayan bir eylem, tutum vs, yarın kolaylıkla suç haline gelebilir. Gelmekle de kalmaz, vatandaşlar bu nedenle geriye dönük olarak suçlanabilirler, hatta hapse atılabilirler.

 

Ve Türkiye, darbe sonrasında “demokrasi” bayramlarını kutlamaktan polis devletine doğru yokuş aşağı yuvarlanıyor gibi bir görüntü içinde.

 

Vaktiyle çalıştığı işyeri maaşlarını Bank Asya’ya yatırdı diye bugün insanlar işten, memuriyetten atılabiliyor, hatta polis tarafından gözaltına bile alınabiliyor.

 

Haberin Devamı

O tarihte Bank Asya’ya para yatırmak, hesap açmak suç muydu? Hayır, değildi.

 

TC kanunlarına göre kurulmuş, TC kanunlarına göre denetlenen bir bankadan söz ediyoruz burada.

 

Bir kusur vardıysa, bu bankanın hangi amaca hizmet ettiğini düne kadar fark etmeyen devlet yöneticilerinde olmalı, gariban temizlik görevlilerinde, bekçilerde, öğretmenlerde, memurlarda değil.

 

Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç, Lale Sarıibrahimoğlu, Nuriye Akman, Arda Akın, Ahmet Turan Alkan gibi gazeteciler tutuklu. Eyüp Can, Yavuz Baydar, Ergun Babahan gibi gazeteciler tutuklanmak üzere aranıyor.

 

Suçları, cemaat tarafından finanse edilen gazetelerde çalışmış olmak gibi görünüyor.

 

Darbe girişiminin içinde yer almadıkları gibi, çetenin yönetici kadroları arasında da yoklar.

 

O zaman niye tutuklular? Çünkü devleti yönetenler öyle istiyor.

 

Onların bu suçtan kurtulmak için söyledikleri “Yanılmışım” sözü suçlamadan kurtulmaya yeterli olmuyor, aynı savunmayı yapan gazeteciler tutuklu!

 

Bu hukuki değil, keyfi bir uygulama ve yaygınlaşma istidadı da gösteriyor.

 

Devletten Fetullahçıları temizlemek için çıkarıldığı iddia edilen KHK ile, çeteyle hiç ilgisi olmayan akademisyenler de işten çıkarıldı. Böyle çok sayıda öğretmenin olduğunu da biliyoruz.

 

Hukuktan uzaklaştıkça, bu çeteyle mücadele gücünüzü de kaybediyorsunuz, uyarmış olayım.

Yazarın Tüm Yazıları