Bir tek aşk var

BİRLEŞİK Krallık’taki York Üniversitesi’nin araştırması ortaya koydu ki yalnızlık, en az sigara içmek kadar sağlığa zararlı.

Haberin Devamı

Bu bulguya, 180 bin kişi üzerinde yapılmış 23 farklı araştırmanın sonuçlarının değerlendirilmesiyle ulaşıldı.

 

Yalnızlık çeken insanların kalp hastalıklarına yakalanma olasılıkları, normalden yüzde 29 daha fazla.

 

Araştırma ekibinin başı Dr. Nicole Valtorta, “sosyal ilişkileri zayıf olan kişilerin kalp hastalığına yakalanma riskinin, güçlü sosyal ilişkileri olan kişilerden yüzde 29 oranında daha yüksek olduğunu gördük. Felç riskinin ise sosyal olarak izole olmuş kişilerde yüzde 32 daha fazla olduğunu tespit ettik” diyor.

 

Bu haberi okuduğumda Bodrum’da “toprak, güneş ve ben bahtiyarım” durumundaydım.

 

Haberin Devamı

Gerçi bir gün önceki “aşırı sosyalleşmenin” yan etkileri henüz geçmemişti ama lavantaların ve portakal–mandalina çiçeklerinin üzerine üşüşmüş arıların vızıltısı, patlamak üzere olan nar çiçeği tomurcukları, yediveren ağaçların üzerindeki limonların içime neşe veren sarışın pırıltısı içinde huzurluydum.

 

Sanki hiç kimseye ihtiyacım yok gibi hissediyordum.

 

O bahçeden önümüzdeki 50 sene boyunca hiç çıkmayacağıma dair iddiaya bile girebilirdim.

 

Tabii o sırada henüz haberi okumamıştım. Artık böyle bir iddiaya girmeyi düşünmüyorum.

 

Araştırmanın sözünü ettiği yalnızlık, bir kent kaçkınının bilinçli olarak bir süre yalnız kalması değil elbette.

 

Bu daha çok eski Playboy kapak kızı, film oyuncusu Yvette Vickers’inkine benziyor.

 

Toprağı bol olsun, 2011’de Los Angeles’taki evinde ölü bulunmuştu ama ne zaman öldüğü hiç tespit edilemedi.

 

Komşusu onu evinin ikinci katındaki yatak odasında bulduğunda cesedi doğal olarak mumyalanmıştı.

 

Haberin Devamı

Kalp krizi geçirdiğinde çalışır durumdaki klimanın önüne düşmüştü. Klimadan gelen soğuk ve kuru havanın bu mumyalanma durumunu yarattığı düşünülüyor. Ve bu nedenle kesin ölüm zamanını tespit edebilmek de mümkün olmadı.

 

Öldüğü için yanıtlamaya fırsat bulamadığı 16 bin Facebook postasına bakınca hiç de yalnız olmadığını düşünebilirdiniz. Twitter hesabına da 880 tweet atılmıştı.

 

“Sosyal” medyada aktifti ama bu onu tek başına ölmekten kurtarmaya yetmemişti.

 

Yalnız yaşayanların sayısı tüm dünyada giderek artıyor ve öyle görünüyor ki “sosyal medyada” sosyalleşmek, bu yalnızlığın ilacı da değil.

 

1950’lerde Amerika’da içinde bir tek kişi yaşayan hanelerin oranı yüzde 10 iken, 2010’da bu oran yüzde 27’ye çıkmış bulunuyor.

 

Haberin Devamı

Türkiye’deki durum o kadar vahim sayılmaz.

 

TÜİK verilerine baktım, tek kişilik hane oranı 2013 yılında yüzde 8.9. Ancak bir artış eğilimi görülüyor, çünkü 2012 yılında bu oran yüzde 8.6 imiş.

 

Bu eğilimin devam edeceğini varsaymamamız için bir neden de görülmüyor.

 

TÜİK’in verileri gösteriyor ki üç kuşağı içeren “geniş hane halkı” oranı 2012 yılında yüzde 13.5 iken 2013 yılında 13.1’e düşmüş.

 

Büyükanne–dede/anne–baba/çocuklardan oluşan geniş aile, bu eğilim devam ettiği için yakında sadece romanlarda ve filmlerde kalacak.

 

Yalnızlık, çağdaş toplumların bir gerçeği ve öyle görünüyor ki bu gerçekle baş edebilmenin yolu da “sosyal medya” değil.

 

Bilgisayar ekranında ya da elinizdeki telefondaki harflere, emojilere bakarak yalnızlığı yenebilmek mümkün değil.

 

Haberin Devamı

Kaliforniya Üniversitesi (UCLA) bir “yalnızlık ölçer” geliştirmiş. 20 sorudan oluşuyor. 2010 yılı araştırmasına göre 45 yaş üstü yetişkinlerin yüzde 35’i “kronik” yalnızlık çekiyor. Bunların yüzde 20’si bu duruma son on yılda düşmüş.

 

Amerika nüfusunun yüzde 20’si “yalnızlık nedeniyle mutsuz” olduğunu söylüyor.

 

1985 yılında yapılan araştırmaya göre Amerikalıların yüzde 10’u ciddi bir konuyu konuşabilecekleri herhangi bir kimseye sahip değiller, yüzde 15’inin hayatta sadece bir tek arkadaşı var. Aynı araştırmanın 2004 yılı sonuçları sorunun büyüdüğünü gösteriyor. Herhangi bir arkadaşı olmayanların oranı yüzde 25’e çıkmış, yüzde 20’sinin tek bir arkadaşı var.

 

Haberin Devamı

Türkiye’de durum ne âlemde, bununla ilgili bir veriye ne yazık ki ulaşamadım.

 

Sosyal medya böylesine yaygınlaşmadan önce insanlar sosyalleşmek için hiç olmazsa sokağa çıkıyorlardı.

 

Kimseyi bulamasalar sohbet edebilecek bir barmen, bir berber, aynı takımı tuttuğu bir taraftar bulabiliyorlardı. Kendileri gibi insanların devam ettikleri kulüplere, kahvelere vs. gidip, orada “canlı bir paylaşım” yaşayabiliyorlardı.

 

Bugün de bunu yapanlar var elbette, spor salonlarına düzenli devam edenlerin sadece sağlıklı yaşam için mi oralara gittiklerini düşünüyorsunuz yoksa?
“Dünya aktif Facebook nüfusunun” yarısının yaşadığı Avustralya’da yapılan bir araştırmadan da daha önce söz etmiştim, tekrarlayayım.

 

Facebook kullanıcıları, bilgisayar başında giderek daha çok vakit geçirdikleri için “aile içinde yalnızlık” sorunu yaşıyor.

 

1200 “uzun süreli Facebook kullanıcısı” üzerinde yapılan araştırma önemli bir “sosyal servet” sayılması gereken “yakın arkadaşlık” meselesinin giderek bu işten olumsuz etkilendiğini gösteriyor.

 

Peki bu kaçınılmaz bir sonuç mu?

 

Sanki derin bir ormanda kaybolmuş gibi, bu koca dünyada tek başımıza mı kalacağız?

 

Hayır, hiç sanmıyorum.

 

İnsanoğlu bugünkü medeniyet düzeyine sosyalleşerek, bunun kurumlarını yaratarak ulaştı.

 

Bir çaresi mutlaka bulunacaktır diye düşünüyorum.

 

“O vakte kadar ne yapacağız” diye soranlara Bülent Ortaçgil’den bir şarkı armağan ediyorum:

 

“Herkes en doğruyu bilir/Herkes uzman, herkes rekortmen/Öyle eminiz ki yolumuzdan/İster haydut, ister centilmen.../Bir tek aşk var!
Savaştık, savaşa yazdık/Yenen ağlar, yenilen ağlar/Bir baktık ki yapayalnızdık/Diyen ağlar, demeyen ağlar/Bir tek aşk var/Aşk var mı? Var... Aşk Var!”

Yazarın Tüm Yazıları