Savaş salgın hastalık gibidir!

BU yazının yazıldığı saatlerde Kobani’de savaş sürüyor.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı “Kobani düşmek üzere” açıklaması yaptı. Sokaklarda, bazısı IŞİD’İ protesto eden veya Kobani’deki sivillerin hayat hakkını savunan, kimisi AKP’ye tavır koyan, kimi PYD’ye silah yardımı yapılmasını isteyen, bazısı da Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’e karşı gösteri yapan muhtelif fikir ve gruplar var! Bir kısmı slogan atıyor, bazısı tehditler savurup yeri göğü yakıp yıkıyor.
Bu gruplara karşı protesto yapan gruplar da sokakta! Bir de tabii gaz bombası, tazyikli su, ve yer yer plastik mermileriyle polisler.
Bu pek Gezi’ye benzemiyor. Bu, özgürlük ve seslerini duyurma peşindeki iyi aile çocuklarının, yaşam tarzı korkularıyla başlattığı, kendi ülkemizde daha kaliteli bir yaşam amaçlayan, ilk günleri nahif ve barışçıl geçen, bir muhalif eylem değil. Burada taraflar ve söylenenler daha karışık. Olanların sebebi, bu defa başka bir memleketin içsavaşının, kafa kesen bir terör örgütünün, etnik veya dini bağların, başka ülkelerin, orduların, bin bir türlü komplo teorisinin karıştığı bir mesele.
“Ortadoğu mezhep savaşlarıyla ortaçağını yaşıyor” diyoruz ya. Bence Ortadoğu’nun yaşadığı ve sınırımıza kadar dokunan savaş, Avrupa’yı yine ortaçağda mahveden kara vebaya da benziyor. Savaşlar ve öldürücü salgın hastalıkların çok ortak yanı vardır. İkisi de:
-Bulaşıcıdır: Komşuda pişerse, dikkatli bir mesafe koymadığın zaman, illa sana da düşer.
-Çabuk yayılır: Tek mahalleyle başlar, kısa zamanda bir bakmışsın şehirler, ülkeler yanıyor.
-Her kafadan bir ses çıkar: Rivayetler, dehşet hikâyeleri, yalan yanlış bilgiler yayılır.
Eşi dostu birbirinden uzaklaştırır: Dün kardeşim dediğin insanın gözüne şüpheyle bakmaya başlarsın.
Panik gelir, mantık gider: Kaos ve kargaşa yüzünden yalan-doğru birbirine karışır. Herkes diğerini suçlayıp ötekileştirir. Savaşta ve salgın hastalıkta, yanında duran dahil, kimse yüzde yüz dostun değildir.
-Tepkiler ve öfke maksadını aşar: Normal zamanda söylenmeyecek sözler, sonradan çok pişman olunacak tehditler, hakaretler duyulur. Herkes parmakla gösterip birbirini suçlar, hedefe koyar.
-Can pazarı yaşanır: Şiddet ve hatta ölüm gündelik hale gelince, normal zamanda yere göğe konulamayan “Sevgi, barış, kardeşlik, dostluk” tedavülden kalkar. Kendin ve ailen/kabilen hayatta kalsın diye, seri katile dönüşmen işten değildir. Hayatta kalmak için her şey mubahtır artık.
-Kolay dolduruşa gelinir: Herhangi birinin önde durup yeterince yüksek ses ve ihtirasla çare ve hedefi göstermesi yeterlidir. Herkes “hastalığın ilacı” bulundu diye peşinden haykırarak koşmaya ve ne derse yapmaya hazırdır.
-Salgının bulaştığı yerde yoksulluk başlar: İş ve ekmek, barış ve ahengin peşine takılıp koşarak kaçarlar.
-Süreç ve sonuç bazı ülke ve şirketlerin işine yarar: Özellikle yüzyılımızda, savaş ve salgın hastalıkların birer planın parçası, ilaç ve silah sektörlerinin de dünyadaki en büyük sektörler olduğunu düşünürsek!
Bitişikteki yangının tek kıvılcımının bile buraya sıçramaması, sevgi ve barış dileği ama büyük bir tedirginlik duygusuyla...

Yazarın Tüm Yazıları