Önyargılarımızın esiri olmadan düşünmek

BİR adam düşünün, üniversitede yazdığı doktora tezi bir kez reddedilmiş, doğru dürüst iş bulamamış, bir yakınının torpiliyle patent bürosunda çalışabilmiş ancak.

Haberin Devamı

Ve bu adam, oturduğu yerde önce ışığın davranışlarını anlattığı özel görelilik teorisini yazmış, yayınlamış. Ardından ilk teorisinin resmin tamamını göstermediğini fark edip daha büyük resme yönelmiş.

Bir nokta gelmiş, tıkanmış kalmış, çünkü matematik bilgisi yetersiz kalmış. Bir dostuna mektup yazıp yardım istemiş, ‘Beni kurtarmalısın’ demiş. Dostu, ona çalışması için bir geometri kitabı vermiş.


Ve o, o kitaptan öğrendikleriyle birlikte bütün evreni açıklayan büyük teorisini yazmış. Teorinin içerdiği denklemleri bugün aradan 100 yıl geçtikten sonra hâlâ keşfetmeye devam ediyor insanlık.


Evet, Albert Einstein’dan söz ediyorum. Ve onun genel görelilik teorisinden.


GENEL GÖRELİLİK HER AŞAMADA DOĞRULANDI


Bu yıl, genel görelilik teorisinin yayınlanmasının 100. yılı ve bu konuda sayısız kitap, makale çıkıyor.

Haberin Devamı


Aradan geçen 100 yıla rağmen bu konunun hâlâ büyük ilgi çekiyor olmasının arkasında yatan en önemli şey, ortaya atılan teorinin hemen hemen her aşamada deneysel gözlemlerle de doğrulanması. Ve tabii, sadece bir kişinin bu teoriyi neredeyse mükemmel biçimde hayal edip ortaya koyması.
Genel göreliliği insanoğlunun bugüne kadar ortaya koyduğu en büyük şeylerden biri yapan özelliği, bizim uzay-zamanı ve kütleçekim kuvvetini anlamamıza yardım etmesi.


Ve daha şaşırtıcı olanı, Einstein’ın bunu yaparken ortaya koyduğu denklemlerin kendisini bile şaşırtan, hatta tepki göstermesine neden olan sonuçlar üretmesi.


EVREN STATİK Mİ, DEĞİL Mİ?


Bir adam düşünün ki, kendini zamanının bütün yerleşik önyargılarından ve peşin kabullerinden kurtarmış olsun, bu sayede de genel görelilik gibi bir dev başarıya ulaşsın. Ama aynı anda aynı adam kendine ait başka önyargılara, peşin kabullere sahip olsun.


Einstein, evrenin statik olduğuna inanıyordu. Uzay-zaman geometrisini yazarken denklemine bu yüzden bir ‘kozmolojik sabit’ ekledi. Bir Rus matematikçi bu denkleme çalışırken fark etti ki bu kozmolojik sabit aslında rastgele seçilmiş, keyfe keder bir rakamdı. Kendi matematiğiyle kanıtladı ki, evren sabit olmak zorunda değildi, hatta sürekli değişim halindeydi.

Haberin Devamı


Einstein bu matematiği sonunda kabul etti ama ‘Gerçek hayatta bir karşılığı yok, bu sadece matematik’ dedi.


Derken bir Belçikalı fizikçi ve Katolik rahip benzer sonuçlarla karşısına çıktı. Ona döndü, ‘Matematiğiniz çok iyi ama fiziğiniz kötü’ dedi.
Ve nihayet kaçınılmaz son geldi, Edwin Hubble adlı bir astronom evrenin genişlemekte olduğunu kanıtladı.
Einstein önyargısının kurbanıydı, evren statik değildi.


KARADELİKLER TEORİK Mİ, DEĞİL Mİ?


İkinci örnek ‘karadelik’ler. Yine Einstein’ın denklemlerinin insanı götürdüğü kaçınılmaz bir nokta vardı; bazı yıldızlar yakıtlarını tükettiklerinde içe doğru çökecek ve öyle yüksek bir kütleçekim gücü yaratacaktı ki, dışarıya ışık dahi kaçamayacaktı.

Haberin Devamı


Bu fikri ilk olarak bir Avusturyalı fizikçi ortaya attığında Einstein durumdan hoşnut kaldı; ona göre bu teorik bir durumdu, iyi matematikti ama doğada böyle bir şey olamazdı. Yıllar sonra aynı fikri Robert Oppenheimer da buldu, derken doğada ‘karadelik’ler olduğu ortaya çıktı.
Einstein bir kez daha önyargısının, peşin kabullerinin kurbanı olmuştu.


GENEL GÖRELİLİKTEN ÇIKAN DERS


Kesin doğru sandığımız, peşinen kabul ettiğimiz şeylerden bile şüphe etmemiz gerektiğini de gördük genel görelilik teorisinin evrimi sırasında.
Teorinin insanlığa yaptığı bir başka büyük hizmet bence bu.


Önyargıyı parçalamanın atomu parçalamaktan zor olduğunu söylediği rivayet edilir Einstein’ın.

Haberin Devamı


Kendi aklının ürünü olan teoriye güvenmek yerine nereden geldiğini bile bilmediği peşin kabullere inanmaktan Einstein bile kurtulamadıysa, biz geri
kalan insanların kurtulması hiç de kolay olmasa gerek.

 

Yazarın Tüm Yazıları