Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı

Yalnız bir adamın İstanbul’dan gece izlenimleri

Haberin Devamı

Etrafımdaki goygoyu çok, icraatı kifayetsiz kalabalıktan uzaklaşıp “Yeter bu kuru gürültü, biraz kafanı dinle be İzzet! Hiç olmazsa bu geceyi kendine ayır” dedim. Bir yanım Boğaz’ın janjanlı mekanlarına doğru seyirtirken, öte yandan içimdeki hayta her zamanki gibi yine rahat bırakmadı beni... Kalbimle beynim arasındaki iktidar mücadelesinin sonunda, bir baktım ki Asmalımescit’teyim.

 

1 - Şehrin ve Gecenin Öteki Yüzü


Şehrin bu müstesna köşesi bir sokak partisi havasındaydı. Hanımlar alımlı, beyler zarifti. İnsanlar, ülkenin başka hiçbir yerinde görmenin mümkün olmadığı mütebessim bir ifadeyle dolaşıyorlardı. Ama beynimdeki şeytan, “Bu sahte tebessümlere kanma” diye dürtüp duruyordu beni. Sonunda midemin gurultusu, kafamdaki kalabalığın sesini susturdu.
Ayaklarım beni efsane mekan Yakup’un kapısına getirmişti. Bir köşede her zamanki gibi memleketi kurtaran gazeteciler, hemen yanında Beyoğlu’nun tadını çıkaran coşkulu turistler ve aralarına serpiştirilmiş Sevgililer Günü’nü bir gece önceden kutlayan çiftler vardı.
Ne boş masa, ne de bende bu pozitif atmosfere katılacak hal vardı... Tam arkamı dönüp gitmeye karar vermiştim ki, “İzzet abi, İzzet abi” diye bir ses duydum.
Rahmetli Yakup’un oğlu Yıldıray ve kardeşinden başkası değildi seslenenler. “Buralara kadar gelmişsin, vallahi seni bırakmayız” deyip hemen bitişiğindeki kardeş dükkan Yare’nin yol kenarındaki tek kişilik mahsun masasına oturttular beni.
Mekanın meşhur lezzeti yaprak ciğer ve ızgara muska böreği geldi masaya birkaç dakika sonra.
Neyse efendim size burada uzun bir Asmalı güzellemesi yapacak değilim. Bu saatten sonra sözü İstanbul sokaklarının gece insanlarına bırakıyorum. Buyrun şehrin ve gecenin öteki yüzüne...

 

Haberin Devamı


BUNLAR BEYOĞLU’NUN EN GÜZEL GÜNLERİ

Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı


Asmalımescit’in üç alamet-i farikası vardır der eskiler. Biri Yakup, öteki Refik, diğeriyse 25 yıldır masası, sandalyesi hiç değişmeyen, gazeteciliğin duayenlerinden Okay Gönensin. Görünce uzaktan saygıyla selam verdim üstada...
Eliyle işaret edip “Gel bakayım yanıma çocuk” diyerek masasına çağırdı. “Abi keyifler nasıl?” diye sordum, “Vallahi n’olsun şahane” dedi. “Ben 12 yaşından beri buralara ceketle kravatla çıkılan günleri de, Spor Sergi’de maç seyrettikten sonra keyfetmeye gelinen günleri de, Hachette’ten yabancı dergi ve gazeteleri alıp sinemaya gittiğimiz günleri de, 80’lerde sokağa çıkılamayıp buraların özlemiyle evlerimizde oturduğumuz dönemleri de bilirim.
Bak sen sormadan söyleyeyim, bu Beyoğlu’nun en güzel dönemi. Neden biliyor musun çocuk? Çünkü bu yaştan sonra bana her şey güzel.”

 

Haberin Devamı

BURALARIN KRALI ALİ BABAYLA CEM YILMAZ

Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı


Okay Abi’nin yanından ‘tek kişilik dev’ masama dönerken sokağın meşhur darbukacısı yolumu çevirdi. “Abi seni yakalamışım, paranı almadan bırakmam” diye tutturdu. “Madem öyle ben de, senden durumlar hakkında iki cümle almadan bırakmam” dedim, anlaştık. Kısa bir 9-8’lik ‘oratoryonun’ ardından başladı aynı hararetle anlatmaya: “Abi buraların kralı Ali Ağaoğlu, o bizim babamız! Hiç kusura bakma senin gibi cimri değil, cebimize dolarları koymadan yollamaz bizi. Sanatçılardan kim dersen, Cem Yılmaz abi. Hatrımızı sorar, karnımızı doyurur, harçlığımızı verir.”

 

TROLLCÜLER YÜZÜNDEN DENİZ BİZE KÜSTÜ

Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı

Sonunda midemin ‘homurtuları’ susmuştu. Bu kadar yemeden sonra her ne kadar Arnavutköy- Bebek hattında Şeyda Coşkun refakatinde olamasa da biraz yürümem gerektiğinin farkındaydım. Vurdum kendimi Tophane’nin dik yokuşundan Galata’ya...
Saat gece yarısını çoktan geçmişti ama köprünün üzerinde onlarca oltacı vardı. “Rastgele arkadaşım” diyerek birinin yanına yaklaştım. “Derya kuzularında vaziyet ne” diye sordum, “Abi ağ atanlar ve trollcüler denizin dibini kurutup balıkları küstürdü. Aman ha yanlış anlama benim kastettiğim troll şu son zamanlarda moda olan Twitter’dakiler değil, balıkları telef edenler. Gözümüzün önünde bu haltı yiyorlar, hemen deniz polisini arıyoruz, saatler sonra geliyorlar ama 2-3 tur atıp gidiyorlar.
Bize de ancak bu gördüğün çelimsiz balıklar kalıyor ama buna da şükür be abi. Önce balıklar terk etti bizi, yakında olta sallayanlar da gider, Galata Köprüsü de kuşlara kalır. Bak şu gördüğün kovada, hanım ve çocuklarla yarın akşam yiyeceğimiz yemek var hamdolsun. Bunu da bulamayanlar var...”
“Söylediklerinden dolayı başın ağrımasın” diyecek oldum, “Abi onlara kızmıyorlar da gelip bana mı kızacaklar? Sen aynen yaz bu söylediklerimi” diye ısrar etti, adı bende saklı balık tutan kardeşimle vedalaşıp yürümeye devam ettim.

 

Haberin Devamı

MİTİNG VAR SANDIM PİLAVCI KUYRUĞU ÇIKTI

Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı

Aldığım kalorileri yakmak için Unkapanı yokuşundan iki bin yıllık Bozdoğan Kemeri’nin görkemli manzarasını seyrede seyrede tırmanırken, hemen solumda acayip bir kalabalık fark ettim.
“Ne o, şöhret olmak isteyenler geceden İMÇ’nin kapısında mı sabahlıyor” diye geçirdim önce aklımdan. Ama sonradan Plakçılar Çarşısı’nın çoktan o eski İMÇ olmaktan uzaklaştığını hatırladım. Peki kimdi bunlar? Yoksa bir protesto için mi toplanmışlardı?
Merakla yanlarına yaklaştım ve yolun kenarında park etmiş bekleyen taksiciye “Hayırdır bu ne kalabalık” diye sordum. “Ohoo senin dünyadan haberin yok be abi, burası memleketin en ünlü pilavcısı” dedi alaylı bir gülümseyle.
İşte o anda kafama dank etti! Burası bir zamanlar Ahmet Hakan’ın köşesine konu olan meşhur Unkapanı Pilavcısı’ydı. Gelmişken tatmadan gitmek olmaz diyerek bir tabak tavuklu pilav da ben aldım. Zevkler, renkler ve damak tadı tartışılmaz derler, o yüzden de kapısında izdiham olan bu pilavcı hakkındaki yorumumu saklı tutuyorum ama ayranını sorarsanız hakikaten güzeldi.

 

Haberin Devamı

ASMALIMESCİT EĞLENCENİN GETTOSU OLDU

Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı


Ben darbukatörle ayaküstü muhabbet ederken masa çoktan donanmıştı bile. O nefis meyhane köftesini soğutmamak için hızlıca yerime oturdum. Birkaç lokmadan sonra Yakup ve Yare’nin genç patronları Yıldıray’la Ufuk yanımda belirdi.
Hani ‘gülmesini bilmeyen dükkan açmasın’ derler ya, işte bu çocuklar gerçekten gülmesini biliyor. “Yakup’u bin yıldır biliriz de bu Yare’nin hikayesi nedir” diye sorunca, Yare’nin, Yakup’la Refik’in ilk hecelerinden ortaya çıkan bir mekan olduğunu öğrendim. Yıldıray anlatmaya devam etti: “Asıl mesleği gazetecilik olan Ufuk kardeşim de bize katılıp meyhaneciliğe modern bir bakış açısı getirdi.
Burası eğlence dünyasının önemli bir gettosu. O yüzden de herkes kendinden bir şeyler buluyor. Çünkü insanların iyi günlerinde de kötü günlerinde de, aşıkken de, ayrılınca da buralara mutlaka yolu düşer.”

 

Haberin Devamı

AKSARAY KULÜPLERİNDE EĞLENCE DOLUDİZGİN

Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı


Madem tek başına İstanbul gecelerine aktın, buralara kadar gelip bir Aksaray kulübünü görmemek olur mu dedim ve soluğu civarın en meşhur ve cafcaflı mekanlarından biri olan Coctail’de aldım.
Kapıdaki güvenlik, maşallah İngiliz gümrüğünü aratmıyordu. Meğer tanımadıklarını mümkün olduğunca içeri almıyorlarmış.
‘Edepli İstanbul beyefendisi’ tavrımdan etkilenmiş olacaklar ki, içeri kabul edilme şansına nail oldum.
Üç basamak indikten sonra, bir baktım adeta Birleşmiş Milletler genel kurulundayım. Mekanın neredeyse tamamı turistlerle doluydu. Her milletten insan kendi meşrebine göre eğleniyordu. Almanca, İngilizce, Fransızca kahkahalar havada uçuşuyordu.
İstanbul’un kalbur üstü sosyetik mekanlarından en belirgin farkıysa herkesin kendi halinde olmasıydı.
Ortam ışıltılıydı ama ben artık bu yüksek volümlü müziğe dayanma gücümü kaybetmiştim.
Yıllar yenilmişim be size! Saat sabahın 3’üne yaklaşıyordu, bense rutin uyku saatimin limitlerini çoktan aşmıştım. Turumu bitirme niyetiyle mekana veda ettim.

 

İKTİSATI DERECEYLE BİTİRDİM AMA BANA KİM İŞ VERİR?

Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı

Kulüpten çıktım, taksiye binip gideceğim istikameti tarif ettim. Harbiye’ye yaklaşınca yolda müşteri bekleyen seks işçilerini gördüm. Madem ki İstanbul gece hayatının fotoğrafını çekiyordum, onlardan biriyle de iki çift laf etmemek olmazdı. Taksiden indim ve adının Selin olduğunu söyleyen 25 yaşındaki trans kadınla sohbete başladım.
“Nedir sana bu soğukta sabahlara kadar kaldırımları arşınlatan” diye sorunca, bir dokundum bin ah işittim.
“Ben Anadolu’nun kalburüstü üniversitelerinden birinde iktisat okudum. Bölümümü dereceyle bitirdim. Fakat öz anam babam beni hor görüp, kabul etmeyerek, sokağa atmışken bana kim iş verir ki? Karnımı doyurabilmem için yapabileceğim tek iş maalesef bu!”
“Peki korkmuyor musun? Tehlikeli değil mi” diye sorunca aldığım cevap belki de bu gece duyduğum en acı cümleydi: “Tehlikeli olmasına tehlikeli ama bazen inşallah başıma bir şey gelir de biter bu çile diye düşünüyorum.”
Sözün bittiği yerdi, yürümeye devam ettim...

 


İYİ Kİ OYUNCULAR VAR

Cumartesi gecesi İzzet Çapa şehrin sokaklarını arşınladı


Her kesimden, her meslekten insanla hasbıhal etmişken, işin hakkını ver ve finali bir işkembecide yap oğlum İzzet dedim. Beyoğlu’nun ünlü mekanı Lale İşkembecisi’nde son molamı verdim. Tam çorbamdan ilk kaşığı aldım ki, 60 küsür yıllık markanın patronu Turgut Bey masaya teşrif etti.
“Biz Arnavutuz. Elimizden üç iş gelir; bahçıvanlık, ciğercilik ya da çorbacılık. Ben de aile geleneğini devam ettirmeye çalışıyorum. Fakat böyle giderse işkembecilik üç seneye kalmaz biter. Ne usta yetişiyor, ne de hayvancılık eski kalitesinde... Ama biz gücümüz yettiğince direneceğiz. Bak mesela Apik kapanınca, işsiz kalmasınlar diye bütün ustalarını buraya aldım.”
“Peki son yıllarda müşteri profilin değişti mi” diye soruyorum “Allah’tan dizi oyuncuları var. Çekimleri çok geç saatlere kadar sürdüğü için gelip karınlarını burada doyuruyorlar” diyor.

 

Gecesi de, gündüzü de apayrı güzel olan bu ‘şehirlerin kraliçesinin’ inşallah bahtı da güzel olur temennisiyle evin yolunu tuttum...
Yarim İstanbul, gel öpeyim gerda-nından...

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları