Leyla Abla...

Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz çok sevgili gazeteci-yazar Leyla Umar’dan söz ediyorum... Annemin de aralarında bulunduğu, o dönemin ilk kadın gazetecilerindendi. Annemle yakın dost olmuşlardı. İkisi de aynı zarafette, aynı hanımefendilikte ender insanlardandı. Nurlar içinde yatsınlar.

Haberin Devamı

Leyla Abla...

Annemin çok sevgili dostu, benim genç kızlık hayallerimin güzel kadını. Babıali’nin ilk kadın gazetecilerinden, röportajcılarından, zeki, girişken, atak, yürekli, çalışkan, haysiyetli ama bütün bunların yanı sıra zarafetiyle, güzelliğiyle, şıklığıyla, bizim emektar Cağaloğlu’muzun yokuşunda topuk sesleriyle iz bırakmış sevgili Leyla Umar. Onu belki de diğer kadın gazetecilerden ayıran özelliği ve benim de onu her hatırladığımda gözümün önüne gelen o neşeli, güler yüzüydü. Tatlı tatlı bir kahkaha atışı vardı ki, değişik ses tonuna uyumlu, asla unutulmayacak bir kahkahaydı bu. Büyük ihtimalle karşısındakini röportaj yapmaya ikna eden de bu tatlı kahkahaydı. Uzun uğraşlardan ve 20 yıl gibi bir bekleyişten sonra yaptığı o unutulmaz Fidel Castro röportajıyla dillerden düşmedi. “Adam bana aşık oldu resmen” diye anlatırken de, yine o güzel kahkahasını atıveriyordu. Leyla Umar, köklü ve saygın bir aileden geliyordu. O zamanlar ıssız bir yer olan Çankaya’ya, Atatürk’le beraber yerleşen Mithat Alam’ın torunudur. Leyla Abla’nın gazetecilik, damarında, kanında vardı. Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nde çıkardıkları gazetenin baş yazarı oydu. Yedi yaşlarındayken ilkokulda, Yedi Cüce adını verdiği bir gazete bile çıkarmıştı Umar: “7-8 nüsha yaptığım o gazeteleri 5’er kuruşa satar, kazandığım para ile dondurmalarımı alırdım. Hani hep sorarlar çocuklara ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ diye... Ben ‘Gazeteci olacağım’ dermişim.” Milliyet Gazetesi’nde magazin bölümünde ve gazetecilerin duayeni merhum Burhan Felek üstadımızın sekreteri olarak çalıştığım dönemde ben de Leyla Abla’yı yakından tanıma şansını elde etmiştim.              

Haberin Devamı

Malum, gazetecilik yaşamında o gazeteden bu gazeteye gezip durmak bizim kaderimizdir. Annem de bu geçiş dönemlerinden birinde, Leyla Abla’yla bir dönem çalıştığı Vatan Gazetesi’nde buluşmuştu. Kaderin cilvesine bakın ki, Leyla Umar da annem gibi o korkunç Alzheimer hastalığının kurbanı oldu. Acaba gazetecilerin yazgısı mı bu?Uzun yıllarını verdiği Milliyet Gazetesi’ne “İngilizce bilen muhabir aranıyor” diye bir ilana başvurarak 
girmişti. Babıali’de o dönemde sevgili Vasfiye Özkoçak Abla’mız ve annem Güzin Sayar gibi ancak parmakla sayılacak kadar kadın gazeteci vardı. Milliyet’ten de emekli olduktan sonra, bağımsız gazetecilik yapmaya başladı ve dünyanın önde gelen isimleri ile yaptığı röportajlarla ün saldı. Umar; Amerikalı, İngiliz ve dünyanın birçok yerinden gelen ünlü gazetecileri atlatıp, Humeyni ile görüşebilen tek kadın gazeteci olmayı başardı. “Fransa’da sıfırın altında 18 derece soğuk. Humeyni’nin bütün yakınlarından görüştürmeleri için yardım istedim; sonuç alamadım. Namaz çadırında torunlarına bile rica ettim” diyen Leyla 
Umar, sonunda Humeyni’nin oğlunu araya sokarak bunu başardı. Umar’ın yıllardan beri uğraş alanı sokak çocuklarıydı. Umut Çocukları Derneği Başkanı Yusuf Kulca ile birlikte çalışmalar yapan Umar, Ortaköy’deki evi hariç elindeki tüm mal varlığını sokak çocuklarına bağışladı. 

Yazarın Tüm Yazıları