Durdurun dünyayı inecek var!

Karl Marx’a göre tarihte her ne olduysa, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur. Buna Hitler’in dünyaya meydan okuyup sığınakta kafasına kurşun sıkması da, Sezar’ın Roma tahtına çıkıp en yakını Brütüs tarafından sırtından hançerlenmesi de örnektir.

Haberin Devamı

Karl Marx’a göre tarihte her ne olduysa, başka türlü olamayacağı için öyle olmuştur. Buna Hitler’in dünyaya meydan okuyup sığınakta kafasına kurşun sıkması da, Sezar’ın Roma tahtına çıkıp en yakını Brütüs tarafından sırtından hançerlenmesi de örnektir.
Ancak insanlık tarihinin 2500 yıl boyunca yaşadığından kat be kat fazla değişim son 250 yılda yaşanmış. 25 yılda yaşananlar ise, ondan önceki 250 yıldaki değişimi fersah fersah aşmış. 
Geçen 25 yılı hatırlarım elbette hatırlamasına da, sizleri bunaltacak bir 80’ler nostaljisine girmeyi hiç düşünmüyorum. 
Yoksa Independenta tankerinin patladığı gece de aklımda, tankların İstanbul sokaklarını kuşattığı o gri 12 Eylül sabahı da... 
Berlin Duvarı’nın yıkıldığı çılgın günü (yoksa parti mi deseydim) de bilirim, Commodore 64’lerin başında geçirdiğimiz uzun uykusuz saatleri de... 
Jetonu atıp sevgilimizi aramak için ankesörlü telefonların önünde girdiğimiz kuyrukları da...
Mahalledeki televizyon olan tek evde toplanılıp siyah–beyaz tüplü ekrandan iki üç saatlik yayının izlendiği seneleri de hatırlarım... Yılbaşı geceleri saat tam 12’de ekranda beliren efsane Nesrin Topkapı’yı da...
General Schwarzkopf’un (şimdiki çocuklar bunu şampuan markası olarak bilir) Körfez’i işgalini de...
Hele bir İkiz Kuleler hadisesi var ki, değme bilim-kurgu filmleri nal toplar yanında...
Neyse efendim lafı daha da uzatıp, dolandırmadan meramımı dile getireyim artık.
Ben 50 yıllık ahir ömrümde, şu son birkaç senede tanık olduğum kadar acayip şeye tanık olmadım.
Neredeyse tüm bir şehrin sokaklara aktığı ve “Polis, etrafın kuşatıldı, halkına teslim ol” sloganlarının atıldığı Gezi günleri mesela...
Fransa’daki, film izler gibi izlediğimiz trajik Charlie Hebdo saldırısı...
Ankara’da patlayan ve bütün ülkeyi mateme boğan o hain bombanın karanlığı...
Geçen hafta Paris’i kana boyayan terör...
Ortadoğu’da arapsaçına dönen dengeler...
Bir sene içinde eskiyen cep telefonları...
Artık neredeyse gerçek hayatın ve ilişkilerin yerini almaya başlayan sosyal medya...
Neresinden baksan her yanından yaldızı dökülen kocaman bir yalan dünya...
Tarihin hiçbir döneminde yaşanmayan azgın bir tüketim çılgınlığı...
Ve bütün bu ürkütücü değişimin ortasında kıyıya vuran çocuk cesetleri...
İnsanın olan bitene bakıp “Durdurun dünyayı inecek var” diye haykırası geliyor...
Bu yazıyı bir gözümle kan dolu haber bültenlerini izlerken yazdım.
O yüzden zaten kaçmış keyfinizi biraz da ben kaçırdıysam kusuruma bakmayın...
Birazdan pencereyi açıp şehrin puslu havasından kocaman bir nefes çekerim içime ve size, her zaman okumaya alıştığınız neşeli İzzet yazılarından birini daha yazmaya başlarım...
Çünkü hayat devam ediyor bütün acılarına rağmen...
Ve aramızda kalsın ama ilk defa 50 yaşındaymışım gibi hissettim kendimi bugün ben...

Haberin Devamı

CELAL ÇAPA ‘ARTİZ’ Mİ OLUYOR?

Haberin Devamı

Durdurun dünyayı inecek var

Cuma günü güzel havayı fırsat bilip Nişantaşı’nda tur atmaya çıktığımda, uzun zamandır bir araya gelemediğim Celal Çapa’yla karşılaştım. Vallahi abim diye söylemiyorum az şeytan değildir bizimki. Yüzündeki gülümsemeden bir işler çevirdiğini hemen anladım. 
“Oğlum karşında yeni bir jön duruyor” dedi ve başladı anlatmaya.
Efendim bizim Celal, Fox TV’de yeni başlayacak olan bir diziden oyunculuk teklifi almış. Dizinin başrolünde ise Ezgi Mola var... Vurur yüze ifadesi abilerin bitanesi de Ezgi’nin sevgilisinin amcasını canlandıracakmış.
Mış diyorum çünkü kendisi gelen teklifi henüz kabul etmemiş, senaryoyu okuyup öyle karar verecekmiş. Sanırsınız 60’ına merdiven dayamış iki çocuk babası adam değil de Kıvanç Tatlıtuğ vardı karşımda... Dedikleri doğruymuş, dizi oyuncusu olma ihtimali bile insanın halini tavrını değiştiriyormuş.
“Şebnem ne diyor bu işe?” diye sorduğumda “Daha haberi yok, sakın bunu yazma” deyince aldı beni bir gülme... Çaktırmayın ama sanırım o beni hâlâ gece kulübü işletmecisi sanıyor...
Eh ama gördüğünüz gibi ben dayanamayıp oturdum klavyenin başına. Yengemin kısmetinde abimin dizi yıldızı olacağını benden duymak varmış.
Eşinden izin koparıp, senaryoyu beğenirse, iş yapımcılarla parada anlaşmaya kalacak. Bizimki bu konuda çok iddialı, çünkü el sıkışırlarsa, alacağı parayı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlamayı düşünüyormuş.
Celal Çapa’yı bulmuşken etinden sütünden faydalanmamak olmaz diye düşünüp yeme-içme piyasasındaki son durumları da sordum. O da bana en revaçta olan 10 mekanla, yıldızı sönmeye başlayan 5 işletmenin isimlerini sıraladı.
“Yahu her hafta versene bana şöyle bir liste” dediğimde ise “Ulan her hafta mekan listesi mi yapılır? Oğlum burayı Londra’yla, New York’la karıştırma. Kaç mekan olduğu zaten ortada. Döne döne aynı dükkanları yazmanın ne manası var?” diye cevap verdi ve şöyle devam etti: “Her hafta restoranları sıralayıp mekan sahiplerinden haraç mı toplayacağız? 
Böyle yaparsak hesap almazlar. Bırak ben hesabımı ödeyeyim de rahat rahat gerçekleri söyleyebileyim.”
Buyrun size yılların duayen işletmecisi Celal Çapa’nın favori mekanları, artık yanından bile geçmemeye çalıştıkları ve kendi ağzından sebepleri...

Haberin Devamı

GÖZDELER

1- Paper Moon: Açıldığı ilk günden beri lezzet ve servis konusunda gösterdiği istikrarla tartışılmaz. 
2- Döner&Co: Muadillerine nazaran biraz pahalı olmasına rağmen Bursa’dakileri aratmayan lezzette döneri var. 
3- Beymen Brasserie: İstanbul kafeleri arasında en iyi ve farklı lezzete sahip; İstanbul’un vazgeçilmezi.
4- Goya: Görmek ve görünmek isteyenlerin a la mode mekanı.
5- Şöhretler Köftecisi Beşiktaş: Kendiniz yapsanız bile bu kadar güzel köfte yiyemezsiniz.
6- Cantinery: Zorlu’nun en lezzetli mekanı.
7- Karaköy Dodo Cafe: Ambiyans da yemekler kadar güzel.
8- Zıpkın: Yeni nesil, müthiş lezzetli balıkçı.
9- Sahrap Pera: Mönüdeki her şey ekrandaki kadar muazzam.
10- The Bar: Yeni dönem klasiklerinin arasına girme yolunda.
Bu arada abim etik olmaz diye düşündüğü için oğlu Emre Çapa’nın mekanı Duble Meze’yi listeye koymadı. Zaten Emre’nin başarısı bu listeye girse de girmese de gayet ortada.

Haberin Devamı

Durdurun dünyayı inecek var

GÖZDEN DÜŞENLER

1- Fenix: Artema misali bir açılıp bir kapanması, müşteriyi mekandan soğuttu.
2- La Petite Maison: Bir türlü 
İstanbul ruhunu yakalayamadı, şehre Fransız kaldı.
3- Morini: Müşteri kazıklamak benim zamanımda modaydı, bunlar hâlâ öyle zannediyor.
4- Jamie’s Italian: Ne yazık ki Londra’da başarılı olmakla, İstanbul müşterisinin midesi fethedilemiyor.
5- Gina: Çok iyi başlamalarına rağmen son dönemde 
yemeklerin lezzetinde ciddi bir düşüş var.


HÜLYA AVŞAR İLE BEREN SAAT ARASINDAKİ 7 FARK

Durdurun dünyayı inecek varDurdurun dünyayı inecek var

“Muhteşem Yüzyıl Kösem”i izlerken aklıma bu iki bölümün yıldızı Hülya Avşar’la önümüzdeki bölümlerde ekibe katılacak Beren Saat hakkındaki tezatlar geldi. Buyrun birlikte bakalım...
1- Hülya, Kösem’in dezavantajı, henüz sahaya çıkmayan Beren ise avantajı... 
2- Hülya’nın ömrü Gülben’le atışmakla geçti, Beren’in kendisiyle yarışmakla...
3- Hülya olmayan sesiyle şarkıcılık yapmaya çalıştı, Beren’se sadece oyunculuk... 
4- Hülya Emirgan-Bebek, Beren Cihangir-Nişantaşı...
5- Hülya her dönem iktidarla barışık, Beren müzmin muhalif...
6- Hülya güzellik yarışmasıyla şöhretin kapılarını araladı, Beren’se yetenek yarışmasıyla...
7- Hülya’nın kız kardeşi 
popüler, Beren’in 
kocası...

Yazarın Tüm Yazıları