Bana gen dizilimini söyle!

‘BANA arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyle-yeyim’ atasözünün bilimsel bir temeli olduğu anlaşılıyor.

Haberin Devamı

Niye bazı insanlarla arkadaş olabiliyoruz da bazıları bize “itici” geliyor, iki kelime bile konuşmak istemiyoruz?
Niye uzun süredir tanıdığımız bir kişiyle arkadaş olmayı başaramadığımız halde, bir kere karşılaştığımız bir insanla kısa süre içinde can ciğer kuzu sarması haline nasıl gelebiliyoruz?
Ortak zevklerin, ilgi alanlarının, benzer dünya görüşlerinin elbette bu işte rolü var ama ortaya çıkıyor ki “genler” de bu işte önemli bir rol oynuyormuş.
San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden Dr. James Fowler ile Yale Üniversitesi’nden Dr. Nicholas Chiristakis’in ortak çalışmaları, arkadaş olacağımız kişileri seçerken, farkına varmadan genlerimizin de işe karıştığını ortaya koyuyor.
Bununla ilgili haberi Geo dergisinin Ocak 2015 sayısında okudum.
Amerika’daki Frimingham kasabasının ilginç bir özelliği var.
Bu kasabada 1948 yılından bu yana kalp sağlığı ile ilgili uzun araştırmalar yürütülüyor.
Gördüğünüz gibi bilimsel gelişme dediğimiz şey, üç ayda elde edilemiyor, nutuk atarak, “Şöyle ilerleyeceğiz, böyle ilerleyeceğiz” diye böbürlenerek gerçekleşmiyor.
Uzun süreli, sabırlı çalışmalar gerek ve işte 1948 yılından beri bir kasabada aralıksız sürdürülen araştırmalar, insanlığın gelişmesine de hizmet ediyor.
Bunca yılda kim bilir kaç bilim adamı bu çalışmalara katıldı, aralarında bu işten emekli olanlar oldu, ölenler oldu, çalışmalar sürüp gidebildi.
Neyse sözü uzatmayayım, bu kasabadaki iki bin deneğin verileri üzerinde bir çalışma yapılmış.
Araştırmacılar, genetik örtüşmelere bakarak kimin, kiminle arkadaş olduğunu söyleyebiliyorlar.
Birbiriyle arkadaş olan kişilerin genleri, dördüncü dereceden kuzenlerin genleri kadar birbirine benziyor!
Yani şunu söyleyebiliriz: Yakın arkadaşlarınız ile aynı büyükbüyükbüyükbüyük anne ya da dede-den geliyor olabilirsiniz!
Arkadaş olduğumuz kişiler ile özellikle koku duygusunu etkileyen genlerimizin örtüştüğü belirtiliyor.
Anlaşılabilir bir durum, kim ter kokan birisiyle arkadaş olmak ister ki?
Ama ter gibi kötü kokulardan söz etmiyorlar elbette.
Koku duygusunun birbirine yakınlığı, ortak zevklerin de gelişmesini kolaylaştırıyor.
“Koku duygusu” deyip geçmemek gerek.
Yine Geo’da yayımlanan bir başka habere göre, vücudumuzda burnumuz dışında kokuya hassas 150 reseptör (acaba bu kelimenin Osmanlıcası nedir?) var.
Reseptör, hücre dışında gelişen sinyalleri, hücreye taşıyan bir protein.
Bu koku reseptörlerinin bir bölümü, kalp, bağırsak, böbrek, karaciğer gibi iç organlarımızda yer alıyor.
Bochum Üniversitesi’nden Dr. Daniella Busse ve Dr. Hanns Hatt’ın araştırması, reseptörlerin derimizde de bulunduğunu ortaya koymuş.
Yani farkında olmasak bile derimiz ile de koku alıyoruz, sadece koku almakla kalmıyoruz bu reseptör aynı zamanda belli aromalarla etkileşime girerek hücrelerin çoklu bölünmesini ve yer değiştirmesini sağlaya-
rak yaraların iyileşme süresini hızlandırıyor!
Vücudumuzdaki reseptörler, karşımızdaki kişilerden bizim algılayamadığımız ne tür kokular alıyor ki, kokular ile ilgili gen dizilimi aynı olanlar birbiriyle arkadaş olabiliyorlar?
Arkadaşlarımızla uyuşmayan bir gen dizilimimiz de var ki onun da önemi büyük.
Bağışıklık sistemimizi etkileyen gen dizilerimiz arkadaşlar arasında farklılık gösteriyor.
Bunun hayattaki karşılığı ise şu: Patojenlere karşı gösterilen farklı hassasiyetler sayesinde aynı arkadaş çevresinde olası salgınların yayılması da kolayca mümkün olmuyor.
Elbette diyebilirsiniz ki “Bırak bu boş işleri, Mustafa ile arkadaş olduktan sonra genlerimiz tutmuş tutmamış, ne önemi var”!
Haklı olabilirsiniz, arkadaş olduktan sonra gen dizilimimizin tutup tutmadığıyla elbette ilgilenmemiz gerekmez.
Hem zaten bizim daha önemli meselelerimiz var.
Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda çocuklara seminerlerde anlatılsın diye bir “değerler eğitimi kitapçığı” hazırlamış.
Milliyet’ten Ayşegül Devecioğlu’nun haberine göre bakanlığın hazırladığı kitapçıkta çocuklara aktarılacak bilgiler şöyle:
“Gençliğin bir gün bitecek. Zerre kadar iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağı bir ahiret var. Kural tanımaksızın her türlü zevk peşinde koşmak, mutluluk yerine ileride sürekli elem verecek.”
“Hiçbir millet ve hükümet, neslin çoğalmasına karşı çıkamaz. Sağlıklı, dindar, faziletli, ahlaklı nesillerin çoğalmasından hiç kimse endişe etmesin. Avrupa ve ABD’de nüfus artışına teşvikler yapılırken, bizde oyunların sahneye koyulması, milletimizin güçlenmesini istemeyen mihrakların planı olabilir!”
Bu arada matematik ve fen eğitimimiz yerlerde sürünüyormuş, çocuklara bırakın bir yabancı dili öğretmeyi, kendi dilimizi bile doğru dürüst öğretemiyormuşuz, ne gam!
Batılılar zaten çalışıp her şeyi keşfedecekler, biz de onlardan öğreniriz, çocuklarımız da bu sayede ahiret hayatlarını garanti altına almış olurlar.
Bilimdi, araştırmaydı, öğretimdi, kim uğraşır bunlarla!

Yazarın Tüm Yazıları