RTÜK bizi 90’lı yıllara geri ışınladı

BELKİ dikkatinizi çekti, belki çekmedi, dün Hürriyet’in birinci sayfasındaki bir haber, Türkiye’nin ifade özgürlüğü algısında nasıl da geriye gittiğinin son kanıtı niteliğindeydi.

Haberin Devamı

Haber, Radyo Televizyon Üst Kurulu RTÜK’ün CNN Türk televizyonuna kestiği bir cezayla ilgili. RTÜK, bir programda bir katılımcının uzun uzun gerekçelendirerek ‘PKK bir terör örgütü değildir’ demiş olmasını cezalandırdı ve bizi birdenbire 90’lı yılların ilk yarısına ışınlamış oldu.

Oysa daha düne kadar TRT ekranında bile Abdullah Öcalan’ın adından başına bir sıfat ekleme mecburiyeti hissetmeden söz edilen bir ülkede yaşıyorduk; şimdi PKK’yı başına ‘Bölücü terör örgütü’ sıfatını eklemeden konuşamayacağımız günlere geri geldik.
Başa bir sıfat koymak veya koymamak çok mu önemli? Evet önemli. İsteyen istediği aşağılayıcı sıfatı koyar, onun bileceği iş ama o aşağılayıcı üslupla konuşmanın tartışmaya bir katkısı olamayacağını düşünen birinin artık o programlarda kendini rahat hissetmesi pek mümkün olamayacak. Zaten bu ceza yüzünden TV’ler de, öyle konuşma ihtimali olan kişileri canlı yayına falan çıkarmayacak.
Alın size özgür tartışma ortamı... Bırakın karşıt görüşü, tarafsız görüşün bile olmadığı ‘tartışma’ programları. Kendin çal kendin oyna tarzı propaganda.
Türkiye tabii durduk yerde 90’lı yıllara gerisin geri ışınlanmadı. PKK şiddetinden, ‘özyönetim savunması’ adı altında şehirlere, mahallelere kazılan hendeklerden, boşaltılan evlerden atılan kurşunlardan söz etmemiz gerek önce. Hemen ardından da meskûn mahallere giren tanklardan, toplardan, zırhlı personel taşıyıcılardan.
Yüksek şiddet ortamı, o şiddetin kökenlerini konuşmayı da engelliyor. Pek yakında ‘örgüt propagandası’ suçlamalarındaki patlama da açığa çıkar; ardı ardına insanlar, hatta gazeteciler hapse girer.
Ama yine de insan sormadan edemiyor: İfade özgürlüğü, o da olduğu kadarı, bu kadar kırılgan bir denge üzerinde mi yükselmişti ki, sadece beş ay içinde yılların çabası, mücadelesi berhava oldu, devletimiz bir anda ‘fabrika ayarları’na geri döndü?
Ne oldu o ‘Eleştiri amacıyla görüş açıklamanın hakaret veya örgüt propagandası sayılamayacağı’nı yazan ‘ilerleme’ yasalarına? Hepsi yerinde duruyor ama uygulama bir anda değişiverdi işte.
O yüzden yıllardır ısrarla söylüyorum: Türkiye demokratikleşecekse, önce savcıları ve hâkimleri demokrasiyi içine sindirmiş insanlardan oluşacak; yoksa istediğiniz kadar yasa çıkarın, çok az şey değişiyor.

 

Haberin Devamı


Davutoğlu barışı nasıl sağlayacak?

 

Haberin Devamı

MEDYAMIZ, özellikle de merkez medyamız nasıl seçimde sınıfta kaldıysa seçim sonrasında da sınıfta kalmaya devam ediyor.
Medyada yer alan görüşlerin hiçbir temsil ediciliğinin olmadığı, toplumda pek de karşılık görmediği seçim sonucuyla belli oldu. Şimdi, seçim sonrası medyaya yansıyan ana tartışma konuları da galiba memleketteki gerçek tartışmayı yansıtmaktan hayli uzak.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, ısrarla bir öncelik sıralaması veriyor. Birinci sırada toplumsal gerilimin düşürülmesi, kutuplaşmanın törpülenmesi var. İkinci sırada da AK Parti’nin seçim vaatlerinin hayata geçirilmesi.
Peki nasıl yapacak da toplumsal gerilimi düşürecek Davutoğlu? Bunun ipuçları da var: Muhalefet liderleriyle görüşmeler yapacak Başbakan ve benim anladığım yargı reformundan anayasa değişikliğine kadar uzanan kapsamlı bir demokratikleşme paketini gündeme getirecek, anayasa ve yasa değişikliklerine destek/katkı isteyecek.
Toplumsal gerilimin bir bölümü, özgürlüklerin kısıtlanması algısından ve özgürlük kısıtlayıcı uygulamalardan kaynaklanıyor. Bunları gidermek, giderirken de muhalefetin eleştirilerine kulak tıkamayıp yapıcı olmak toplumsal barışa giden yolda önemli katkı sağlar.
Tam da bu sebeple başkanlık sistemi meselesi gündemde yok ve pek gelecek gibi de durmuyor.

 

Haberin Devamı

AK Parti’nin ‘emanet’ oyları

 

BEN bu ‘emanet oy’ lafını zaten hiç sevmiyorum. Kimin ‘tapulu oy’u olabilir ki? Tapulu, sahibi önceden belli oylar olduğunu düşünüyorsak seçim yapmanın, yarışmanın ne anlamı var?
7 Haziran, AK Parti’nin ciddi oy kaybettiği bir seçimdi, 1 Kasım ise kaybettiğinden fazlasını geri kazandığı.
Benim gördüğüm, AK Parti 1 Kasım’da neden ve nasıl kazandığının farkında. Ve 7 Haziran’da kaybettiren hataları tekrar etmemek, 1 Kasım’da kazandıran şeylere ise ihanet etmemek şimdiden partide bir öncelik olarak belirmiş gibi duruyor.
Umalım bu hal kalıcı olur.

Yazarın Tüm Yazıları