Ah çocuklar ah

Okullar tatile girdi. İyi kötü herkes üzerine düşeni yaptı ve bir yıl daha geçti.

Haberin Devamı

Hepimiz karnemizi aldık.
Karneler gelince anne-babaların kimileri sevindi, kimileri üzüldü, kimileri de “dünya telaşından” fazla farkına varamadı, ilgilenemedi.

*

Çocuklar her sabah uykulu gözlerle evlerinden çıktı, akşam olunca da yorgun argın döndü.
Öğretmenler, yöneticiler, bürokratlar, memurlar, hizmetliler, servisçiler, kantinciler çocuklara daha iyi hizmet verebilmek için çalıştılar, uğraştı durdular.
Anne-babalarsa daha yoğun bir çaba içindeydiler.
Çocukların masraflarını karşılamak, ihtiyaçlarını gidermek, onlara iyi bir gelecek hazırlamak için yapmadıkları fedakârlık kalmadı.

* * *

Çocuğun dünyası ise bambaşkaydı:
• Anne-baba meşguldü; akşamları cep telefonu, bilgisayarı, sanal dünyası ile baş başa kaldı. Yalnızdı.
• Aşırı derecede koruma altındaydı. Diğer çocuklarla oyun oynayarak vakit geçiremedi, hiç çocukluk arkadaşı edinemedi; pencereden gördüğü tek tük oynayan çocukları heyecanla izledi.
• Annenin boşluğuna gelerek çıktığı oyun serüvenleri, “Çabuk eve gel!” cümlesiyle hep yarım kaldı.
• “Başına bir şey gelmesin” diye bakkala, markete bile gönderilmedi.
• İstediği her şey anında karşılandı, hayalsiz bırakıldı.
• Kendi yapması gereken şeylerin çoğu başkaları tarafından yapıldı, mücadele azmi elinden alındı.
• Kolay ulaştı; elde ettiği hiçbir şey onu sevindirmedi, hiçbir şeyden tatmin olamadı.
• Manevi tarafıyla pek ilgilenen olmadı; ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmak, kendisini başkalarının yerine koymak, başkalarının mutluluğuyla mutlu olmak, anne-babaya saygılı olmak gibi değerler noktasında fazla duyarlılık gösterilmedi ama tam da böyle olması beklendi.
• Doğal hayatı tanıyamadı. Karıncaların, kelebeklerin, tavukların dünyasından haberi olmadı. Yumurta fabrikada üretiliyor sandı.
• Domatesin, biberin, patlıcanın büyük ağaçlarda kendiliğinden yetiştiğini sandı.
• Genç oldu, ergen oldu, ruhunda isyan dalgaları esti, kimse farkına varmadı.
• Kendisine anlayış gösteremeyen ailesine, çevresine tepkisi terbiye eksikliği, eğitim yetersizliği olarak algılandı; daha çok bastırıldı.
• İsyanları, içine kapanıklığa ya da haylazlığa dönüştü.
• Evde bir kedi kadar değerinin olmadığını, saksıdaki çiçek kadar önemsenmediğini düşündü; kendisini fark ettirme yolları aradı; daha çok gelindi üstüne, daha çok dışlandı.
• Kaygıları, korkuları, sevgisi, nefreti, hayalleri, düşleriyle bir “insan” olarak değil de, bütün ihtiyaçları giderilmiş, sadece derse odaklanması gereken biyonik bir çocuk olarak görüldü.
• Yetenekleri fark edilmedi. Dışa vuran ilgileri “Bırak bu gereksiz şeyleri, dersine çalış!” diye bastırıldı.
• Herkes koro hâlinde “Dersine çalış!” dedi, nefret etti bu cümleden.
• “Hayatın bir yarış olduğu, bu yarışı kazanamazsa hayatının zindan olacağı” düşüncesi ruhuna kazındı.
• Yarışa sürüldü, yalnız bırakıldı.
• Kimseye güvenmemesi öğütlendi hep, herkesten uzak durdu.
• Beton duvarlar arasına sıkıştırıldı. “Başarmak zorundasın” baskısı altında yaşadı ama “başarmanın ne demek olduğunu” kimseden duyamadı. Amaçsız, idealsiz, kaygısız, kayıtsız kaldı.
• Sınava odaklandı. Ne olduğunu bilmediği başarıya odaklandı.
• “Nasıl bir insan” olması gerektiğine kafa yoran olmadı. Yetişkinliğe yaklaşınca kendince ideal edinmeye çalıştı.
• Siyasal, sosyal çalkantılar içinde, dünyanın ağır yükünü omuzlarına alarak büyüdü. Ne olup bittiğini anlayamadan büyüdü.
• Yazık ki yaşından da çabuk büyüdü.

* * *

Haberin Devamı

Bir ders yılı daha başarılı bir şekilde sona erdi. Karnelerimizi hep birlikte aldık ama karnede bunlar yoktu.

Haberin Devamı

DÖRT ÖĞRETMEN

Çocuğun dört öğretmeni vardı aslında:
• Ailesi
• Sınıfta ders veren öğretmeni
• Arkadaşları
• Sanal dünya ve sosyal çevre (televizyon, internet, cep telefonu, diziler, haberler; dolmuş şoförü, berber, garson, bilet satıcısı, yani çocuğun karşılaştığı herkes)

* * *

Tuhaf insanlarız.
Nedense hepimiz çocuğu sorumlu tuttuk.
“Biçtiğimizi beğenmiyorsak ektiğimize bakmalıyız.”

Yazarın Tüm Yazıları