Deniz Arşivi İstanbul’da kalmalı

Son günlerde aldığım bir duyuma göre, Beşiktaş Deniz Müzesi nezdinde bulunan Deniz Arşivi’nin Ankara’ya taşınması düşünülüyor. Tamamıyla isabetsiz bir karar olduğunu söylemeliyim. Gözümüz gibi bakmamız gereken bu belgeler nakliyeye dayanmaz. Arşiv bir milletin mazisinin, soyluluğunun tapusudur, dikkat etmeli.

Haberin Devamı

KARA ordularımızın tarihi eskidir, hava kuvvetlerimizin kuruluşu öbür büyük devletlerinkiyle hemen hemen aynı tarihtedir. Deniz gücümüzün teşekkülünde denizci devletlere göre maalesef ortaçağların sonunu beklemek zorunda kaldık. Tarihi coğrafyamız başkasına imkân vermedi. Osmanlı’nın tarihi; Türklerin hem denizlerde hem de Tuna ve Fırat mansabı başta olmak üzere nehirlerde kurulup yayılmaya başladığı bir devirdir. Osmanlı bahriye arşivleri de bu bakımdan fevkalade önemlidir.

 

Son günlerde aldığım bir duyuma göre, Beşiktaş Deniz Müzesi nezdinde bulunan kısmen de Dolmabahçe Sarayı’nın içinde bir bölüme yerleştirilen Deniz Arşivi’nin, Ankara’ya taşınması düşünülüyor. Tamamıyla isabetsiz bir karar olduğunu söylemeliyiz. Kuşkusuz Ankara’da böyle bir belgeliğin araştırmaya amade olması gerekir. Ne var ki zamanımızda en kolay işlerden biri ‘Arşiv’i kopyalamak, onu teknik araçlarla en uygun şekilde çoğaltıp Ankara ve hatta İzmir’de de saklanmaktır. Tarihi arşivinse İstanbul’da tutulması gerekir. 

 

Haberin Devamı

Deniz Arşivi İstanbul’da kalmalı

 

BELGELER ÇOK UZAĞA GİDEMEZ

 

Kaldı ki 1923’ten beri Ankara civarındaki Lala Han başta olmak üzere Deniz Arşivlerimizin İstanbul’la Anadolu arasında gelgite konu olduğu görülüyor. Tarihi evrakın sıhhati açısından bu gibi taşınmalar arzu edilmez. Arşiv taşınması fevkalade mühim bir olaydır. Tabii ki Deniz Müzesi ve civarındaki bazı yerlerin bu evrakın saklanması için ne kadar uygun olup olmadığını tartışacak durumda değiliz. Son senelerdeki tasnif faaliyetinin gelişimini de takdir etmekten geri durmuyoruz. Lakin Arşiv’in nakli ameliyesi son defa olarak İstanbul’da bir yer seçerek düşünülmelidir.

 

Bunun için uzmanlar, Kasımpaşa’da restorasyonu ilerleyen Cezayirli Hasan Paşa Külliyesi’ni veya Yıldız Sarayı’nda restorasyonu biten bazı binaları işaret ediyorlar. Tasnifin de bir an önce tamamlanması gerekecektir.

 

Haberin Devamı

Denizcilik tarihi aynı zamanda bir kavmin teknoloji ve medeniyet tarihi demektir. O yüzden deniz arşivlerimizin birinci derecede önemli olduğu, sadece Türk araştırmacıları değil bütün deniz tarihçilerini ilgilendirdiği ve Türk deniz tarih arşivlerinin sadece bizim kaynaklarla değil yabancı arşivlerden elde edilecek kopyalarla zenginleştirilmesi gerektiği açıktır. Türk denizcilik tarihi amatörce veya ikinci kaynaklara dayanarak kaleme alınan bir dal olarak kalmamalıdır. Arşiv bir milletin mazisinin, soyluluğunun tapusudur. Deniz arşivleri İstanbul’dan başka bir yere taşınamaz, böyle bir tasavvurun unutulması gerekiyor.

 

DENİZCİLİKTE SONRADAN GELİŞTİK

 

Haberin Devamı

HERKESİN malumudur; biz Türklerin Anadolu’nun fethine kadar kaydadeğer bir denizciliğimiz olduğu söylenemez. Selçuklu hâkimiyetinin ilk iki asrında da Akdeniz ve Karadeniz limanlarıyla temas kurmanın ötesinde ciddi bir konuşlanma ve tersane inşa etme söz konusu değildir.

 

Sinop üzerinden kuzey Karadeniz ülkeleriyle ve Alaiyye (Alanya) üzerinden Akdeniz kıyılarına ulaştığımız hesaba katılsa dahi (ki bu 13’üncü asırda meydana gelmiştir), bugünkü Ege Denizi’ne çıkışımız çok sonralara denk düşer. Fatih’in İstanbul kuşatması sırasında bile deniz gücü kara kuvvetleriyle mukayese edilemeyecek durumdaydı. Osmanlı donanması ancak İstanbul’un fethinden sonra ve özellikle Kanuni devrinde Akdeniz dünyasıyla teknik bakımından bütünleşmeye başlamış gibi görünüyor. Ne var ki okyanuslara açılma ve özellikle Hollanda ve İngiltere’nin hem denizcilik hem gemi inşasındaki atılımları bütün Akdeniz dünyasını ve bu arada bizi de geride bırakmıştır. Denizciliğimizi de donanmamızı da yenilemek zorundaydık. Gerek siyasi bağımsızlığımızı korumak, gerek ticari ilişkilerde denge sağlamak için gerekliydi bu.

 

Haberin Devamı

19. yüzyıl sonunda Türk denizciliği de gelişme gösterdi; Türk ticaret filosu dünya denizlerine daha yoğun açılmaya başladı. Bu dönemde civar ülkelere göre büyük atılımlar yaptık ama aynı zamanda da büyük sorunlarla da karşılaştık.

 

Bu farklı dönemlerde denizin ne olduğunu, Türk savaş gücünün, ticari yapısının ve Türk insanının yeteneklerinin denizle olan uyumunu (veya uyumsuzluğunu) anlamak için denizcilik tarihini anlamak önem kazanmaktadır. Deniz Kuvvetleri bu konuda üstüne düşen görevi yapıyor ama sivil denizci kuruluşların çalışmalarına da bakmak ve gözden geçirmek lazım.

 

ZİGETVAR’DA MUHTEŞEM SÜLEYMAN

 

 

BU hafta Budapeşte’de Türk Tarih Kurumu, Macaristan Bilimler Akademisi’yle birlikte Kanuni’nin Zigetvar Seferi ve ölümünün 450. yılını anmak üzere bir sempozyum tertipledi. Programın içinde, Kanuni’nin Zigetvar’daki türbesini ziyaret de vardı. 

 

 

 

Haberin Devamı

72 yaşındaki padişah kırk altıncı saltanat yılında son bir sefere çıkmıştı. Avusturyalıların ve Alman İmparatorluğu’nun ileri üssünü oluşturan Zigetvar’ın zaptı niyetindeydi. Ama çok da hastaydı.

 

 

 

Hasta padişah kalenin alındığını görmedi. Ölümü Sokullu Mehmed Paşa tarafından ustalıkla gizlendi. Hatta vakanüvisin kaydına göre dedikodu yayılmasın diye oradakiler katledildi. 

 

 

 

Bozgunun önlenmesine aşırı dikkat ediliyordu. Kale düştükten sonra, askerin resmi geçidi sırasında Muhteşem Süleyman’ın naaşı tahtında oturur ve geçidi izler vaziyette tutuldu. 

 

 

 

İNSANLAR BİR DEVRİN KAPANDIĞINI HİSSETMİŞTİ

 

 

 

Ordu dönüşe geçti. Zafer alayı muhteşemdi. Askerlere, “Hasta padişah, arabasındadır” deniyordu. Ta ki Belgrad’a gelene dek... Orada 2. Selim tahta oturdu, kendisine biat edildi. Bir anda askerin feryadı figanı yeri göğü inletti. İnsanlar bir devrin kapandığını hissetmişti. Padişah İstanbul’a Süleymaniye Camii haziresindeki türbesine defnedildi.

 

 

 

BÜYÜK HÜKÜMDARLAR DÖNEMİ

 

 

 

İspanya’da Şarlken, İngiltere’de 8. Henry, Fransa’da Fransuva, yükselmeye başlayan Rusya’da Korkunç İvan, İran’da da kurnaz bir hükümdar olan Tahmasb’ın zamanıydı. Büyük hükümdarlar devrinde en çok göz dolduran Muhteşem Süleyman’dı. Kültürlüydü, Batı musikisine bile merakı vardı. Osmanlı mimarisinin zirve dönemiydi. Denizcilikte bile eskiye göre atılımlar yapılan bir devre girilmişti. İspanya ve Avusturya Habsburglarının sultasındaki Katolik dünyaya karşı Katolik Fransa’yı yanına aldığı gibi Protestanlara da destek oluyor, hatta Engizisyon’un zulmünden kaçan Yahudileri de Osmanlı topraklarına kabul ediyordu. Süleyman Han gerçekten muhteşemdi.

 

KANUNİ’NİN MEZARI ARANIYOR

 

VEFAT ettiği otağında derhal bir mumyalanma ameliyesi başladı. Tıp sanatının gereği, naaşından ka’t edilen iç organlar orada gömüldü.

 

Osmanlı tarihinde Murad Hüdavendigar Han’dan sonra harp sahasındaki ikinci türbe inşa edildi. Ne var ki 1686’daki Budin’in düşüşünden ve 1687’deki II. Mohaç yenilgisinden sonra Avusturyalılar bu türbeyi yok ettiler.  Yerine yaptıkları kilisenin içinde veya etrafında Kanuni’nin organlarının gömüldüğü ikinci mezar aranıyor. Bulunması yakın. Macar tarihçiliği ve tarih okumayı seven Macar halkı Zigetvar’daki türbeye dikkatle eğilmiş vaziyette. Arkeologlar, Macar meslektaşlar mezarlığın yerini iki noktada arıyorlar. İlki, ovanın üzerinde kilisenin bulunduğu tümsek, ikincisi, civardaki üzüm bağlarının bulunduğu, kuşatmaya ve savaş alanına hâkim ama güvenli nokta.

 

İlerleyen çalışmalar büyük ihtimalle kesin sonucu getirecek. Bizi ilgilendiren savaşanları çocuklarının ortak tarihin anıtını yeniden inşa etme konusundaki işbirliği. Bunu takdir etmek lazım.

 

Yazarın Tüm Yazıları