Yaşım tutmuyor mutluluğa

Gökcan Sanlıman 3. albümü ‘Yaşım Tutmuyot Mutluluğa’ geçtiğimiz haftalarda raflardaki yerini aldı. Sanatçının Haluk Kurosman ile ortak çalışması olarak 15 ayda ortaya çıkan ‘Yaşım Tutmuyor Mutluluğa’ albümü yalnızlığı anlattığı, savunduğu, 'son'lardan 'başlangıçlar' yarattığı özel bir albüm olmuş.

Yeni bir albümün piyasaya çıkması her zaman büyük bir heyecan. Biz de Gökcan ile bu heyecanı paylaşarak samimi bir söyleşi gerçekleştirdik. Yeni şarkıların üretim süreci ile albüme dair tüm detaylar bu söyleşide sizleri bekliyor:

 ‘Soğuk Temmuz’dan sonra bu yeni albüm için kendinizi nasıl yenilediniz? Şarkı yazmak için nerelerden beslendiniz?

Albüm yapmak kolay bir iş değil, anlatacak bir hikayeniz, paylaşacak bir derdiniz, söyleyecekleriniz olmalı. Bütün bunları doğru kelimeleri seçerek bir bütünlük içerisinde şarkılara dökmek gerçekten yorucu bir süreç ama ben bunu bilen birisi olarak şarkı yazarlığını günlük hayatımın bir parçası haline getirdiğim için işim kolaylaşıyor, etrafımdaki olaylara hep bir anlatıcı gözüyle bakıyorum, sürekli malzeme topluyorum. Duyduğum konuşmalar, yaşadığım olaylar, hissettiklerim hepsi benim için birer çıkış noktası şarkılarım için; böyle yaşamaya alıştığınız zaman konular kendiliğinden size geliyor. Kendi hayatımdan besleniyorum bir anlamda.

Türkiye gündem bu kadar kaygan olunca, eğlence sektörü de en çok yarayı alıyor. Tanıtım planlarınız nasıl gidiyor, siz de bu dönemin etkileri nasıl?

Hayat her şeye rağmen devam ediyor. Küsüp oynamıyorum demek çok yanlış bana kalırsa. Tabii ki önceliğim ülkemin huzuru.. Her gün başka bir üzücü olay oluyor, herkes gergin ama biz sanatçıların asıl görevi insanlara biraz olsun umut vermek, toplumun dertlerine bir nebze de olsa ortak olmak. Çok üzülüyorum son günlerde yaşananlara, bu yüzden dik durmak ve pes etmemek benim görevim.

İlk albümünüz klasiklerden oluşan bir albüm. Teoman ve Göksel, Şebnem Ferah gibi büyük isimlerin de olması çok değerli. Oldukça da riskli ve zor bir iş olsa gerek. İlk çıkış albümü olarak nasıl yorumlar almıştınız o dönem.

Böyle büyük isimlerle, öyle büyük şarkıları söyleme fikri gözümü korkuttu tabi, gelebilecek eleştirilerden ürktüm ilk başta, ama kayıtlar ilerleyip, şarkılar ortaya çıkmaya başladıkça şüphelerim de yok oldu, işin altından kalkabileceğimi gördüm. Aldığım tepkilerin de olumlu olması beni çok sevindirdi ve haklı çıkardı. Her şeyden önce böylesine tecrübeli insanlarla çalışmak benim için büyük şanstı ve şarkı söylemenin incelikleriyle alakalı çok şey öğrendim onlardan. Bu bile başlı başına bir sebepti o albümü yapmam için. 

İlk albümünüzden sonra kendi söz ve bestelerinizden oluşan ‘Soğuk Temmuz” albümünü yayınlamışsınız. Son albümünüzde de Haluk Kuruosman ile çalışmışsınız. Birlikte söz yazmak, müzik yapmak nasıldı?

Kendi şarkılarımı söylemek için bu yola çıktım zaten en başında, kendi duygularımı anlatmak için…Bu yüzden başka biriyle şarkı yazmak, ortak bir bakış açısı oluşturmak nasıl olur diye düşünceliydim açıkçası önceleri. Sonuçta hissettikleriniz veya söylemek istediğiniz şeyler aynı olmayabilir ama biz Haluk'la çok rahat çalıştık ve güzel bir frekans yakaladık. Ruh hallerimiz uyuştuğu için de birbirimizi iyi anladık ve kanlı bir süreç olmadı.

‘Soğuk Temmuz’ albümünüzün prodüktörlüğünü Teoman yapmış. Bir önceki albüm ile yeni albümünüzü üretimi anlamında kıyasladığınızda, müzisyenlik olarak kendisini nasıl eleştirirsiniz?

Her albümün yazım ve yapım süreci farklıdır, konu müzik olunca kimseyi eleştirmek haddime düşmez, sonuçta bir duygu işi bu... Aksine Teoman ile çalışmak benim için çok önemliydi çünkü kendisi Türkiye'deki en önemli söz yazarlarından biri bence, benim için de müzikte her zaman sözler daha önemlidir. Bu bakımdan fikirlerini almak ve asıl onun eleştirilerini dinleyebilmek için ilk olarak kendisine gittim.

Albümdeki sizin için özel olan şarkı hangisi? Hikayesini sizden dinlemek isteriz.

Bütün şarkıları çok seviyorum ama bir tek "Her akşamüstü" ilk yaptığım haliyle albüme girdi, bu yüzden onun yeri benim için ayrı.

Şarkı yazmak çok zor bir hüner diye düşünüyorum. Sizin için bu süreç nasıl oluyor, her an her yerde şarkı yazabiliyor musunuz? Totemleriniz var mı iyi şarkı yazabilmek için.

Küçük fikirlerden, anlık duygulardan yola çıkarak yazıyorum şarkılarımı, ruh halimin resmini yapmaya çalışıyorum genellikle.. Bu yüzden herhangi bir yerde aklıma bir şey geldiği zaman hemen not alıyorum. Bütün bu ufak notlar birleştiği zaman ortaya bir şarkı çıkıyor. Totemlerin işe yaraması ise zor bana kalırsa, çünkü yazmanın bir standardı yok, bazen kağıtlara günlerce boş boş baktığım da oluyor.

Albümden ilk klip ‘Yaşım Tutmuyor Mutluluğa’ şarkısına çekilmiş. Nasıldı klip çekimi, sonraki şarkılar için bir plan var mı? Dinleyenlerin favoriler hangilerine yoğunlaşıyor.

Yönetmenim Hakan Yonat ile ilk çalışmam olmasına rağmen çekimler gayet rahat geçti. İşini profesyonel şekilde yapan biri olduğu için yol haritası belliydi ve hızlı çalıştık. Beni çok güzel yönlendirdi ve tam da istediğim gibi bir klip oldu. Bütün şarkıları elimden geldiğince kliplendireceğim çünkü hepsi için farklı farklı tepkiler ve güzel yorumlar alıyorum.

Genelde her dönemde insanın hayatında bazı albümler, kitaplar, olaylar etki eder. ‘Yaşım Tutmuyor Mutluluğa’ ortaya çıkarken sen neler dinledin, okudun, izledin.

Albüm sürecine girdiğim zaman etkilenmemek için elimden geldiğince az müzik dinliyorum. Ama şu an tam olarak anımsamasam da esinlendiğim melodiler ya da cümleler mutlaka olmuştur.

Albümünüzün adının ‘Yaşım Tutmuyor Mutluluğu’ olmasının bir sebebi var mı, ilk bakışta hem melankolik hem de biraz hüzünlü geliyor. Siz de bu tür duygular üretkenliği tetikliyor mu?

Mutsuz olduğum zaman daha üretken oluyorum ve hüzünden beslenen bir tarafım var, bu bir gerçek, bununla beraber günlük hayatımda üzerimde kara bulutlarla gezmiyorum. Aşkın karanlık tarafını anlattığım bir albüm oldu, ama bu hep böyle olacak diye bir şey yok, mutluluğumu anlattığım şarkılar da olacak elbet. Yaşım tutmuyor mutluluğa, albümün genel ruh halini iyi özetleyen bir şarkı olduğu için albümün adı ve çıkış şarkısı oldu.

YÜZÜKLERİN EFENDİSİ ÖZEL: YÜZÜK KARDEŞLİĞİ SENFONİ EŞLİĞİNDE

Hafta sonu “The Lord of The Rings’in The Fellowship Of The Ring” müziklerini Zorlu PSM’de çok özel bir performansla izledim. 2-3 Nisan tarihlerinde kapalı gişe gerçekleştirilen organizasyon uzun zamandır merakla beklediğim bir etkinlikti. Dev bir ekran önünde 100 kişilik bir koro ve 86 kişilik senfoni orkestrası ile 3 saati aşan muhteşem bir müzikal gece yaşadım.

Besteci Howard Shore’un müziğiyle hayat verdiği filmin müziklerini Zorlu PSM’deki bu özel gecede Ludwig Wicki’nin yönetimindeki Filarmonia İstanbul Orkestrası seslendirdi.

Soprano Kaitlyn Lusk, Gökçen Koray & Seval Irmak yönetimindeki İstanbul Çocuk Korosu, Burak Onur Erdem’in yönetimindeki Rezonans Korosu eseri her an daha da kuvvetlendirerek adeta izleyenleri filmin içinde birer karakter haline getirdi diyebilirim.

Gönül isterdi ki bu eşsiz gösteri daha da uzun sürsün herkes izlesin. Ancak maalesef iki özel gecede bu gösteri sona erdi. Üçlemenin bundan sonraki bölümleri için de umarım tekrar bu kadroyu izleyebiliriz.