Annemizin o beğenmediğimiz huylarını biz de yaş aldıkça tekrarlıyoruz

Bu yazıyı bana bir okurum gönderdi. Yazarını bilmiyorum, o da bilmiyormuş. İnternetten de araştırdım, bulamadım.

Haberin Devamı

Anneler Günü’ne daha çok var ama ben bekleyemedim, bunu sizlerle hemen paylaşmak istedim. Çünkü annelerle kızlarının arasındaki o çözümsüz ve açıklanamayacak sessiz savaşın, o bitmeyen sürtüşmenin çok güzel bir yansıması bu yazı...
Örneğin kızım Yonca da beni gazeteleri biriktirmekte, kupürler kesmekle, yemek yaparken tüm mutfağa yayılmakla suçlar. Hatta “Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde” diye şarkı söyleyerek benimle dalga geçer. Bu şarkıyla mutfağın alıp başını gittiğini anlatmak ister. Pazara çıktığımda pazarcılarla samimi konuştuğum, hepsine “oğlum” diye hitap ettiğim için kızar.
Ben de annemin aşırı merakını, aşırı titizliğini, asorti giyinmek için gösterdiği aşırı özeni tenkit ederdim.
Kısacası anneler ve kızları asla bağdaşmayan iki ayrı ülke gibidir.
Ta ki, annelerimizi kaybettiğimizde ya da yaşımızı başımızı aldığımızda, giderek onun bütün beğenmediğimiz huylarını tekrarladığımızı, ona ne kadar benzediğimizi fark edinceye kadar...
İşte o zaman hayatımızda annelerimizin ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz.
Ama keşke ona henüz yanı başımızdayken hak ettiği değeri verebilsek...

Haberin Devamı

Ben de artık yoğurt kaplarını biriktirmeye başladım

Sabah bulaşık yıkarken ellerimin annemin ellerine ne kadar benzediğini fark ettim.
Benzemekten de öte; tıpatıp aynısı olmuşlar...
Ergenlik çağlarımda (hakikaten çekilmez bir yeniyetmeydim) annemin ellerine sinir olurdum.
Ya da şöyle diyelim: Sinir olduğum bir milyon sekiz yüz kırk altı şeyden biri de annemin elleriydi.
Kadıncağızın beni sinir etmek için ellerine özel olarak yaptığı bir şey de yoktu.
Uzun kırmızıya boyanmış cadı tırnakları falan veya lime lime olmuş tırnak etleri gibi bir durum da yoktu. Sadece şekilsizdi. Yani güzel değildi. Ve ben buna sinir olurdum.
“Hah” dedim kendi kendime, “şimdi senin de bir sıpan olsaydı, o da sinir olacaktı ellerine. Yeterince güzel değilmiş diye.”
Şimdi ise o eller biraz daha elimin içinde kalsın diye ne numaralar çekiyorum...
Yok “Üşüdüm, tutsana elimi”, yok “Kremi fazla sürdüm, alsana birazını”, “Tırnakların uzamış, törpüleyeyim mi”...
Aslında düşününce, anneme her geçen gün daha çok benziyorum.
Eskiden çok umurumda olmazdı, şimdi evde ufacık bir dağınıklık olsa sıkılıyorum.
Sabah kalkar kalkmaz temizlik yapmaya başlıyorum.
Hesapta çay demleninceye kadarki vakti değerlendirmiş olacağım.
Çay zift oluyor, ben hâlâ bir yerleri siliyorum.
Aynı annem gibi ben de masa örtülerini düzeltmeden yanlarından geçmiyor, “hoh” yapıp silmeden aynalara bakmıyor, yerden gübür toplamadan ilerleyemiyorum artık.
Aynı onun gibi sabah kalkınca uzun uzun camdan dışarıya bakmadan güne de başlayamıyorum.
Esnafla iki kelimenin belini kırmazsam aynı onun gibi eksik iş yapmış sayıyorum kendimi.
Daha az süsleniyor ama tıpkı onun gibi daha çok bakım yapıyorum.
Eskiden tek bir nemlendiriciyi üç kereden fazla kullanamayan ben, artık her gün sabah-akşam sürüyorum.
Üstelik fındık tanesi kadar miktar, oldu artık ceviz tanesi kadar! Rimelim ise kurumak üzere...
Bu kadarla kalsa yine iyi. Arkadaşlarımdan çok bitkilerimle konuşmama ne diyorsunuz?
Ya da yalnızsam saat 24.00 dedi mi en şahane filmi bile seyrediyor olsam kapatıp cup yatağa giriyor olmama?
Veya çantamda vızıldayan bir çocuğa verilmek üzere bonbon taşımaya başlamama?
Ben de şaşırıyorum ama gerçek.
Annemde dalga geçtiğim ne kadar şey varsa hepsini ben de yapıyorum artık!
Tek kaygım şu: Bir gün ben de yoğurt kaplarını biriktirmeye başlayacak mıyım acaba?
Aklımın almadığı tek şey bu. Annemin bütün dolapları yıkanmış, kurulanmış yoğurt kaplarıyla dolu.
Hepsi küçük kuleler şeklinde üst üste dizilmiş, kuzu kuzu bekliyorlar. Kapakları da elbette mevcut.
Ne diyeyim...
Bir gün elimdeki yoğurt kabını deterjanlarken anlarım herhalde kap biriktirmenin esbab-ı mucibesini...

***

Haberin Devamı

Bir yıl geçti bunları yazalı.
Hatırlatmak istedim ki annelerimizde kızdığımız, kırıldığımız, dalga geçtiğimiz, hafife aldığımız, lüzumsuz gördüğümüz, saçma bulduğumuz ne kadar huy, alışkanlık, arzu, istek varsa bir gün hepsini kendimiz de edineceğiz.
Şakanızı, siteminizi yaparken bunu unutmayın istedim.
Üstelik bazen sadece alışkanlıklar değil, bahtlar da annelerden kızlara miras kalabiliyor.
İyi veya kötü...
Onları eleştirirken, yargılarken bunu da düşünün istedim.
Çünkü... Ben de... Artık... Yoğurt kaplarını biriktirmeye başladım...
Gönderen: Hülya K.

Yazarın Tüm Yazıları