Seçilince başkan mı olacak?

HALİÇ Kongre Merkezi ana baba günü.

Haberin Devamı

Polis ve orada düzeni sağlamakla görevli olanlar, ‘Ben de gireyim’ diye kapıya dayananları geri çevirmekle meşgul.
Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan birazdan kendisinin nasıl bir cumhurbaşkanı olacağını anlatacak ve bunun anlatıldığı ‘vizyon belgesi’ni açıklayacak.
Bütün önlemlere ve kapıdan geri çevirmelere rağmen salon merdivenler ve fuaye dahil hıncahınç dolu. Görevliler ellerinde pankartlar tutuyor. Birinde ‘Basın’ yazıyor, oraya yöneliyorum Fatih Çekirge ile birlikte. Ötede ‘Sanatçılar’ pankartı var, ‘Sporcular’ pankartı var, hatta ‘Akil İnsanlar’ pankartı var.
Başbakan, kendisi için yapılan yeni şarkının bestecisine teşekkür ettikten sonra konuşmaya başlıyor. Ben pür dikkat, rejim değişikliği veya ülkeyi ve AK Parti’yi Çankaya’dan yönetme anlamına gelebilecek cümleler olup olmadığını izliyorum.
Bu sefer Abdullah Gül’ü ismiyle anarak onu ayrı tuttu, eski cumhurbaşkanlarının rolünü anlatırken, ‘Milletin yetkisini alıp yönetmeye gelmiş başbakan var, ama cumhurbaşkanı oradan dur diyor’ dedi.
Ama bu cümleden hemen sonra da ‘başkan’ dedi, bunu da ‘Cumhurbaşkanı yani cumhurun, yani halkın başkanı’ diye izah etti.
Buradan pek ekmek çıkmayacak anlaşılan.
Çünkü, Erdoğan belki de, ‘10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmayacak, rejim değişikliği oylanacak’ sözlerinin anketlerde etkili olmaya başladığını gördü. Veya ‘Merak etmeyin ben bir yere gitmiyorum, ülkeyi de AK Partili başbakanla birlikte yöneteceğiz’ diye özetlenebilecek sözlerinin siyaseten bir hata olduğunu düşünmeye başladı. Veya bu iki spekülasyon da doğru değil; yarın yine aynen o sözlerle konuşmaya devam edecek.
Ancak son birkaç haftada AK Parti çevrelerinden de duymaya başladığım, benim de büyük ölçüde makul bulduğum görüşü aktarmam lazım:
‘Güçlü ve icracı cumhurbaşkanı’ olmanın bir tane yolu var: Başbakanın buna izin vermesi.
Süleyman Demirel’in Thomas Hobbes’dan naklen kullanmayı çok sevdiği bir sözdür ‘The power is indivisible-Güç bölünemez’ cümlesi.
Güç bölünemez ama cumhurbaşkanı ile başbakan arasında paylaşılabilir.
Bu biraz bileşik kaplar gibi. Cumhurbaşkanına eklenen güç başbakandan eksilendir.
Yani, başbakanlık makamını ve başbakanlık yapan kişiyi zayıflatmadan, onun zayıf gözükmesini göze almadan güçlü cumhurbaşkanı olmak kolay değil.
Peki bu millet ‘zayıf’ birine oy verir mi? Hadi diyelim ki verdi, 2015’te seçim kazanıp gelmiş bir başbakan yetkilerini yine de cumhurbaşkanına kullandırtır mı?
Bekleyip göreceğiz.

Haberin Devamı

Tek tutuklusu bile kalmadı...

HAYIR
, KCK davalarından söz etmiyorum. Onları ayrıca incelemek ve nasıl feci sonuçlara yol açtığını ayrıca görmek lazım. Bugün, Ankara’da yürüyen faili meçhul bazı cinayetlerle ilgili davadan söz edeceğim.
Davanın yegâne tutuklusu, itiraflarıyla aslında bu davanın açılmasını temin etmiş olan, kendi işlediği cinayetleri de söylemekten geri kalmayan eski polis Ayhan Çarkın’dı. Dün o da tahliye oldu; yakınlarını bu cinayetlere kurban vermiş ailelerin gözleri önünde.
90’lı yılların bütün derin karanlığı içinde bu dava sayesinde gündeme gelen çok özel bir başka karanlık biçimiydi oysa. Ve bu davanın çok daha derinleşmesi, var olduğu iddia edilen Milli Güvenlik Kurulu kararlarından başka devlet kurumlarının yazışmalarına kadar her şeyi kapsaması beklenirdi.
Ama bakın, o karanlık yıllarda belli bir payı olan MİT dışında hiçbir devlet kurumu mahkemeye yardımcı olmadı; savcılığın soruşturması da bence ciddi anlamda sınırlı kaldı.
Oysa bu dava bizi, en azından bir dönemin yönetim anlayışı bakımından aydınlığa çıkarabilecek potansiyeli taşıyan çok önemli bir dava.

Yazarın Tüm Yazıları