ORGANİK ELEKTRONİK MÜZİK: MEN WITH A PLAN

Bu haftanın özel konuğu "Men With A Plan" oldu.

Haberin Devamı

One Love Festival bu sene iptal olmasaydı “Men With a Plan” ile bu röportajı festival alanında muhtemelen performanslarından sonra yapacaktık. Festival bu sene yapılamamış olsa da biz röportaj niyetimizde ısrarcı olduk “Men With A Plan” ile yani Can Çakmakçı ve İlker Çiftçi ile sözleştiğimiz gibi nefis bir söyleşi yaptık.

İçi müzikle dolu iki genç adam, sadece kendi gruplarını kurmakla kalmamış işi daha da büyüterek yanlarına iki arkadaşlarını da katarak organizasyonlar düzenledikleri, yeni sanatçılara albüm yaptıkları kendi şirketlerini kurmuşlar. Nefis bir müzik hikayesi var karşınızda.

Buyurun dahası için sizi söyleşiye alalım:

“Men With a Plan” nasıl bir araya geldi?

Can: Biz üniversiteden arkadaşız İlker ile. O zamanlar ikimiz de ayrı ayrı DJ’lik yapıyorduk. Bir gece arka arkaya çalmak üzere bir mekan ile anlaşmışız. Sonra baktık ki o gece çaldıklarımız çok benzer şarkılar ve benzer janrlar, bunun etkisiyle keşke birlikte müzik yapabilsek diye içimizde bir şeyler filizlenmişti. İkimizin yapacağı müzik için asıl amacımız canlı çalabilmekti, hep buna özenirdik o zamanlar, baya ütopya gibiydi. Birlikte bir şeyler yapmak o zamandan aklımızda hep vardı ve adımızı da ta o zamanlar koymuştuk. ‘Men With a Plan’ böyle ortaya çıktı.

Haberin Devamı

İlker: Can’ın söylediği gibi prodüksiyon anlamında daha işin çok başındayken, daha sonraları neler yapacağımıza dair hep bir planımız vardı kafamızda. Bu anlamda kafamızda hep bir plan ve onun iniş çıkışlarını yaşayan iki kişi olarak hayatımızı sürdürüyorduk, grubun ismine de bu çok yansıdı. 2003’te başlayan dostluğumuz üniversitenin de bitmesiyle iki ayrı şehirde devam etti. DJ set işleri için birlikte çalmayı İstanbul bir süre daha sürdürdük, bu arada da birlikte prodüksiyonlar yapmaya da başladık. Ben bir melodi yazıyordum, üzerine Can bas yazıyordu veya tam tersi. Aramızda yaptığımız ufak ufak şarkılar gidip geliyordu, tamamen deneme yanılma ile geçti ilk zamanlar.

Haberin Devamı

İkiniz de aynı şehirlerde miydiniz bu çalışmaları yaparken?

İlker: Can İstanbul’daydı, ben Bursa’da. Sürekli gidip geliyordum, 2007-2010 arası böyle geçti diyebiliriz. 2010’da ben de sonunda istanbul’a taşındım. Ses mühendisliği eğitimi almaya karar vermiştim, tabi bunun alt metninde ‘Men With A Plan’in de temellerini atmak vardı. Can askere gitti geldi, beraber yaşamaya başladık, iki sene beraber yaşadık. Eve küçük bir stüdyo kurduk, üzerinde çalıştığımız şarkılar daha anlamlı olmaya başladı.

İlk şarkınızın yayınlanması nasıl oldu?

İlker: SAE İnstitute’da eğitmen olan, şimdilerde She Past Away’den bildiğimiz Doruk Öztürkcan’ın plak şirketi vardı Remoov Records adında. Yaptığımız işleri ilk ona dinlettim, bunu yayınlayalım dedi. Hiç de aklımızda böyle bir durum yoktu.

Haberin Devamı

Can: Bizim tek derdimiz hep canlı çalmaktı.

İlker: Şarkıları yayınlama heyecanı birden bize de geçti. Tüm yaptığımız çalışmaların tekrar üzerinden geçtik, mastering ve mix’i yapıldı. SAE’nin stüdyolarını da bulunca elimizdeki bütün materyali ortaya koyduk ve mucize bir şekilde 2010 Kasım’da ilk albümü yayınladık.

Peki ilk performans?

İlker: Salon İKSV’de ‘Remoov Nights’ adında bir gece düzenleniyordu, ilk orada canlı performansımızı yapmıştık. Ordan sonra da arka arkaya performanslar geldi, her seferinde çalma şeklimizi daha da geliştirdik.

Üretim halinizi merak ediyorum, nasıl yaratıcılık şarkıya bürünüyor?

Can: Bence bu iş iki aşamalı bir süreci var. Bir teknik bir de yaratıcılık bölümü var. Elektronik müzik bir şey ki tekniğin yoksa yaratıcılığın bile olsa hiçbir şey yapamazsın. Gitar, davul vb. enstrümanları insan kendi kendine çalarak öğrenebilir ve bu alanda uzmanlaşmaya başlayabilir. Ama elektronik müzik anlamında sinyal akışını baştan sona çok iyi bilmek lazım, çok iyi kayıt yapıyor olmak gerekiyor. Bizim yaratma kısmımızda başlarda bir ruh yakaladıktan sonra bunu aranje etmeye başlıyoruz, yani genelde melodiyi yakalayıp onun üzerine şarkıyı yazıyoruz.

Haberin Devamı

Size de piyasadaki Elektronik Müzik alanında yayınlanan işler bazen birbirine benzer gelmiyor mu?

Biz ikimiz de mükemmel müzikten hoşlanmıyoruz. İşin içinde biraz da insani hikayeler olması lazım. Elektronik Müzik bugün o köşeli bir müzik oldu ki, bilgisayarda yapıldığı için her şey matematiksel bir bakışla mükemmele yakın sonuçlar çıkıyor. Biz elektronik müziği özellikle analog enstrümanlar kullanıp, kusurları gizlemeyip bu şekilde müzik yapmak ve bu tarz müzik dinlemek bizim hoşumuza gidiyor.

2010’dan 2016’ya kadar 6 yılda epey tecrübe kazanmışsınızdır. Bu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında bugünkü şartlara göre bizim şansımız çok iyi gitmiş. Remoov’dan yayınladığımız albümümüz cd formatıyla da basılmıştı, plak şirketinin kurumsal yapısı sayesinde bir de menajerimiz vardı. Düşününce aslında birçok yeni grup ve sanatçıya göre epey şansımız yaver gitmiş. Bir de o dönemde bizim yaptığımız türde bir iş yapan pek kimse de yoktu. Çıktığımız mekanlar, verdiğimiz performanslar için hep davet edildik, kendi kendimize çabalayarak yapmadık bunları, önemli geliyor şimdi bunları düşününce.

Haberin Devamı

Yurt dışından aldığınız ilgi, yorumlar nasıl?

Can: Aslında doğrusunu söylemek gerekirse burada aldığımız ilgiden daha fazlasını alıyoruz. En son 2 sene önce Berlin Music Week’e gitmiştik. En büyük 2-3 kulübünden birinde açılış gecesinde çalmıştık. Zaten satış raporlarına bakınca veya dijital platformları yurt dışındaki dinleyici rakamlarına bakarak kıyasladığımızda yurt dışındaki talep çok farklı, çok yüksek.

Partapart’ı kurmak nerden çıktı?

İlker: Sanırım 4 sene oldu Partapart kurulalı. Can, ben , Astrofella( Gönenç, Erdinç ) oturuyorduk hep birlikte. Mekanlar ve performanslar arasında kısır bir döngü var, Partapart biraz da bu duruma farklı bir bakış açısı katmak için ortaya çıktı diyebilirim. Biz kendimiz yapalım organizasyonlarımızı istedik, kendimiz çağıralım müziğimizi dinlemek isteyenleri diye yola çıktık. Bunu bir mekanda yapalım dedik, etrafımızdaki sanatçılar da gelir çalar, böyle bir gün olur diye düşündük, derken bu yani IndieCity bir festivale dönüştü. Partapart’ın kuruluşu da IndieCity ile aynıdır.

Can: IndieCity’i yapmışken hadi bir de radyo programı yapalım dedik. Dinamo fm’de karasal yayındayken bir radyo programımız vardı. Bunların ardından da bir de plak şirketi olmaya karar verdik. Hepsi birbirini getirdi diyebilirim.

Partapart’ın kataloğu nasıl tarzda albümleri/sanatçıları içeriyor?

Bugün kurumsal bir plak şirketinde işler nasıl yürüyorsa bizde de benzer şekilde ilerliyor. Kataloğumuz tek bir janr üzerinden ilerlemiyor. The Away Days, Astrofella, Men With a Plan, Mind Shifter gibi 30’a yakın yayınımız var. Bir tane plak bastık ‘Astrofella’ için, aslında zor bir iş plak basımı ama bundan sonraki dönemde de istiyoruz plak üretimi yapmak da.

Partapart kimlerle çalışır, belli bir kuralı var mıdır, kayıtlarda ne kadar müdahil oluyorsunuz?

İlker & Can: Bir demo geldiği zaman biz çok heyecanlanıyoruz. İnsanlar bize çok önemli bir özellerini paylaşıyorlar bu demolarla. Örneğin 10 tane demo kaydı geliyorsa, bunların 7-8 tanesi zaman içinde bizim arkadaşımız olmuş kişiler oluyor. Bu da bizim çevremize ve müzik sektörüne doğru enerjiyi verdiğimiz hissini veriyor. Sanatçıların kendi üretimlerine hiçbir şekilde karışmıyoruz, kaydın daha kaliteli olması için mix ve mastering anlamında destek veriyoruz, kontrol ediyoruz. Genel olarak bize gelen işler hep aynı hissiyatta işler oluyor, bu hissiyatı kelimelerle ifade etmem zor ama bizdeki karşılığını en iyi böyle anlatabiliriz.

Partapart bir yanda giderken “Men With A Plan” işleri aksamıyor mu?

İlker: Onu kontrol altına aldık (gülüyor). Bitmiyor çünkü işler o yüzden biraz ‘Men With a Plan’i aksatır gibiydik.

Can: Son zamanlarda güzel bir stüdyo kurduk. Sumahan’da bir stüdyomuz vardı son 3 senedir. Orası bize çok iyi gelmişti. Şimdi stüdyoyu değiştirdik Analog Kültür’e taşındık. İlker ile her boş bulduğumuz vakitte gidip stüdyoya çalışıyorduk. Bir de son dönemde çok fazla ekipman aldık, kafamızda bir set up var ona ulaşmak da biraz vakit alıyor. Biz ilker ile 70’ler 80’lerin ekipmanlarına merak sarıyoruz genelde, yaptığımız müzik elektronik olsa da biz daha müziğin eski dönemdeki haline gidip oradan bir şeyler yaratmanın peşindeyiz. Ekipman ve stüdyo tamam gibi, yeni şeyler yapmak üzere çok hevesliyiz.

Bir albüm nasıl tamamlanıyor size göre?

Albüm yapmak çok özel bir şey. İlk çıktığımız zaman o ilk albümü yayınlamak çok zor bir şeymiş şimdi daha iyi anlıyoruz. Zamanla insan daha çok tecrübe kazanıp, daha çok öğrendikçe istediğini üretmekte de daha da zorlanıyor. Amatör ruhla kalıp yapmak gerçekten çok önemli. Albümün tamamlanması şarkı sayısıyla alakalı bir durum değil bizim için. Gerçekten bir temayı, bir hissiyatı tamamlamakla alakalı albümün tamamlanması.

Son zamanlarda sizi etkileyen performans nedir, ve bu aralar neler dinliyorsunuz?

İlker: Radiohead’in son albümü geliyor sadece aklıma. Performans olarak da eski Babylon’da James Holden’in performansını hatırlıyorum, çok efsane bir geceydi unutamıyorum.

Can: Performans olarak ben de James Holden’i baya unutamıyorum. Bir de Berlin’de Kompakt Label Night’ta gittiğim Reinhard Voigt’u çok beğenmiştim.

“Men With A Plan”i hangi manşetle yazmak isterdiniz?

Can: Hikayeleri olan organik elektronik müzik derdim sanırım.

İlker: Duygu bizim için çok belirleyici bir şey. Yaptığımız müzik ne çok mutlu, ne de çok melankolik tam bu arada bir duygu, bir çeşit karın ağrısı diyebiliriz. (gülüyor)

HAFTANIN EN YENİLERİ

AH! KOSMOS & MABEL MATİZ – MAVİ

Bu haftanın sürprizi şüphesiz Ah! Kosmos ve Mabel Matiz’in birlikte yaptıkları yepyeni şarkı Mavi’ydi. Sözleri Mabel Matiz’e ait olan, bestesi Ah! Kosmos ve Mabel Matiz’in imzasını taşıyan şarkı geçtiğimiz yıl hayatını trafik kazasında kaybeden LGBTİ aktivistleri Boysan Yakar, Zeliş Deniz ve Mert Serçe’nin anısına hazırlanmış.

Şarkı dijital olarak piyasaya sürülürken, tüm dijital platformlardan da dinlemek mümkün. ‘Mavi’nin kayıtlarında Berke Can Özcan ve Gülşah Erol da yer alırken, single’ın kapak görseli için Cemil Batur Gökçeer’in fotoğrafı kullanılmış.

Mabel Matiz ve Ah! Kosmos bu etkileyici şarkıyı yayınlarlarken kısa da bir not eklemişler:

"özlemi yazıya sığdırmak zor.

ses olduğunda düğümler yumuşuyor.

bu seslerin, düğümlerimize değmesi ve kalbimizdeki özlemi başka yıldızlarda da yankılandırması dileğiyle.

boysan, zeliş ve mert 'in anısına*

cesaretiniz ve mücadeleniz hepimize ilham olsun."

SIA – THE GREATEST

Bu hafta başında Sia yepyeni bir single yayınladı. “The Greatest” adıyla yayınlanan Kendrick Lamar’ın da dahil olduğu bu özel şarkı bu yaz Orlando’daki terör saldırısında hayatını kaybeden 49 kişiye ithafen yazılmış.

Şarkının klibi Sia’nın son iki albümdür kliplerindeki yüzü olan meşhur dansçısı Maddie Ziegler ile açılıyor. Karanlık bir klüpte geçen klipte Maddie ile birlikte dansçılar Orlando’da yaşanan terör saldırısında hayatını kaybeden 49 kişiyi temsil ediyor. Klipteki koreografiyle olayın olduğu gece yaşanan acı gözler önüne seriliyor.

Yazarın Tüm Yazıları