Bu hassasiyet gözlerimi yaşarttı

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Fransa’da demokratik gösteri haklarını kullananlara karşı polisin şiddet kullanmasını eleştirdi.

Haberin Devamı

“Paris’te yaşananlardan dolayı endişeli ve kaygılıyım” dedi.

“Protesto hakkını kullanan insanlara Fransız polisinin uyguladığı şiddeti kınıyorum. Yaşanan vahim olayları dünyaya aktarmayan Batı medyasını kınıyorum. İnsan hakları örgütlerini, Batılı politikacıları, Paris’te yaşanan hadiseler konusunda daha duyarlı olmaya davet ediyorum” diye de devam etti.

Bugüne kadar Türkiye’de iktidar sahibi hiçbir politikacı böyle konuşmamıştı. Ne Türkiye’deki polis şiddeti için, ne de başka ülkelerdeki polis şiddeti için.

Doğal olarak gözlerim yaşardı!

Gerçi olayları Batı medyasının yansıtmadığı ile ilgili kısmı gerçek değil. Belli ki danışmanları Cumhurbaşkanı’nı yanıltmışlar. Çünkü bu şiddeti o kaynaklardan öğrendik zaten. Bu kadar “başdanışman” var, bir tanesi bile Batı medyasını takip etmiyor mu, Fransız medyası dahil?

Dün baktım, yandaş medyada da bu konuda kalem şakırdatılmış.

Aslan yürekli yandaş medya köşe yazarlarına bir cesaret gelmiş, Fransız polisinin aşırı şiddet kullanımını eleştiriyorlar.

Bu da sevindirici bir gelişme. Bugün Fransız polisinin aşırı şiddet kullanmasını eleştiren bakarsınız günün birinde kendisinin de Türkiye’de yaşadığını fark eder.

Gerçi döktüklerinin timsah gözyaşları olduğu da hemen belli oluyor.

Çünkü esasen yapmak istedikleri şey, Fransa’da polisin aşırı şiddet kullanımını protesto etmek değil.

Tam tersine buradan hareketle Türkiye’de polisin aşırı şiddet kullanımını meşrulaştırmak, mazur göstermek.

Demek istiyorlar ki “Bakın oralarda da böyle, burada polis adam dövmüş, biber gazı sıkmış, ölüme sebebiyet vermiş, çok mu?”

Çünkü polis şiddeti konusunda gerçekten böyle duyarlı olsalardı, aynı gün Türkiye’de yaşanan polis şiddetini de görmezden gelmezlerdi.

Cumhurbaşkanı’nın demecinin gazetelerde yayınlandığı gün, yandaş olmayan medyada bir fotoğraflı haber daha vardı.

Sarıyer’de, operasyon yapan polis tarafından öldürülen Dilek Doğan ile ilgili davanın görülmesinden sonra, adliye dışında polisin protestocuları nasıl kargatulumba gözaltına aldığını gösteren bir fotoğraftı bu.

Dilek Doğan’ı öldüren polisin lütfedip mahkemeye bile gelmediğini de yazayım.


KAFALARI İYİCE KARIŞMIŞ

Haberin Devamı


DIŞİŞLERİ Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, geçen gün şunu söylemişti, ben de dün bu köşede aktarmıştım. Tekrar aktarıyorum:

“ABD ile güçleri birleştirsek, onların özel güçleri var, bizim özel güçlerimiz var. Cerablus hattından bir cephe açılsa aşağıya doğru temizlenip Menbic cebi kapatıldıktan sonra rahatlıkla Rakka’ya doğru gidilebilir.”

Dün yazdığım sözlerini bugün tekrarlamamın nedeni, bu sözleri çok şairane buluyor olmam değil tabii.

Çavuşoğlu, Menbic’in IŞİD’den temizlenmesi için Amerikan ve Türk askerlerinin ortak operasyon yapabileceklerini söylüyordu.

Şimdi de Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un dün gazetelere yansıyan sözlerini okuyalım:

“Türkiye hiçbir şekilde maceracı davranmaz. Özellikle Rus uçağının düşürülmesinden sonra o bölgede yepyeni bir denge var. Bu dengenin şartlarını, Türkiye’ye getirdiklerini biliyoruz.”

Gördüğünüz gibi Başbakan Yardımcısı ile Dışişleri Bakanı ayrı tellerden çalıyorlar.

Bir koalisyon hükümetinde bile öyle bir konuda bu kadar farklı düşünceler, bir gün arayla dile getirilmez.

Bu bize bir tek şeyi gösteriyor: Hükümetin kafası fena halde karışık.

Üç haftada Suriye’yi Esad’dan kurtarıp Şam’da namaz kılma hayali, yerini içinden nasıl çıkılacağını kendilerinin de bilmediği bir bilmeceye terk etmiş bulunuyor.

Kafası bu kadar karışık bir hükümet, böyle bir sorunu çözebilir mi?


'FAİLİ MEÇHUL' GÜNLERİNE DÖNÜŞ MÜ?

Haberin Devamı


DBP Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter’den 27 Mayıs gününden beri haber alınamıyor.

Avukatının verdiği bilgiye göre gözaltına alındığı bazı özel harekât polislerine ait sosyal medya hesaplarında duyurulmuş ama Şırnak Emniyet Müdürlüğü, böyle bir gözaltı olayını doğrulamıyor.

Şırnak’ta sokağa çıkma yasağı sürdüğü için avukatı savcılığa ulaşıp bilgi de alamıyor, telefonla ulaşılmaya çalışılan savcı da telefonlara çıkmıyor!

Tekrarlanan seçimde AKP propaganda makinesi ve sakıt Başbakan Ahmet Davutoğlu, bölge halkını “Yine Beyaz Toroslar mı gelsin istiyorsunuz” diye korkutmuştu.

1990’ların Beyaz Toros günlerinde de böyle oluyordu. İnsanlar birer ikişer otomobillere bindiriliyor ve bir daha kendilerinden haber alınamıyordu.

Bu iktidar çocukları bu yöntemlerle kaybedilen Cumartesi Anneleri’ne kim bilir kaç kere söz verdiler, “Bir daha aynı şeyler yaşanmayacak” diye.

Fransız polisinin aşırı şiddet kullanımını “net bir dille kınayan” Cumhurbaşkanı, Başbakan olduğu dönemde Cumartesi Anneleri ile görüşmüş, 2011 yılının şubat ayında da TBMM’de bu konu için bir araştırma komisyonu kurulmasını istemişti.

O günlerden bugüne kadar geldik ve yeni bir “haber alınamayan insan” olayı var karşımızda.

Bu kaybın da 90’lardaki gibi bir faili meçhul olmamasını diliyorum ama bu benim dileğimle olacak bir iş de değil.

İçişleri Bakanlığı, bu olayı vakit geçirmeden aydınlatmak zorundadır.

Yazarın Tüm Yazıları