Özkök’ün Annus Horribilis’ini takdimimdir

Kelimenin tam anlamıyla hayatın içinde ‘yuvarlanıp gittiğim’ günlerden biriydi. Sabah kahvemi alıp bilgisayarın başına geçmiştim ki, postadan gelen paketleri fark ettim. Tek tek hepsini açtım, birinin içinden küçücük bir kitapçık çıktı...

Haberin Devamı

“Sevgili İzzet, en az senin kadar deli bir arkadaşının psikiyatri divanındaki sayıklamaları...” notuyla adıma imzalanmış kara kaplı kitabın üzerinde Ertuğrul Özkök, hemen altında da büyük harflerle Annus Horribilis veya Script Mortem Post yazıyordu.

“Nasıl yani Ertuğrul Bey yeni bir kitap mı çıkarmış?” diye geçirdim içimden...
Ama bu soru kafamı fazla meşgul edemedi çünkü kelimelerine, fikrine, yaptıklarına hayran olduğum adamın; bir süredir içinde biriktirdiği cümleler okunmak üzere beni bekliyordu.
Kahvemden bir yudum alıp ilk sayfayı çevirdim.

Özkök’ün Annus Horribilis’ini takdimimdir


KENDİ BAŞINA KALMAK NASIL HİSSETİRİYOR?

“How does it feel, to be on your own...”
İçinden olduğu kadar hayatından da geçen Bob Dylan’ın şarkısındaki bu sözlerle başlıyordu anlatmaya...
“Bir başına kalmak nasıl hissettiriyor?” diyerek ilk cümlesinden zaten sürekli med cezir halindeki psikolojimi, farklı yerlere götürüp hatta oralarda bırakacağını belli etmişti.
“Annus Horribilis, Latince bir deyim. Oxford Sözlüğü’ne göre ‘berbat yıl’ veya ‘korkunç yıl’ karşılığı olarak kullanılıyor.
Öyle pek ayağa düşmeyen, aristokrat bir kavram. İlk defa 24 Ekim 1992 günü, İngiltere Kraliçesi Elizabeth tarafından kullanılmış. O yıl kraliyet ailesi için felaketler üst üste gelmiş. İspanya Kralı Juan Carlos için ise 2007 yılı, bir Annus Horribilis olmuş.”
Hayatımda artık ‘bis’ yapa yapa midemi kaldıran kötü yıllarım bir bir gözümün önünden geçerken, Ertuğrul Bey sanki karşılıklı muhabbet ediyormuş gibi lafa girdi.
“Herkesin bir Annus Horribilis’i vardır. Benimse iki tane oldu. Üstelik üst üste geldi. 2013 ve 2014 yıllarıydı. Her şey kötü gidiyordu.”

Haberin Devamı


BİR VALİZLE GÖTÜRÜLECEĞİM MEŞUM SABAH

Adeta dostlarla bir çilingir sofrasında gibiydik. Hani derdini anlatırken, “artık dayanamıyorum” deyip kadehinden bir yudum alırsın ya... İşte her kelimesinde bunu hissediyordum.
“Korkuyu, en yakın arkadaşlarımın aynaya dönüşen yüzünde seyretmek kahrediyordu beni.
...Başucumda bir valizle götürüleceğim meşum bir sabahı bekliyordum.”
Bu cümlelerinin öncesi ve sonrası çok daha sertti. Ama eminim ki, yaşadıklarının yanında hafif bile kalırdı. Devam etti...
“Korkmuyordum... Çaresizliğime lanet okuyordum. Cesare Pavese geliyordu aklıma, yaşamaya devam edebileceğim, ama intihar kadar etkili bir eylem arıyordum. Bulamıyordum. İç dünyam daha beterdi. Terk edilmiştim.
Kemiksiz bırakılmış bir köpek gibiydim. Havlayamıyordum, havlarsam komşuyu rahatsız ederim diye çekiniyordum. Tek kişilik bir tarikatım vardı ve darmadağın olmuştu.
...Kimsenin ayaklarımın altında dolaşmasını istemediğim karışık iki yıldı yani... Şizofren bir tül perdenin arkasında yaşıyor, dünyaya oradan bakıyordum ve ruhumda bir sürü kişilikle tek başıma kalmıştım.
...Dibe vurmuş, parçalanmış, gururu kırılmış, meydan okuma organı hadım edilmiş, kastre bir şahsiyettim. Dilsiz bir kastrato, sağır bir empotandım!”

Haberin Devamı


BU BİZE HİÇ YAKIŞMADI ERTUĞRUL BEY

Kitabın başındaki “Bir başına kalmak nasıl hissettiriyor?”un, cevaplaması ne kadar ağır bir soru olduğunu, kemiklerime kadar işleyen çaresizliğini hissedince daha da iyi anlamıştım.
“Uyku haramdı. Geceler bir türlü bitmiyordu. İşte böyle bir gece kendimi, hayalet bir psikiyatrın divanına yatmış buldum.
Sabaha kadar film seyrediyordum ve bu filmlerde işittiğim tuhaf cümleler kafama takılıyordu.
Başucuma bir defter koydum ve bu cümleleri yazmaya başladım.
Aldığım notlar, o andaki durumuma bağlı olarak değişiyordu. Bazen birinin söylediği cümleyi, ötekinin ağzına veriyordum bazen de cümleleri kafama göre yeniden yazıyordum.
Neticede işte elindeki bu defter çıktı ortaya. İki yıllık, kıdemli bir Annus Horribilis erkeğinin seçici algı senaryosu...
Divana yatmış hadım bir erkeğin evrakı metrukesi de diyebilirsin. Bu mahrem defteri, üç beş yakınımla paylaşmak istedim.”
Muhtemelen, bahsettiği gibi sadece ‘yüzünde korkusunu aynaladığı’ o dostlarının elinde var şimdilik bu mahrem defter! Hayali psikiyatri seanslarının zabıtlarını, defalarca izlediği filmlerle konuşmalarını, repliklerin arkasına sığınan yanını okurken içim acıdı. Onu bu kadar kendi başına, yapayalnız bırakmak bize yakışmadı!
“Her insanın içinde alenileşmeye can atan bir mahrem vardır. Benimki de bu işte...” demiş ya kitabının arka kapağında Ertuğrul Bey, bence bu defteri herkes okumalı en azından yaşadıklarınızın hatrına...
Sadece üç beş kişi kütüphanesini değil, bütün kitapçıların raflarını kaplasın en kara kapağıyla...
Yoksa sizin yalnızlığın, başka insanları da yalnız bırakacak.
Ve bu da bize hiç yakışmayacak!

Haberin Devamı


ÖZKÖK’ÜN BAŞUCU DEFTERİNİN KARANLIK SAYFALARINDAN SEÇMELER


*“Son zamanlarda kendi kendime yalan söylemek bile kolay gelmeye başladı”

- Alfie (Onuncu seyredişi)

*“Benim bildiğim, aşkta birini öldürmeye çalışmazsın.”

- Birdman

*“Çekingen olandan korkacaksın. Dünyayı onlar yönetir.”

- Yves Saint Laurent

*“Asla doğmamış olmak belki de en büyük nimettir.”

- Match Point

*“Ölüler asla ölü kalmaz...”

- Cloud Atlas (Kaçıncı seyredişi olduğunu hatırlamıyor)

Özkök’ün Annus Horribilis’ini takdimimdir

Yazarın Tüm Yazıları