Yeşilçam tadında bir dizi 'Bir Deniz Hikayesi'

Yarın yepyeni bir dizi Kanal D ekranında perde açıyor...

Haberin Devamı

Başrollerinde Begüm Birgören, Emre Kızılırmak ve Emir Berke Zincidi’nin yer aldığı “Bir Deniz Hikayesi”, tanıtımlarıyla bize Yeşilçam melodramlarının o tadı damağımızda kalan lezzetini hatırlatacağının işaretini daha ilk dakikadan verdi...
Sağ olsun ekip beni çekimlerin yapıldığı Bozburun’a davet etti. “Ooh ne güzel, röportaj için gitmişken sevgilimle baş başa iki gün tatili de aradan çıkarırım” diye düşündüm. Ama gel gör ki, zaman yönetimi konusundaki uzmanlığım bir kez daha uçağı kaçırmama sebep oldu.
O yüzden de ekiple, Skype üzerinden röportaj yapmak zorunda kaldım.
Bu nedenle fotoğraflarda bendeniz yokum efendim. Sizi o göbekli fotoğraflarımdan bugünlük mahrum bıraktığım ve görüntü kirliliği yaratamadığım için hepinizden özür dilerim...

Yeşilçam tadında bir dizi Bir Deniz Hikayesi

BEGÜM BİRGÖREN

Haberin Devamı

Türker İnanoğlu’nun adını duyunca koştum

* Şarkıcıların çocukken ayna karşısında geçip elinde saç fırçasıyla şarkı söyledikleri gibi, oyuncular da o yaşlarda televizyonun karşına geçip hayaller kurar mı?
- Ben hiçbir zaman onlardan biri olmadım. Çocukluk yıllarımın en büyük aşkı kitaplardı...

* Hayrola o yaşlarda filozof olmayı kafaya koymamıştın herhalde?

- Ne filozofluğu canım, bildiğin ergenlikti (gülüyor). Kendimi ve hayatı sorgulamaya başladığım dönemde yazarlarla tanışıp onların hayali dünyalarında gezmeye bayılıyordum.

* O kitaplar arası seyahatler sonucu mu yolun oyunculuğa düştü?
- Hayır yahu, oyunculuğa daha çok var (gülüyor). Bu arada o dönemde dizi sektörü şimdiki gibi olmadığı için televizyonda sadece iki-üç proje yer alırdı. Şimdi böyle de konuşunca kendimi 1944 doğumlu gibi hissettim (kahkahalar). Ama gerçekten de durum öyleydi! O yüzden biri oyuncu olmak isteyince akla gelen ilk şey diziler değil, tiyatro olurdu.

* Ve aileler illa ki “Eyvah bizimki elden gidiyor” deyip bu hayallere karşı çıkardı.

- Aynen! Ama bence asıl sorun “Eyvah bizimki elden gidiyor” değil, “eyvah bu çocuğun karnı nasıl doyacak”tı (gülüyor). Bu işe başlamam ise aslına bakarsan biraz zorlamayla oldu.

* Millet oyuncu olmak için yırtınırken, yapımcılar senin peşinden mi koştular?
- Üniversitede Görsel Sanatlar okurken, bir prodüksiyon şirketinde stajyer olarak çalışmaya başlamıştım. Aklımda dizilerde yer almak gibi bir düşünce falan yoktu. Kamera arkasında çalıştığım dönemde Oğuzhan Tercan isteğiyle bir diziden gelen küçük rolü canlandırdım.

Haberin Devamı

Yeşilçam tadında bir dizi Bir Deniz Hikayesi

* “O rolle de hayatım değişti” mi diyorsun?

- Öyle de denebilir... Ama bu sektöre girmeme asıl vesile, Tomris Giritlioğlu oldu. Sanki gelip, sihirli değneğiyle hayatıma dokundu.

* Hep böyle utangaç mısın yoksa sen de benim gibi Skype’da ilk kez röportaj yaptığın için mi gerginsin?
- Ben röportaj yapmaktan ve kendimle ilgili konuşmaktan çok hoşlanan bir tip değilim. Biraz saklı yaşamayı seviyorum.

* Mesleği oyunculuk olan biri için bu kadar anti sosyallik garip değil mi?

- Valla yapacak bir şey yok, öyle çok sosyal değilim! Yakın arkadaş grubumla olduğum zamanlar dışında kendi dünyamda yaşarım. Tabii bunda etrafımızda her geçen gün sayısı hızla artan egosu şişkin tiplerin de etkisi mutlaka vardır (gülüyor). Bu tarz insanlardan korunmak için de mümkün oldukça önüme bakarak devam ediyorum.



* Böyle konuşma, ağlayacağım şimdi... Bu hüzün oynadığın her rolde trajediden trajediye koşmandan mı yadigar?
- Öyle bir söylüyorsun ki, sanki Türk televizyonlarında komedi yapacak bir sürü seçenek var da ben tercih etmiyorum (kahkahalar). Bu arada, hepsi hüzünlü roller değildi. Emre Altuğ’la bir sit-com yapmışlığım da var.

* Seni Julia Roberts’tan Evangeline Lilly’e, ondan Mathilda May’e ve hatta Zeynep Beşerler’e benzetiyorlar. Birinin ilk kez bu kadar çok kişiye benzetildiğine şahit oldum. Benim kafam karıştı, sende durumlar ne?
- (Gülüyor) Evet, öyle bir durum var. Hatta sadece onlarla kalsa çok iyi... Tanıştığım birçok kişi beni bir yakınına benzetip, hemen çıkarıp fotoğraflarını gösterir. Ne diyeyim, birine benzetilmek de benim kaderim galiba!

* Orasını bilemem de, kaderinde bir dizi için Amerika macerasını yarıda bırakmak olduğundan eminim...
- O dizi “Bir Deniz Hikayesi” olunca hiç düşünmedim. Her şeyden önce hikayeyi çok sevdim. Mutlu olacağımı hissettiğim için Amerika’dan döndüm... Ayrıca işin başında Türker İnanoğlu gibi her şeyi tüm detayıyla ele alan bir duayenin olması da karar vermemde önemli bir rol oynadı. Anlayacağın onun adını duyunca koşup geldim... Kesinlikle izleyenlerin içini ısıtacak, sımsıcak bir öykü!

* Öykü sıcak ama Türkiye’nin gündemi son derece gergin...

- Herhangi bir ideoloji için tek bir canın bile feda edilmemesini ve barışın gelmesini diliyorum. İçimiz kavruluyor. Silahsız, diyalog yolunun aciliyetle geldiği barış dolu günler diliyorum.

Haberin Devamı

Yeşilçam tadında bir dizi Bir Deniz Hikayesi

EMİR BERKE ZİNCİDİ

Sokakta tanınınca iyi bir şey yaptığımı anlıyorum

* Sana “Büyüyünce ne olacaksın” diye sormak istiyordum ama büyümüş de küçülmüş biri olduğunu hatırlayıp vazgeçtim.
- Bir abi bana “Sen büyüyünce yönetmen olursun” demişti ama ben oyunculuğu çok seviyorum, ondan başka bir şey düşünemem herhalde.

* Ara sıra “Yeter be çok sıkıldım oyuncaklarımı getirin bana” dediğin olmuyor mu çocuğum?
- Olmuyor, zaten yorulunca çekimlere ara veriyorum. Yönetmen de zorlandığımı hissedince seti paydos ediyor ama ben kamera önünü çok seviyorum. Zaten dizide başka çocuk oyuncular da var. Özellikle okul sahneleri ve maç sahnelerinde çok eğleniyorum.

* Çocuk yaşta ünlü olmak nasıl bir duygu?

- İnsanlar yolda beni tanıdığında iyi bir şey yaptığımı hissediyorum. İşte o zaman da acayip mutlu oluyorum...

Haberin Devamı

Yeşilçam tadında bir dizi Bir Deniz Hikayesi

EMRE KIZILIRMAK

İyi oyunculuk için tip yetmez

* Senin oyunculuk yolcuğun da Begüm’ünkü kadar karışık mı Emre?
- İstersen hayat yolculuğumu anlatayım, gerisine sen karar ver. Babam Sivaslı, annem Samsunlu, ben Ankara’da doğup İzmir’de büyüdüm. Eskişehir’de okudum ve İstanbul’da yaşıyorum. Sanırım böyle özetleyince durum daha net ortaya çıkıyor (kahkahalar).

* Peki çocukken senin var mıydı şöhret olma hayallerin?

- Olmaz olur mu? İlkokulda babamın aldığı gitarla kendi kendime çalıp söylemeye başladım. İlerleyen yıllarda bir taraftan basketbol oynarken diğer taraftan müzik grupları ve küçük konserler derken, ilgim bir rock grubunun solisti olmaya yoğunlaşmış.

* “Bir rockstar’dım” diyorsun yani...
- Pek öyle denemez ama ortaokul ve lise yıllarında derslere çoğu zaman defter-kitap yerine gitarla gittiğim doğrudur (kahkahalar). Basketbol topunu çemberden geçirmek dışında hayatta başka güzel şeylerin de olduğunu keşfettiğim zamanlardı işte...

* Müzik ve spor kariyerinde başarılı oğlumuzun, okulla arası nasıldı?

- Ders çalışmayı hiç sevmeyen bir öğrenciydim. Özellikle matematiğim inanılmaz kötüydü. Zaten bu yüzden ilk üniversite sınavında gümledim. İstemediğim bir şeyi yapmak zorunda kalmak benim için gerçekten çok büyük bir ıstırap! Neyse, sonunda Anadolu Üniversitesi Spor Bölümü’ne girdim.

* İlk aşkın spora ihanet ettiğini düşündüğün için mi spor akademisine yazıldın?
- Bak hiç öyle düşünmemiştim! Basketbolu bırakmıştım ama spordan hayatımın hiçbir döneminde vazgeçmedim. Turizm meslek lisesinden sonra spor akademisinin bana en çok hitap edecek bölüm olacağını düşünmüştüm. Şimdi iyi ki de öyle yapmışım diyorum!

* Kesin “Nasıl olsa yakışıklıyım, Best Model olur dizilere kapağı atarım” fikriyle konservatuvara gitmeyi düşünmemişsindir!
- Best Model, hiç aklımda yokken girdiğim bir yarışma. İkinci olduktan sonra Seul’de yapılan Manhunt International yarışmasında en iyi podyum modeli seçilmişliğim de var ama modellik geçmişim sadece bu yarışmalardan ibaret. Oyunculuğa başlamamla yarışmalar arasında 1,5 sene kadar oyunculuk eğitimlerine hız verdiğim bir süreç var. Yani tipin yetmediğini ta o zamanlarda anlamışım demek ki!

* Bir gün oyunculuk da yetmez deyip içindeki müzik tutkunla rockstar olmaya kalkar mısın peki?
- İnşallah diyelim (kahkahalar). Ama bu işlerde istemek yetmiyor harekete geçmek lazım. Bu günlerde de “Bir Deniz Hikayesi”nin çekimleri harekete geçmemi engelliyor. Acayip yoğunuz. Ama bir gün mutlaka müzikle ilgili bir şeyler yapmak istiyorum...

Haberin Devamı

Yeşilçam tadında bir dizi Bir Deniz Hikayesi

* Oyunculuğa Türker Bey’in “Aşk Bir Hayal” dizisiyle başlamışsın. Yine bir İnanoğlu projesindesin.
- Beni keşfedip, kariyerime çok doğru bir projeyle başlamamı sağlayan isimdir Türker Abi. Şimdi de “Bir Deniz Hikayesi”yle bana yüklediği çok büyük bir sorumluluk var. Ben de yüzünü kara çıkarmamak için gece gündüz demeden çalışıyorum...

* Dizide bir kaptanı canlandırıyorsun. Rol için özel ders mi aldın, yoksa dublör mü kullanıyorsun?
- Dublör kullanmaktan hiç hoşlanmam. Ayrıca da İzmirliyim, denizin içinde büyüdüm. Rüzgar sörfü ve yelken sporları yapan biri olarak kaptanlık bana hiç yabancı değil. Daha ilk denememde kendimi profesyonel kaptan gibi hissettim...

* “Öyle Bir Geçer Zaman ki”de de Emir’in babası Ali Kaptan’dı. Bu dizide de babası yine bir kaptan... Yoksa kaderin bir cilvesi mi bu?
- Üzgünüm ama bu benim ilk kaptan rolüm. Olsa olsa Emir Berke’nin kaderi böyleymiş derim. Fena mı, kaptan oğlu olmak ona hiç yabancı gelmeyecek (kahkahalar).

* Dizinin hikayesi Yeşilçam filmlerini aratmayacak cinsten. O eski Türk filmlerinin sıcaklığını bulabilecek miyiz sizi izlerken?

- Biz o sıcaklığı sadece sahnelerde değil molalarda bile yaşıyoruz. Bozburun gibi cennetten farksız bir yerde çekimleri yapıyoruz. İş bitince otel odamıza çekilmek yerine birlikte vakit geçiriyoruz. Samimiyetimiz doğal olarak işe yansıyor. Çok çalışkan bir ekibimiz var. Yönetmenimiz Aydın Bulut ve Canan Çelik bizden en iyisini almaya yemin etmişler sanki. Onların sabrı bizi perçinliyor.

Yazarın Tüm Yazıları