12 günde bir uçtan diğerine savruldu

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, İran’a “Suriye’de, Yemen’de arabuluculuk yapmayı” önerdi.

Haberin Devamı

“Irak bizim için kan ağladığımız bir yer. Şu ana kadar orada 100 bini aşkın insan öldü. Tarih katledildi. Aynı şekilde Suriye’de 300 bin insan öldü. Beni burada ne Şia ilgilendirir, ne Sünni ilgilendirir. Beni Müslüman ilgilendirir. İnsan yaradılmışların en şereflisidir” dedi.
Daha iki hafta önce, 26 Mart 2015 tarihinde, Fildişi Sahili Devlet Başkanı Vattara ile birlikte düzenlediği basın toplantısında şöyle söylemişti oysa:
“Yemen’de Husilerin yaptıkları sadece mezhepsel bir çatışmadır. Bu adeta Şia–Sünni çatışmaya dönüştü. Biz böyle bir şeye asla olumlu bakmayız. İran bölgeyi kendine domine etmenin gayreti içerisinde. Buna müsaade edilebilir mi? İran’ın yaptığı bizi rahatsız etmiştir. İran’ın bunu görmesi lazım. Irak’a bakın. Bir taraftan DEAŞ’la uğraşılıyor diğer bir taraftan İran’ın oraya gönderdiği Devrim Muhafızları’yla. İran’ın Yemen’den, Suriye’den ve Irak’tan artık oralarda hangi güçleri varsa onları çekmesi lazım. Bu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı göstermesi lazım.”
12 günde ne değişti de, İran’ı bölgeden çekilmeye davet etmekten, birlikte arabuluculuk yapma aşamasına geldik?
Bilebilmek zor, belli ki Cumhurbaşkanı yataktan hangi tarafından kalkarsa, o gün ona göre konuşuyor.
Ters tarafından kalktıysa tersliyor, düz tarafından kalktıysa arabuluculuğa davet ediyor!
Suriye’de 300 bin insan öldü.
Evini barkını kaybedip mülteci konumuna düşenler 6 milyon kişiden az değil, bunların yaklaşık 2 milyonu da Türkiye’de yaşıyor artık.
Suriye’de karışıklıklar başladığında, Esad’ın “birkaç haftada” devrileceğini hesaplayarak ateşin üzerine benzin dökenlerin başında da Erdoğan geliyordu!
Şimdi de kalkmış “Beni burada insanlık ilgilendirir” diyor!
Bugün arabuluculuğa soyunmaya heves ediyor ama Esad üzerinde bunu yapabilecek nüfuzu ve hatırı varken sırtını dönen de kendisiydi.
Bugünkü Başbakan ile birlikte bir maceraya atıldılar, aradan geçen dört yıldan sonra elimizde kalan Peşaver’e dönüşmüş bir sınır ve bakamadığımız için sokaklara dilencilik yapmaya saldığımız 2 milyon göçmendir!

Haberin Devamı


Kadıncağız doğru söylemiş

Haberin Devamı

TRABZONSPOR Başkanı, Trabzon Emniyet Müdürü’nü ziyaret etmiş.
Ziyaretinin amacını bilmiyoruz, herhalde “sürmekte olan bir soruşturma” ile ilgili olarak kendisine bilgi verilmemiş olmalı.
Belki sadece bir çay içip hal hatır sormuştur, orası da bizi ilgilendirmez.
Başkan Bey, Emniyet’ten çıkarken kapıda bekleyen “Fenerbahçe otobüsüne saldırdıkları iddia edilen iki kişinin” yakınları otomobilini çevirmiş.
Gözaltındaki şüphelilerden birinin annesi şöyle demiş: “Çocuklarım senin yüzünden içeride yatıyor. İn arabadan, al onları.”
Bir annenin bu duruma ne kadar üzülebileceğini tahmin edebiliriz.
Ama o üzüntüyle doğru bir şey söylüyor!
Bu eğer, Emniyet’in iddia ettiği gibi iki fanatiğin marifetiyse, onları kimin bu hale getirmiş olabileceğini de düşünmek gerek.
Sportif başarısızlıklarını örtmek için kentte Fenerbahçe düşmanlığını pompalamış olmanın bedeli bu olay.
Ve o pompanın başında oturan kişi de Trabzonspor Başkanı’ndan başkası değil.
Dilerim ki ucuz atlatılan bu olay, ona da, futbolu kulüpler arasında kan davası haline getiren diğerlerine de ders olur.

Haberin Devamı


Bu davanın açılma nedeni korkutmak

ÜSKÜDAR Belediyesi’nin, Validebağ Korusu’na bitişik alanda yaptırmak istediği inşaatı protesto eden vatandaşlardan 15’i hakkında “İzinsiz toplantı ve oturma eylemi yaptıkları ve polise görevini yaptırmamak için direndikleri” iddiasıyla dava açıldı.
Davayı açan savcı, sanıklar için 1 yıl 3 aydan, 7.5 yıla kadar hapis cezası istiyor.
Savcı Bey, hangi dünyada yaşıyor, gerçekten merak ettim.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını hiç duymamış mı, okumamış mı diye kendi kendime sordum.
Okumamış olabilir diye ben kısaca hatırlatayım istedim:
AİHM içtihatlarına göre, toplanma ve gösteri yapma hakkı, demokratik toplumda korunan temel haklardan biri olarak ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik toplumun temelini oluşturuyor.
Ve barışçı olduğu sürece de “izin alınmasını” gerektirmiyor!
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesi “herkesin barışçıl olarak toplanma özgürlüğünü” garanti altına alıyor.
Bir üst hukuk metni olarak, mahkemelerimizin kararlarını verirken uymak zorunda oldukları bir uluslararası anlaşma bu.
Savcı, “polise direndikleri için” sanıkları suçluyor.
Yine AİHM kararları, polise karşı direnen göstericilerin, direnmeye ne zaman başladığına dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor. Eğer, barışçı bir gösteriye katılanlar, polisin orantısız şiddet uygulamasına maruz kalıyorlarsa buna direnebilirler ve AİHM bunu “polise mukavemet” olarak kabul etmiyor.
Savcı Bey elbette bunları biliyordur ama yine de Anayasa Mahkemesi ya da AİHM’den dönecek bir davayı açmaya çekinmiyor.
Nedeni belli: “Mahkemelerde süründürürüm, punduna getirirsem hapse bile atarım” diye vatandaşların gözlerini korkutarak, demokratik hakların kullanılmasını engellemek!
Hükümet emrediyor, savcılar uyguluyor, olan biten bundan ibarettir.

Yazarın Tüm Yazıları