Birlikte yaşlanmayı başarmak

MÜZEYYEN Senar, ölümünden 10 yıl önce Ayşe Arman ile yaptığı bir söyleşide şöyle demiş:

Haberin Devamı

“Şöhret, para, pul, han, hamam geçici. Keşke bir adam olsaydı hayatımda da onunla birlikte yaşlanabilseydim.”
Rahmetli Müzeyyen Senar’ın hayatında bir tek kez bile olsa âşık olmadığını söyleyebileceğimizi zannetmiyorum.
En azından üç kez evlendiğini biliyoruz, belki sevip ama evlenme olanağı bulmadığı başka erkekler de olmuştur hayatında, bunu bilemeyiz.
Hatta ona çılgıncasına âşık olan ama o aşka karşılık bulamayan erkekler de vardır.
Geçen gün Selahattin Duman, Radi Dikici’nin kitabından aktarmıştı, mesela Manisa Tarzanı, ona âşık olan erkeklerden birisi. Ama aşkına karşılık bulamamış.
Senar, Ayşe Arman’a bu sözleri ölümünden on yıl önce söylediğine göre aradığı “mükemmel erkeği” hiç bulamamış olduğunu düşünebiliriz.
Mükemmel erkek bir kadına göre nedir?
Kişiden kişiye değişen bir tarif olmalı.
Dürüst, yalan söylemeyen, aldatmayan, nazik, kibar, yakışıklı, güvenilir, işinde başarılı, esprili, güldüren, can sıkmayan, zengin, iyi bir seks partneri?
Bu listeye daha bir sürü özellik ekleyebiliriz ve eminim dünya yüzünde ne kadar kadın varsa “mükemmel erkek” tanımı o kadar değişik kombinasyonları içerir.
Bu da normal bir durum sayılmalı.
Çünkü kadın ruhu, çok daha renkli ve detaycı. Ama “genel özellikler” aşağı yukarı bu verdiğim listedeki gibi ya da ona bir hayli yakın olmalı.
Bunların hepsi bir arada olmuyor ne yazık ki.
Tabii bir ilişki söz konusuysa bu sefer de “Erkekler ne ister” sorusunu da sormalıyız.
Biliyorum ki “mükemmel erkek” tipinin vereceği yanıt ile “hiç de mükemmel olmayan erkek” tipinin vereceği yanıt birbirinden ancak nüanslarla ayrılabilir.
Bu erkek ve kadın zihninin farklılıklarından kaynaklanır.
Erkeklere göre kadınlar âşık olmaya daha yatkınlar.
Kadınların daha bütünleşmiş ve esnek bir zihin yapıları var.
Ve bu, onlara aşklarına daha yoğunlaşma olanağı veriyor.
İlişkinin niteliği üzerine daha derinlemesine düşünme, bütün dikkatini sadece sevdiği erkeğe verebilme olanağını sağlıyor.
Oysa biz erkekler zihinsel açıdan bu kadar “mükemmel” sayılmayız.
Erkeğin iç dünyası bir trenin kompartımanları gibidir.
Bir yanımız işle, bir yanımız siyasetle, bir yanımız futbolla, bir yanımız cinsel zevkle ilgilidir. Dikkatin bütünleşmesi söz konusu değildir. Tam tersine dikkat dağınıktır ve bir tek çekim noktasına doğru yoğunlaşıp derinleşmez.
Bu yüzden âşık kadınlar çoğu zaman bir mutsuzluğu da aşklarının bir parçası olarak yaşarlar.
Karşısındaki erkeğin dikkatinin sadece kendisine yönelmesini beklerler ama buna yanıt bulamazlar.
Aşk ilişkisinde erkek çoğu kez beceriksizlikler içindedir. Bu nedenle âşık olan kadın, sevdiği erkeğin kendisini onun sevdiği kadar sevmediği düşüncesine kapılır hep.
Olur olmaz her durumda sık sık “Beni seviyor musun” sorusunu sorma ihtiyacını hisseder, ama yanıt da aynı dikkatsiz dağınıklık içinde verildiği için tatmin olmaz.
Elbette yukarıda verdiğim listedekine benzer özelliklerin çoğuna sahip çok sayıda erkek de olmalı dünya yüzünde.
Ama anlatmaya çalıştığım gibi sonuçta onlar da “erkek” ve “mükemmel olmayan” diğer erkekler gibi onların da zihinleri dağınık, dikkatleri sadece sevdikleri kadına yönelik değil.
Yani diyeceğim o ki sevgili kadın okuyucularım bir “ütopya” peşinde koşarak hayatınızı tüketmeniz doğru bir davranış biçimi sayılmaz.
Bütün bu zıtlıklar içinde yine de mutlu olunabilir, birlikte yaşlanılabilir.
Hatta bir adım ileri giderek şunu da söyleyebilirim, birlikte yaşlanmak, bu anlatmaya çalıştığım çelişkili durumun giderek ortadan kalkmasına da yardım edecektir.
İngiltere’de tarihin en etkileyici 10 aşk mektubu seçilmiş, önceki gün Hürriyet’te haberi vardı.
Birinciliği kazanan mektup Johnny Cash’in, eşi June’a yazdığı olmuş. Birlikte okuyalım:
“Yaşlandık ve birbirimize alıştık. Aynı şekilde düşünüyor, birbirimizin aklından geçenleri okuyoruz. Birbirimizin ne istediğini, sormaya gerek duymadan biliyoruz.
Bazen de ilişkimizin değerini unutuyoruz. Ancak bazı günler, bugün de olduğu gibi, bu konuda düşünüyorum ve hayatımı tanıdığım en mükemmel kadınla geçirdiğim için ne kadar şanslı olduğumu fark ediyorum. Sen hâlâ beni büyülüyor, bana ilham veriyorsun. Beni daha iyi bir adam
yapıyorsun.”
Hadi şu linki tıklayıp, Johnny Cash’i, “I walk the line” şarkısıyla dinleyelim, bütün âşıklara armağanımdır: http://youtu.be/KHF9itPLUo4

Haberin Devamı

Yatak odasında tokat!

Haberin Devamı

HAYIR, Grinin 50 Tonu ayarında bir fanteziden söz etmiyorum. Bu bir fantezi olsaydı, kuşkusuz ki meraklısı için daha eğlenceli olabilirdi ama fantezi değil.
Galatasaray basketbol takımının koçu Ergin Ataman, oyuncu Göktürk Ural’ı, bir maçın devre arasında tokatladı.
Sonra da kendisini şöyle savundu: “Soyunma odası benim özelimdir, tokat da atarım, hakaret de ederim.”
Ergin Ataman başarılı bir spor yöneticisi, birçok genç insan için rol modeli.
Bu nedenle hareketlerine olduğu kadar, hareketlerini gerekçelendirirken söylediklerine de çok dikkat etmeliydi.
Çünkü “aile içi şiddet” diye tanımladığımız olay, tam da işte bu noktada başlar.
“Benim özelimdir, ne istersem yaparım” düşüncesiyle!
Kadınlar ve çocuklar bu nedenle şiddete maruz kalırlar.
Evet, o evin içi, o yatak odası, o “özel yer” kişiye aittir, dokunulmazdır ama ondan daha fazla dokunulamaz olan şey, o mekânı paylaşan kişilerin vücut bütünlükleri, kişilikleri, onurlarıdır.
Çünkü “Benim özelim” dediğiniz yerde yaşayan bireylerin kendi bedenlerine sahip olma hakları vardır, bunun varlığı tartışılamaz.
Bir spor ekibinin soyunma odası teknik adamın “özel”i olabilir.
Ama nasıl en özel yer olan yatak odasında bile aile içi şiddete hoşgörü ile bakamıyorsak, o “özel”de de hoşgörü ile bakamayız.
Ataman keşke özür dileseydi, çok daha öğretici olurdu.

Yazarın Tüm Yazıları