23 Nisan yine mi güme gidecek?

PAZAR günü Vodafone Arena İnönü Stadı açılışı kutlandı.

Haberin Devamı

Konuşmalar yapıldı; Cumhurbaşkanı, Başbakan sahaya inip neşeyle futbol oynadılar.

Güzel.

Suudi Arabistan Kralı Selman geldi.

Dün marşlar çalındı, Kral’a devlet nişanı verildi. Bakanların, Genelkurmay Başkanı’nın, valinin, herkesin katılımıyla Kral’ın şerefine şık bir öğle yemeği verildi.

Pekâlâ.

“Terör hayatımızı aksatamaz, teröre inat hayatı durdurmuyoruz, teröre inat Beyoğlu’ndayız” filan deniyor.

Eyvallah.

E arkadaş 23 Nisan törenlerini iptal etmeyi niye konuşuyorsunuz o zaman?

Milli bayramın ne suçu var?

Kutlanan TBMM’nin açılış yıldönümü, ulusal egemenlik ve bayram da Atatürk’ün çocuklara armağanı.

Burada kutlanmaması gereken hangisi acaba?

TBMM’nin temsil ettiği parlamenter sisteme mi gıcığız?

Ulusal egemenlik mi rahatsız ediyor?

Çocuklardan bahsedip son günlerde çocuklarımızın kanunsuz vakıflarda başına gelenleri hatırlatmak mı istemiyoruz?

Yoksa başka bir sorun mu var?

Hangi hassasiyetin sonucu bu “23 Nisan kutlamasını iptal” niyeti?

“Terör ve şehitler” gerekçe gösteriliyor, tamam. Ama 23 Nisan içkinin su gibi aktığı, sabaha kadar göbek atılan bir parti, bir bahar festivali filan değil ki?

Bu milletin milli günü. Ortak hatıramız. Manevi değerimiz.

Her sene bu 23 Nisan’ları, 19 Mayıs’ları, 29 Ekim’leri türlü sebeple iptal etmek, geçiştirmek çabaları milletin hiiç hoşuna gitmiyor efendiler, haberiniz olsun!

Bence vazgeçin iptalden, bu önemli günü hakkıyla kutlayın!


HAYRANLIĞIMI ANLATACAK KELİME YOK!

Haberin Devamı


ÖZGECAN’ın katili hapishanede nereden bulunduğu belli olmayan bir silahla başka bir mahkûm tarafından öldürüldü.

Dün birkaç farklı iş için sokaklardaydım. Sohbet ettiğim, Dolapdere’den, Nişantaşı’ndan, her sosyal sınıf ve siyasi görüşten insanın, hepsi olmasa da çoğu “Ben pek acımadım, valla aslında iyi olmuş” diyorlardı!

Üstelik katili öldüren mahkûmun yakınları da “gurur duyduk” tarzı demeçler vermiş.

Acaba 10-15 yıl önce aynı olay yaşansa toplum olarak ne hissederdik diye düşündüm.

Hatta Aile Bakanı’nın Ensar Vakfı olayındaki vakfa toz kondurmayan tavrından önce yaşansaydı, bu kadar “Adalet yerini bulmuş” tepkisi olur muydu, onu bile düşündüm.

Muhtemelen on-on beş yıl önce “Bu kabul edilemez. Devletin hukuku dışına çıkmak, kendi orman kanununu yapmak, ne olursa olsun en ağır biçimde cezalandırılmalı” diyenlerin sayısı daha fazla olacaktı. Ki doğru bakış da budur.

Haberi duyduğumda benim ilk duygusal tepkim ne oldu, buraya yazmayacağım. Zira bir gazetede ifade edilince, her kelimenin sorumluluğu vardır.

Hukuk, adalet ve kanun farklı kavramlar. Ama şu net: Hiçbirine güvenimiz kalmamış! Bizim büyük çaresizliğimiz, büyük felaketimiz de işte budur.
Bu olayda içime umut serpen iki kişiye hayranlığımı kelimelerle ifade edemem.

Katilin öldürüldüğüne dair habere, Özgecan’ın babası şöyle yorum yaptı: “Cani de olsa, katil de olsa, Allah rahmet eylesin. (...) Hukukun üstünlüğünün olduğu, herkesin can güvenliğinin sağlandığı bir devlet kurumunda böyle bir şeyin olmasına çok sevinmiyorum. Onların ömür boyu ceza almaları ile zaten adalet tecelli etmişti. Özge’m ebediyete uğurlandığında herkes bu bir milat oldu demişti. Demek ki olmamış. Milat olabilmesi için bütün insanların topyekûn bir sevgi ve barışın tesisi edilmesi, sevgi seferberliğine girilmesi gerekiyor. ‘İyi oldu’ demeyin. Herkes kendi sorumluluğunu görsün”.

Özgecan’ın annesi ise, “Ben öldüğünü öğrenince ne üzüldüm ne sevindim. (...) Allah onun da yardımcısı olsun. Hem bu dünyasını hem öbür dünyasını mahvetti. O da bir canlı sonuçta. Onun da bir canı var” dedi.

Bu toplum, bu memleketteki sistem iyi-kötü işliyorsa, hâlâ adalete, kurumlara, eşitliğe, ortak ve iyi bir geleceğe inancı olan, doğru dürüst, ahlaklı, kibar vatandaşlar sayesindedir.

Sizin, benim, Özgecan’ın ailesinin sayesindedir yani...

Tüm kabalıkları ve kinleriyle, bağırıp çağırarak, entrika, öfke, pişkinlik ve kanun tanımazlıkla bunu tersine çevirmekle uğraşan diğerlerine rağmen...

Yazarın Tüm Yazıları