Memnuniyetsizler artarken AK Parti kazanabilir mi?

Haberin Devamı

BU köşede 14 Ağustos’ta çıkan yazının başlığı, ‘AK Parti ve CHP’nin büyük kumarı’ydı.
Partiler açısından kumar şuydu: Yeniden seçim yapılırsa iki parti de bundan kazançlı çıkacağını düşünüyordu; o yüzden gönülsüzce koalisyon görüşmeleri yürütmüş, bu görüşmeler başarısızlığa uğrayınca iki taraf da üzülmemişti.
Yalnız elbette bu kumarı aynı anda iki partinin birden kazanması söz konusu değil. Ya AK Parti seçimden tek başına iktidar olarak çıkacak, yani oynadığı kumarı kazanacak ya da CHP hem kendisi biraz daha güçlenmiş hem de AK Parti’ye biraz daha güç kaybettirmiş olarak çıkacak.
Yedi pazar sonra oy kullanacağız. Yani biz vatandaşların sırtından oynanan kumar sonuçlanacak.
Eski yazılarından söz etmekten çok hoşlanan biri değilim ama bu köşede 8 Mayıs’ta, yani seçimden bir ay önce çıkan yazımda, çeşitli anket sonuçlarında gözüken toplumdaki memnuniyetsiz sayısındaki artışa bakarak ‘Bu artışın mutlaka siyasi sonuçları da olur’ demiş ve eklemiştim: ‘Seçimi kim kazanırsa kazansız yönetilmesi gereken olgulardan biri de memnuniyetsizlik olacak.’
Seçimden koalisyon çıktı; iki büyük parti koalisyon kurmayı içine sindiremedi, onun yerine kumar oynamayı tercih etti ve bugün itibarıyla toplumdaki memnuniyetsizlerin sayısı 7 Haziran’a göre daha da artmış durumda.
Peki kim bu ‘memnuniyetsiz’ler?
Çok geniş tanımlarsak hepimiziz; çünkü herhalde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dahil hiç kimse hayatından ve etrafında olup bitenlerden yüzde 100 memnun değil.
Ama o kadar geniş tanıma ihtiyaç yok; ‘memnuniyetsiz’ler hayatlarından ve etraflarında olup bitenden belli bir derecenin üzerinde rahatsızlık duyanlar.
Somut örnek vereyim: Seçimden hemen önce, mayıs ayından hazirana geçerken sanayide çalışan 24 bin, inşaat sektöründe çalışan 14 bin kişi işini kaybetti, bunu yeni açıklanan TÜİK rakamından biliyoruz; işte o insanlar memnuniyetsiz.
Veya yine TÜİK’in yaptığı bir ‘Tüketici Güven Endeksi’ var, AK Parti’nin yüzde 50 oy aldığı Haziran 2011’de zirve noktasına çıkmış olan bu endeks bugün hızla 2008’deki büyük ekonomik daralma seviyelerine doğru gidiyor. Bir de karma bir ekonomik güven endeksi var, burada da sert düşüş net biçimde görülüyor.
TÜİK’in yaptığı ‘Yaşam memnuniyeti’ araştırmasında ‘Mutluyum’ diyenlerin oranı tarihi dip seviyelerde.
Bunların hepsi ekonomiyle ilgili. Bir de siyasi unsurları, mesela hepimizin canını yakan terördeki artışı ekleyin. Siyaset kurumunun çözüm üretememesini ekleyin.
İşte bu şartlarda, halen iktidarda olan ve 1 Kasım’da da sandıktan tek başına iktidar çıkmak isteyen AK Parti’nin bu isteğinin ne kadar gerçekleşebileceğini tahmine çalışın.
CHP’ninkini bilmem ama AK Parti’nin kumarı pek tutacak gibi gözükmüyor.

Haberin Devamı


Irkçılık kol gezerken kafayı kuma gömmek

Haberin Devamı


SON ırkçı saldırımız Bolu’da yaşandı; bir inşaatta çalışan Kürt işçiler saatlerce linç tehdidi altında yaşadılar, en sonunda da zırhlı araçlarla oradan çıkarılabildiler.
Geçen hafta Türkiye’nin dört bir yanında ırkçı saldırılar oldu. Bu sefer hedef Kürtlerdi; PKK can aldıkça birileri ayrım gözetmeksizin bütün Kürtlere saldırmayı görev bildi.
Evet Kürtler bu ülkede ırkçı saldırıların en doğrudan hedefi ama yegâne hedefi değil. Şöyle yakın tarihe bakınca Romanların, Suriyelilerin, Ermenilerin, Yahudilerin, Rumların, Alevilerin başına gelenleri hemen hatırlıyoruz.
Irkçılık sadece etnik kökenle de ilgili değil. Homoseksüeller, aykırı siyasi fikir sahipleri, aydınlar neredeyse kesintisiz biçimde nefret saldırılarının hedefi bu ülkede.
Daha da fenası şu: Kendisi ırkçı saldırıların hedefi ve kurbanı durumundaki kesimlerden de sık sık nefret söylemleri, ırkçı söylemler duyuyoruz.
Galiba bu toplumda kimse ırkçılıktan azade değil; hepimiz sıkıştığımızda içimizdeki ırkçıyı dışa vuruveriyoruz.
Üstelik ırkçı olduğumuzu da inkâr ediyoruz. Sorsanız Bolu’da toplanan linççi kalabalık ‘Birkaç kendini bilmezin bir araya gelmesi’dir, ‘Olay münferit’tir ve ‘Bütün topluma mal edilemez’.
Elbette suç şahsidir, onu alıp bütün topluma mal etmek başka türlü bir ırkçılık olur ama toplumda böyle bir damarın olduğunu inkâr etmek de gerekmiyor.
‘Bizde ırkçılık olmaz, olursa da münferit olur’ diye diye bugünlere geldik; oysa ırkçılık bal gibi var ve sandığımızdan çok daha yaygın.

Yazarın Tüm Yazıları