Duygusal kırıklarınızı aldırın

MORALLER bozuk.

Haberin Devamı

Sosyal medyada, televizyonda, mahallelerde insanlar birbirine bağırıyor. Cümleler “Siz zaten...” diye başlıyor. Yılların birikmiş kini, önyargıları, barışa en yakın andayken öyle bir alevlendirildi ki, 90’lardan beter “Sizli-bizli” olduk. Bağırıp çağırmanın, kırıp dökmenin sebebi de hazır: “Duygusal kırılma yaşanıyor!”
Ülke duygusal kırılmadan, fillerden oluşan turist kafilesinin gezdiği zücaciye dükkânı gibi. İyi de, güzel kardeşim, hangimiz duygusal kırılmalarımızı birbirimizle yarıştırsak ki bu topraklarda? Irkı, dini, dili, mezhebi, yaşam tarzı, milli lideri, adalet duygusu, manevi değerleri, milli değerleri hakarete uğramayan, incinmeyen var mı? Peki bu incinenler pür-i pak günahsız mı? Ötekileştirmeyen, öteki olup berikini ezmeyen taraf kaldı mı? Birbirimizi taş yağmuruna tutmadan, bir duralım ve ilk taşı masum olan atsın!
Kim olursan ol, kendini nasıl tanımlarsan tanımla, duygusal kırılmanın tillahını da yaşasan, şunu hatırla: İçsavaş varsa gelecek yoktur! İçsavaşta paranız pul, eviniz yıkıntı, çocuklarınız en iyi ihtimalle göçmen olur. Üstelik ancak çok şanslıysanız hayatta kalıp bunları görürsünüz!


AKBABALAR BEKLEMEDE

Hep birlikte duygusal kırıklarımızı aldıralım! Bu kritik günler duyguların değil, aklın peşinden gitme zamanı. Kininizi, haklı da olsa öfkelerinizi, hatta acılarınızı bu ara dolaba kaldırın. Şimdi bu ülkede, barışı ve çözümü istemek, aklıselim olmak, vergi ödemekten daha önemli bir vatandaşlık görevi.
“El âlem” kurmaca savaşları, her gün çizdiği yeni haritalar, nevzuhur terör örgütleri, binlerce istihbarat elemanı ve provokatörüyle akbaba gibi etrafta. Bu topraklarda barış bugün artık su gibidir. Ve biz su kaynağımızı kurutursak, Türk-Kürt, ortak geleceğimiz kuraklıktan ölecek. Bekleyen akbabalar da afiyetle geleceğimizin cesedinden beslenecek!
Çözümün siyasi taraflarına da sesleneceğim haddim olmayarak: Şu aralar tabanınızı gazlamak ve safları sıklaştırmak için bağırıp çağırmaya, sivri laflar etmeye hakkınız yok kardeşim. Millet sizi oraya duygulanın, çığlık atın diye seçmedi. O biziz, biz. Sanatçılar. Hikâye anlatıp hisleri coşturma işini bize bırakın.
Siz, siyasetçiler, bilakis, öfkeyi, ateşi, akılla sakinleştirecek, ortalığı soğutacak, konudan ekonomik bir sorun gibi sakin bahsedeceksiniz. Gerekirse yüzünüze bıyık gibi bir gülümseme yapıştırıp, kan kusup “Kızılcık şerbeti içtik” diyeceksiniz.
Şu veya bu şekilde, çatışmadan ekmek yiyen ve bu sürece elini daldıran, barış olursa işsiz kalacak silahlı örgütleri meselenin dışında bırakmayı, şiddeti kınamayı bileceksiniz. Anladınız siz onu!
Çünkü, tüm partilerden sayın siyasetçiler, ateşkes ve barış olmazsa, başta siz, hep birlikte bir yıkıntının altında kalacağız. Barış olursa, ha işte o zaman tarihe geçeceksiniz!


EENN EN ÜST KİMLİK

Herkesin kendini bin bir tane “üst”, “alt”, “orta” kimlikle tanımladığı ve bu kimlikler kutuplaşmasının son dönemde zirve yaptığı topraklardayız. Ortaya çıktı ki, şimdi bu ülkede, altında toplanacağımız “eenn en üst” bir kimlik var: “Türkiye Cumhuriyeti’nde barış ve demokrasi içinde yaşamak isteyenler” üst kimliği. Onun bir altındaki kimliğinizi istediğiniz gibi tanımlayın. “Kadın” deyin, “Kürt” deyin, “Türk”, “Müslüman”, “Alevi”, “Laik”, “Çevreci” deyin, ne isterseniz deyin, hepsi başımın üstünde. Ama bu halk benim gözümde sosyo-kültürel olarak rengârenk 77 milyon parçaya, bu ”eenn üst” kimlik açısındansa iki parçaya bölünüyor:
1) “Türkiye Cumhuriyeti’nde barış ve demokrasi içinde yaşamak isteyenler.”
2) “Bunu istemeyenler.” İstemeyenler barışı mı, demokrasiyi mi istemiyor, yoksa Türkiye Cumhuriyeti’ni mi istemiyor bilemem. Ama her kimlerse, aha kapı orada!
Bakınız, bu da benim duygusal kırılmamdı...

Haberin Devamı

Nihayet Yalan Dünya!

Haberin Devamı

Not edin. Bu akşam Yalan Dünya sezonu açıyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, anlamlı bir günde başlıyoruz ve moralleri düzeltmeye geliyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları