Takma adla yazılar yazmak

Andırın’da lise müdürüydüm. Kahramanmaraş’a bağlı bu küçük ilçede Andırın Postası adlı bir de gazete yayınlanıyordu.

Haberin Devamı

Sahibi Mehmet Ali Zengin’di.
İşte bu gazetenin sanat eki olarak İkindi Yazıları dergisini çıkarmaya başlamıştık.
Seksenli yıllardaydık. On iki eylül darbesinin üzerinden üç-dört yıl geçmişti.
İnsanların yüreklerindeki korku yerinde duruyordu daha.
Kendi adımızla bir gazetede yazı yazmak, hele bir memur için, neredeyse imkânsızdı.
Bu nedenle de İkindi Yazıları adlı sanat dergisini, uzunca bir süre H. İsmail Yasin takma adıyla yönetmiştim. M. Emre, Halil Yakup da takma adlarımdandı.

* * *

Sonra Ankara’ya geldik.
Doksanlı yıllara ulaşmıştık. Sivil bir iklim, kısmen özgür bir ortam var gibi görünse de, yazıya, düşünmeye bakış fazlaca değişmemişti. Bunun farkındaydık.
Yine memurduk, yine İslamcı bir bakış açımız vardı; yine içimizdeki itiraz yerinde duruyordu ve biz, düşüncelerimizi mümkün olduğunca sanatın “incelikleri” içinde vermeye çalışıyorduk. Yine de zaman zaman birbirimizi uyarıyorduk: “Aman yazdıklarımıza dikkat edelim arkadaşlar.”
Nuri Pakdil, boşuna hepimize anlamlı birer ad verip, bu yeni adımızla çağırmazdı bizi.
Ustamızdı, belli ki kanat geriyor, koruyordu.

* * *

Haberin Devamı

Herkes yazdıklarına dikkat ediyordu galiba.
O yılların şiiri, öyküsü, denemesi, bütün sanat alanları, daha çok imgeseldir; genellikle dolaylı anlatımlar seçilmiştir.

*

Yazmak her zaman sıkıntılı, sancılı, çetrefil bir durumdur ülkemizde. Risklidir.
“Öyleyse yazma kardeşim, madem böyle okuyor, böyle görüyorsun bu meseleyi; git otur bir köşede.” diyenler çıkabilir.
Bunun cevabı var elbette.
Bazı insanlarda yazmak, karşı konulmaz bir duygu, güçlü bir iç dürtüdür.
Bazı insanlar, “yazmazsam ölürüm” sanır.
Yazmadan yaşayamayanlar, yazar olurlar zaten.

* * *

Bizde memurun yazı yazması, en azından asık suratla karşılandı hep.
Yerel bir radyoda Ramazan programı yaptı diye din dersi öğretmenleri; izinsiz şiir okudu diye de edebiyat öğretmenleri çeşitli cezalar aldılar, sürgün edildiler.

*

Olağanüstü dönemlerde, on iki eylül, yirmi sekiz şubat gibi süreçlerde, sadece İslamcı entelektüellere yönelik bir baskı olduğunu düşünür, buna inanırdık.
Milliyetçi, liberal, sol yaklaşımlarla yazı yazan, düşünce üretenlere karşı daha esnek bir tutum içinde olunduğunu sanırdık.
Belki kendimizi fazla önemsediğimizden, belki de geçmişte yaşanan birçok şeyin etkisiyle böyle düşünürdük, bilmiyorum.
Zaten olağanüstü dönemlerin böyle bir özelliği de var; fırtına geçtiğinde, her ideolojik yapı, en çok kendisinin mağdur edildiğini, en çok kendisinin ezildiğini düşünür, savunur.
Çünkü her ideoloji, en doğru yerde kendisinin durduğuna, dolayısıyla da en çok kendisinin hedef alındığına inanır.

* * *

Haberin Devamı

Bugün bunları aşmış durumdayız.
Memurlar da sanat, edebiyat, düşünce, eğitim, ideoloji içerikli yazılarını, her platformda yayınlayabiliyorlar.
Kimse yazılarında takma ad kullanmayı düşünmüyor bile.

Yazarın Tüm Yazıları