Birilerine mesaj mı?

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu geçen gün “Bu benim yakınımdır, bu benim akrabamdır, bu benim tanıdığımdır diyerek devletin yürütülmeye başlanmasında çöküşün izleri görünür” dedi.

Haberin Devamı

Başbakan’ın eşi Sare Hanım da AKP’nin “Kadınlardan Peygambere Sesleniş” toplantısında bir konuşma yaptı.
“O, affetmeyi şiar edinen, kızına, karısına işkence edenleri bile affedebilen yüksek bir ruh” dedi.
Sare Hanım şöyle devam etti:
“Dünyada bir kısım insanlar maalesef hak ile güç kavramını aynıymış, güçlü olan haklıymış gibi takdim etmeye çalışıyor.”
Bu sözlerini okuyunca “Acaba Davutoğlu ailesi birilerine bir mesaj mı vermeye çalışıyor” diye düşünmedim değil.
Ama sonra bu fikrimden vazgeçtim.
Buna cesaret edebileceklerini hiç zannetmiyorum!


Korku imparatorluğu kurmak


OSMANİYE’de yaşayan bir vatandaş hakkında 6 yıl 5 aya kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Vatandaşın suçu, geçtiğimiz yerel seçimler sırasında AKP mitingine giderken, üzerinde bir ampul bulunan ve “Dikkat, itinayla yürütme yapılır” yazılı tişört giymek.
Vatandaş, bu “suçu” nedeniyle gözaltına alınırken Başbakanlık korumaları tarafından da hırpalanmış.
Bunu sıkça yaptıklarını biliyoruz zaten, koruma görevinden çok “Yan bakanı ezerim” görevi yerine getiriyor gibiler çünkü.
Vatandaş, bu nedenle suç duyurusunda da bulunmuş ama savcılık takipsizlik kararı vermiş.
Vatandaşı döven polislere hoşgörü gösterilmesi bizim adalet sistemimizin vazgeçilmez bir özelliğidir zaten, hiç şaşırmadım.
İlginç olan şey, savcılığın vatandaş hakkında “AKP’nin tüzelkişiliğine ve Erdoğan’a hakaret” suçlamasıyla dava açması.
6 yıl 5 aya kadar hapis cezası bu suçu nedeniyle isteniyor!
Bir demokraside, demokratik protesto gerçekleştirmenin suç olmadığını yaza yaza parmaklarımız aşındı.
Sadece biz gazetecilerin değil, AİHM yargıçları da bundan “illallah” demiş olmalılar.
Vatandaş taşkınlık yapmamış, kimseye fiziksel zararı olmamış.
Zaten nasıl olsun ki tek başına bir tişört giymiş ve kendine göre bir protesto eyleminde bulunmuş.
Savcılarımız, AİHM kararlarından habersiz olamazlar, bizden daha sıkı takip ediyor olmalılar.
Ama yine de davayı açıyorlar.
İki nedeni var tabii.
Birincisi davayı açmazlarsa “Bu da paralelci” damgasını yiyip, HSYK’nın hışmını üzerlerine çekme tehlikeleri var. Mesleki açıdan sorunlar yaşayabilirler. Onun için “Ben davayı açayım, yargıç düşünsün” diyor olabilirler.
Yargıcın da “Ben mahkûm edeyim, dönüyorsa AYM’den dönsün” diye düşünme olasılığı bulunduğunu da belirteyim, aynı gerekçeyle!
İkinci neden ise bütün vatandaşlara gözdağı vermek.
Böyle her protesto gösterisine dava açıyorlar ki millet korkup sinsin, muhalif sesler parazit yapıp Saray’ın huzurunu kaçırmasın!
Bu arada vatandaşların demokratik hakları güme gidiyormuş, kimin umurunda?
Korku imparatorluğu kurmak da işte böyle bir şey oluyor zaten!

Haberin Devamı


Sandıkta unutmazlar!

Haberin Devamı

KPSS’de kopya çekilmesi ile ilgili soruşturmada yeni dalga başlamış.
2010 yılındaki KPSS sonrasında çeşitli bakanlıklarda ve belediyelerde işe başlayan 78 şüpheli hakkında gözaltı kararı verilmiş.
KPSS’de kopya çekildiği iddiasının ortaya atılması ve öğretmen sınavının iptal edilmesinden sonra zamanın Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan, Emniyet Genel Müdürü’nü ve MİT Müsteşarı’nı makamına çağırmıştı, hatırlarsınız.
O vakit bu iki yüksek bürokrata şu görevi vermişti: “Kopya çekenleri bulun, nasıl çekildiğini öğrenin, dosyayı da önce bana getirin!”
O günden sonra ben de neredeyse her hafta bu soruşturmanın akıbetini öğrenmek için burada sorup durdum.
Bir yanıt alamadım tabii, çünkü şimdinin düşman kardeşleri, o vakitler can ciğer kuzu sarmasıydılar.
Devletin bütün organları kopyanın nasıl tezgâhlandığını biliyordu ama dosya sumenin altına itilivermişti.
Emniyet ve MİT kuşkusuz ki kopyanın nasıl tezgâhlandığını, bunu hangi örgütün yaptığını öğrenmiş, dosyayı da talimata uyarak Başbakan’a vermiş olmalıydı ama yolsuzluklar ortaya dökülünce intikam hesaplarına kadar dosya kuytularda, dokunulmadan kaldı.
O sınavda binlerce öğretmen mağdur oldu. Sınav iptal edildi, birçok insanın hakkı yandı.
Binlerce mühendis, mimar, teknisyen beklerken, kopyacılar onların yerine memuriyete girdi.
O hakkı yenenler kim bilir ne acılar çektiler, ne mağduriyetler yaşadılar.
Ve o tarihte bu kopyacılar için kılını kıpırdatmayan, kendisine getirilen dosyayı işleme koymayanlar bu insanların oylarına talip! 400 olmadı, 330 milletvekili istiyorlar.
2010 yılındaki KPSS’de hakkı yenenler, işsiz güçsüz ortalıkta kalanlar, sandık başına gittiğinde bütün bu olanları hatırlamayacaklar mı zannediyorsunuz?

Yazarın Tüm Yazıları